Bilir misiniz, iki defa büyür insan…
Bir babası öldüğünde, bir de annesini kaybettiğinde.
Hayatta iki defa ölür insan…
Bir eşini kaybettiğinde, bir de eceli geldiğinde.
Ne zaman zulüm görür insan?
Bir haksızlığa uğradığında, bir de vatanından olduğunda.
Ya evlat acısı?
Onu hiç sormayın.
Hem içinde bir volkan taşır devamlı fokurdayan, hem de kendisi bir volkanın içindedir.
Çare yok…
Emir büyük yerden: Yaşayacaksın!
İşte şu günlerde, Suriyeli olmak, bütün bunları görmek, yaşamak demektir.
*
Vatanından olmuş, evini barkını terk etmiş, yakınları ölmüş, annesini de babasını da kaybetmiş…
Göç etmek zorunda kalarak çoluk çocuğuyla yollara düşmüşler.
Adına sığınmacı demişler, göçmen demişler, mülteci demişler.
Bin bir sıkıntı.
Bitmeyen bir çile.
Daha iyi bir hayat için, insan simsarlarının eline düşüp külüstür bir tekneye doluşmuşlar.
İstikamet Avrupa kıyıları; “
Medeni Avrupa… Gelişmiş Avrupa
…”
Her bir kişi, kelle hesabıyla sayılıyor.
Her biri avuç dolusu para üstelik.
Harç borç temin edilip ödenmiş.
Her birinin bir can olduğu unutulmuş.
O yüzden taşıyabileceğinin iki katı yolcu.
*
Akıbet kaçınılmaz.
Batan tekne, boğulan insanlar.
Kurtulan sadece birkaç kişi.
Adamın eşi ve çocukları suda can vermişler.
Bir tek kendi kurtulabilmiş.
Annesiyle babasını memleketinde kaybetmişti.
Ardından ülkesini de kaybetti.
Umut yolculuğunda eşi ve çocuklarını da dalgalara kaptırdıktan sonra, soğuk sularla boğuşurken bile ateşler içindeydi.
İçinde ve dışında ayrı ayrı volkanlar.
Çoluk çocuğunu kurtaramadığına, gücü yetmediğine yanıyor, gözyaşları denizin sularına karışıyordu.
Şimdi ona adını sorsanız hatırlamaz.
Nerelisin deseniz, bilmez.
Sadece bakar, sessiz, acı dolu yüzüyle.
*
Şimdi o garip, kendi gibi olan diğer insanlar arasında, kalabalığın içinde bir sığınmacı, bir göçmen, bir mülteci.
Adına ne denilirse denilsin, bir can.
Bir zamanlar evi barkı olan, iş güç sahibi, çoluk çocuğunu geçindirmek için çalışan, eve geldiğinde miniklerle oynayıp yorgunluğunu atan biriydi; ülkesinde iyi kötü yaşıyorlardı.
Artık eşi yok, çocukları yok.
Baba bile değil bugün; kimse ona '
' diye seslenemeyecek.
*
Bir adam çıkmış, “
Bütün Suriyelileri geri göndereceğiz
” diyor.
Sonra minik çocuğun cesedi kıyıya vurunca, medya odaklanınca, üzülen kitle arasına girme telaşında.
Üzülmüş gibi yapıyor, çare bulunmasını istiyormuş gibi yapıyor.
O insanların can taşıdığını fark etmiş gibi davranıyor; hep gibi, hep gibi…
*
Bir de ADAM var.
İnsanlığın yüz akı…
Vicdan sahibi... İnsaf sahibi… Şefkatli
…
Göndermeyiz diyor, onlarla ekmeğimizi paylaşmak mecburiyetinde olduğumuza inanıyor.
Bütün dünyaya sesleniyor ve insanlığı hatırlatıyor.
*
O sesi duyanlar, biraz utanıp zorda kalanlara yardım etmek gerektiğine karar veriyorlar.
Yüzde birini, yüzde beşini almak için karar almak zorunda kalıyorlar.
Bazıları da duvar örüyor ülkesinin sınırına, polis ve askerleri diziyor, tedbirleri artırıyor.
Sınırı geçmek isteyenlere çelme takanlar, dipçik vuranlar, yumruk atanlar hep onların adamları.