Yerli tohumların önemini her gün biraz daha iyi idrak ediyoruz.
İsrail tohumlarıyla bir yere varılamayacağını gördük.
Eskiden domatesin, salatalığın tadı bir başkaydı.
Tadını lezzetini geçelim, kokuları bile farklıydı.
Mutfakta salata yapılırken, kokusunun, evin dışından bile duyulduğunu söylesem, abarttığım sanılır; yeni nesil inanmakta zorlanır.
*
Şimdiki domateslerin çekirdeklerinden fide üretmek imkânsız.
Hepsi kısır, üremiyor.
Her sene yeni fide almak zorunda sebze yetiştirmek isteyenler.
Genetiğiyle oynanmış domatesler gösterişli fakat ötesi yok.
İki kusur bir arada: Hem kısırlık hem lezzet noksanlığı.
Sadece göze hitap ediyor.
Plastikten yapılmış gibi.
*
Bir arkadaşım yerli domates bulmuş ve bahçesinde bolca üretmiş.
Birkaç ay önce ondan bir miktar fide aldım.
sevinerek ben de yetiştirdim.
Artık genetiği bozulmuş domateslerden kurtulma yolunda emin adımlarla ilerlemekteyim.
Nihayet, ilk ürünler sofraya geldi.
İlk
nefeste yıllar öncesine döndüm
.
Gözümü kapattım ve o nefis kokuyla kendimi bahtiyar hissettim.
Lezzetini anlatmak ayrı bir mesele.
Kelimelere sığmaz.
Şimdi bunları çoğaltmayı vazife bilmekteyim.
*
Domatesler, salatalıklar böyle de iş bu kadarla mı sınırlı?
Kesinlikle değil.
Bugün, insanlar da aynı durumda.
Görüyoruz ki bir kısmının ayarları çoktan değişmiş.
Düşünce yapısı başkalaşmış.
Anlayışlar bildiğimiz bütün çerçeveleri, bütün sınırları zorlar hale gelmiş.
Tam anlamıyla Mankurt vaziyeti.
Kendi anasına, kendi atasına, kendi toplumuna, kendi tarihine düşman kesilmiş olanlarla iç içeyiz.
*
ustaya rahmet olsun.
Gün uzayıp, yüz yıl oluyor ne vakittir bu topraklarda.
Ağlayan, çırpınan bir tek
değil, memleketin bütün analarının gözü yaşlı.
Burada da bir
olduğunu görmek zorundayız.
Domatesi bile bozanlar, insanlara ne yapmaz?
Ayrıntıya girecek olursak, sözün sonunu getiremeyiz.
Kısaca,
yerli tohumların kıymetini bilelim,
gerisi kendiliğinden düzelecektir.
İsrail tohumlarıyla ilişkiyi ya keselim yahut kontrol altında tutalım.
Değerli arkadaşım
, sahilde cansız halde bulunan Suriyeli
için bir şiir yazdı.
*
Asırlık mavi / çocukların avucunda çürüdü / Gördüm / üzgün / Akdeniz'i
Dalgalar / çığlıksız / çırpınmasız / çiçek cesetleri taşıdı sahillere / yıldız çisentisiyle
Gördüm, / Hızır'ın izi vardı kumlarda / dünyalar sıkıştırıyordu / bebeklerin iki bisküvi aralığına / ve deniz boşluğu avuçlarına
Bu tuzlu soğuk / ne kadar sert / acıdır Rabbim / Akdeniz yalnızlığa kefen oldu / içimdeki med-cezirleri içtim
İşte öyle dur çocuk / Kıbleye doğru dur / bir Yunus aydınlığı gibi / ruhu sarsan zamanın karnında
Bil ki / saatleri eskiten insan- /insana gayya çukurudur / Karun hazinesini geçirsen de / boğazından
Şurada / vakte boy veren / bir vicdan uçurumu var
kalbime sığınan / bu yorumsuz göçmenliğimi / kim kirletti
Gör-elîm mi