Önemli bir röportaj olduğunu vurgulamak isterim; kaçıranların yakalamaya çalışması tavsiyesiyle.
15 yıllık emeğin mahsulü olan o kitap, 118 Ulu Cami hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için önemli bir kaynak.
Pek çok kişi için hepsini gidip yerinde görmek kolay olmadığına göre, hiç değilse bir albümde bir arada bulunmasını fırsat kabul etmek gerekir.
O röportajda Ulu Camilerin önemi, nasıl inşa edildikleri ve sair bilgiler yanında, uzun yolculuklar sırasında karşılaştığı bazı olaylardan da kısaca bahsediyor.
Anadolu insanının yardımseverliği, yolda kalmalar, son vasıtayı kaçırma, yağmura yakalanma…
Bahsetmediği hususlar da bir o kadar hatta daha fazla tutar eminim.
*
Mesela, görev yaptığı caminin Ulu Cami olmadığını söyleyen hocalara rastladığını yakinen biliyorum.
Gitmeden önce telefonda görüşürken, “Bizim burada Ulu Cami yok. Burası Cami-i Kebir” diyen görevlilerle karşılaştı Mustafa Cambaz.
O ilginç ötesi görüşmeleri anlatırken, “Siz buranın zangocu musunuz?” diye sormasını tavsiye etmiştim ama dikkate almadı.
Hemen itiraz eder tabii ki muhatabı.
“Zangoç kilisede olur, burası cami…”
“Onu ben de biliyorum elbette. Fakat sizin Arapçanız var, buranın Cami-i Kebir olduğunun da farkındasınız. Fakat bunun Ulu Cami demek olduğundan habersizsiniz.” diye kapağı yapıştırabilirdi pekâlâ.
Hem o görevli, kapağın içine ilk fırsatta reklâm da alabilirdi.
*
Bu hayali diyalog, kabul edelim ki son derece abes.
Ancak, pekâlâ mümkün olabilirdi.
Ve Cami-i Kebir'in Ulu Cami olduğunu bilmemek, söyleyince de itirazı sürdürmek, daha abes bir durum değil mi?
Daha da beteri var.
Kemal Efendi'nin şehit cenazesine gelmesi.
Bir gün önce teröristleri hastanede ziyaret ettiğini ekranlarda ilan etmişken, üstünden 24 saat bile geçmeden, cami avlusunda arz-ı endam etmesi ne kadar şey…
Uygun bir kelime bulamadım da şey dedim.
İsterseniz, abesi tekrar kullanabiliriz.
*
Kemal Efendi o avluda göründüğü vakit, “Günah çıkarmak için mi geldiniz?” diye sorabilirdi protesto etmek isteyenler.
Varsayalım o anda kafası çalıştı ve makul bir cevap vermeye kalkıştı.
“Yok canım, ne günah çıkarması? O kilisede olur. Ben de şey için şey yapmaya geldim.”
Anlayın işte.
Faraza niyetine gidiyoruz, bir anda kafasının karışması normal.
Uygun kelime seçmekte zorlanması hiç de şaşırtıcı olmaz o durumda.
*
Gönderdiği çelenge adı yazılı olan şeridi takamıyorlar.
Neden?
Kime ait olduğu fark edildiği zaman sökülüp atılıyor.
Neden?
Çelenk parçalanıyor.
Neden?
Yanındakilerle beraber kalabalığın kıyısında bir yere ilişiveriyor, ilerleyemiyor.
Neden?
Görüldüğü saniyede protesto ile karşılaşıyor.
Neden?
Polisler kapıyı kapatmak zorunda kalıyor.
Neden?
Başına bir iş gelmemesi için polisler büyük gayret sarf ediyorlar.
Neden?
Nedenler o kadar çoğaltılabilir ki…
Durup iki dakika efendice düşünse, hepsinin cevabını bulabilir.
Fakat ne durur, ne düşünür. Belki protestolardan zevk aldığı için cenazelere gitmeye devam eder.
*
“Bize kurşun attılar” diye bir söz duyduk o cenahtan.
Gerçek sandım, “Allah korumuş” dedim.
Sonra elinde dolu bir mermi olduğunu gördüm, gülesim geldi.
Hediyedir o hediye.
“Al bunu çok sevdiğin ve ziyaretine gittiğin terörist kardeşlerine gönder” demek istemiştir hayırsever bir vatandaş.
Yahut “Al bunu da münasip bir zamanda kendine kurşun döktür” demeye getirmiştir, ne bileyim.
Başka ne anlamı olacak?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.