Karı koca arabayla yolculuğa çıkmışlar. Yol uzun, lâkin sıkıntı büyük.
Allah kimseye vermesin, -diyoruz ama oluyor ne yazık ki böyle şeyler- aralarında bir geçimsizlik var.
“Öğrendim” diyor kadın.
Adam soruyor: “Neyi?”
“Beni aldatıyorsun... Evimizdeki huzursuzluğun bütün sebebi o kadın.”
Adamda çıt yok.
Kadın devam ediyor.
“Mahkemeye gideceğim. Avukatla görüştüm. Boşanacağız. Ne varsa hepsini alacağım. Ev bende kalacak. Çocuklar bende. Eşyalar da bende kalacak. Sen ceketini alıp çıkacaksın. Yazlık da bende. Araba da bende…”
Bütün bu konuşmalara ses çıkarmayan adam, sonunda tek cümle sarf ediyor:
“Hava yastığı da sadece bende.”
Cümlesine noktayı koyar koymaz, direksiyonu kırıp karşısına çıkan koca bir duvara bindiriyor.
*
Bazı arabalarda tek hava yastığı olması ne kötü bir şey…
*
Bu acıklı ve berbat fıkra, ülke olarak son yıllarda yaşadıklarımıza çok benziyor.
F. Gülen teşkilatı, arabanın sağ koltuğunda oturan kadın gibi davrandı bir bakıma.
Her şeyimiz var bizim diye düşündüler.
Gazetelerimiz, televizyonlarımız, dergilerimiz, radyolarımız, yayınevlerimiz…
Bankalarımız, şirketlerimiz, okullarımız, dershanelerimiz…
Artık olduk biz, dediler.
Hazırız.
Son hamleyi yapmanın zamanı geldi.
Emniyet bizde.
Yargı bizde.
Eh, orduyu da üç aşağı beş yukarı hallettik, şaka değil.
*
Bir sürü vakıflarımız var, derneklerimiz var…
Eğitim bizde.
Ticaret bizde.
İçeriden dışarıdan her türlü desteğe de sahibiz.
Yüz elli ülkede teşkilatlanmışız, boru mu?
Zamanıdır…
Harekete geçebiliriz.
Getirin düğmeyi, basalım.
Tam düğmeye basılmak üzereyken,”Şu bizde, bu bizde” diye sayanların karşısına birkaç adam çıktı, şöyle seslendi:
“Devlet de bizde.”
*
Ve bir anda her şey tepe taklak oldu.
“Biz devleti ele geçirecektik, devlet bizi ele geçirdi” makamından besteler yayıldı piyasaya.
Şu günlerde duyduğumuz sesleri böyle anlayın.
F. Gülen teşkilatı devletle tanıştı.
Erken olgunlaşma hali.
Daha doğrusu, henüz tam olgunlaşmadan, öyle bir kanaate varmanın neticesi.
Geçmiş olsun.
*
Evlerine ateşler salmalar, bela okumalar, bini bir paradan hakaretler, iftiralar, tehditler, şantajlar, ne varsa geri tepti.
“Kaçacak” diyenlerin kendileri kaçtı.
“Çökecek” diyenlerin kendileri çöktü.
“Gidecek” diyenlerin kendileri gitti.
“Çuvallarla para” iftirası atanların, çuvallarla para götürdükleri ortaya çıktı.
“Bir lira da olsa bankaya yatırın” diyenlerin, milyonlar tutan hesaplarını boşalttıklarını gördük.
Kendilerini suçlayanlarla kol kola girdiklerini gördük.
Hadsizce suçladıklarını da sarıp sarmaladıklarına şahit olduk.
Öyle enteresan beraberliklere rastladık ki artık ne görsek şaşırmayız.
*
“İnlerine gireceğiz” denildiğinde, ne anlaşılmıştı, çok merak ediyorum.
Bugün yaşananları tahmin eden etmiştir de, hiç ihtimal vermemiş gibi velveleye vermekle meşguller şimdi.
Millî Güvenlik Kurulu kararıyla “terör örgütü” olarak tanımlanmanın, ne anlama geldiğini bilemeyecek kadar gerçeklerden uzak olmamak gerekirdi.
Dağdaki terör örgütünün de inlerine giriliyor, şehirdekilerin de.
Artık “Dinler arası diyalog” dönemi bitti.
Şimdi ihanet şebekeleri arasında yaşandığına şahit olduğumuz, tam anlamıyla “İnler arası diyalog”.
Destek verenler korosuna bakın, çeşitliliği görün ve o diyalogun çerçevesini anlayın.