Türkiye'nin Pakistan Büyükelçisi Sadık Babür Girgin, çekim yapmak için orada bulunan televizyon ekibinin başından geçen çarpıcı bir olayı anlattı.
Yaşlı bir Pakistanlı adam, kim olduklarını soruyor ekibe.
“Türk'üz, Türkiye'den geliyoruz” cevabını alınca her birine sarılıyor.
“Ben hayatımda hiç Türk görmedim. Ama sizi çok özledim.”
*
Türkler Bosna'da yardım dağıtırken, uzakta oturan yaşlı birini listeye eklemeyi unuttuklarını söylüyor Boşnaklar. Mümkünse ona da götürülmesini talep ediyorlar. Tek başına yaşayan yaşlı bir kadın…
Biri yüzbaşı iki kişi, yardım kolilerini sırtlarına alıp yola düşüyor. Araç yolu yok.
Patikalardan ilerleyerek, epey bir zaman sonra dağın yamacındaki yaşlı teyzenin evine ulaşıyorlar.
“
?” diye soruyor kadın.
“Evet” cevabını alınca şöyle söylüyor: “
.”
*
Bunlar gibi pek çok sahne yaşandı, yaşanıyor.
Doğudan batıya…
Bir defasında Balkanlar'da beyaz yaşmaklı bir teyze, “
Nerede kaldınız be kızanım
?” diye sormuştu bana.
Haritada yerini bilmediğimiz Afrika ülkelerinde bile Türkleri bekleyenler var.
Şimdi birkaç sorunun cevabını düşünelim.
Buraya nasıl gelindi?
Bu bir imajdan mı ibaret?
Türkleri özleyenler, bekleyenler, geleceğinden emin olanlar, boş yere mi bekliyorlar?
Onların hepsi birden, büyük bir yanılgı içinde olabilirler mi?
Zorda olan, zulüm gören, sıkıntı yaşayanların gönlünde niçin Türkiye var?
Mesela niçin İsviçre gelmiyor hiç birinin aklına?
İtalya'yı niye düşünmüyorlar? Yahut Suudi Arabistan'ı…
Dünyanın 34 ülkesinde Türk şehitliği bulunduğunu hatırlarsak, bu soruların hepsine bir cümlede cevap bulmuş oluruz.
*
Pakistanlısı, Afganistanlısı, Afrikalısı ve diğerleri hepsi bekleyedursun, biz patlayan bombalarla meşgulüz.
“Bu meydan kanlı meydan” diyerek halay çekerken patlıyor bombalar.
Adı “
”. Nasıl bir barışsa? Bir tane Türk bayrağı yok.
Dünyanın her tarafındakiler ay yıldızlı bayrağımıza selam durur, hasret çekerken, içeride o bayrağı yakmak isteyenler var ve biz onlarla uğraşıyoruz.
Şanlı bayrağımızın olmadığı bir yerde barıştan söz edilebilir mi?
Başkentte miting yaparken, kendi ülkenin bayrağını taşıyamıyorsan, dahası ona düşmanlık besliyorsan, daha baştan niyetini ortaya sermişsin demektir.
*
Canlı bombalar nasıl parçalanmış, nasıl havaya uçmuş ki, birinin cinsiyetini belirlemekte zorlandı Adli Tıp.
İlk soru, kimin yaptığı… Canlı bombanın cinsiyetinden daha önemli bir husus bu.
Bütün ihtimaller hesaba katılarak araştırılıyor.
DAEŞ, PKK, DHKPC, MLKP veya başka harfler, başka örgütler
…
Bazı devletlerin istihbarat örgütleri de olabileceği düşünülüyor.
Bir tarafsa, daha ilk dakikadan itibaren suçluyu buldu…
“
” dedi, çıktı içinden.
Böyle bir bomba patlatmak,
devletin kendi ayağına değil, kalbine kurşun sıkması
anlamına gelir.
Ama olsun. Bu civcivler, bombanın patladığı anda teşhisi koydu.
Ölü sayısı ile alınacak oy arasında bir bağlantı kurmak gibi zaafları var çünkü.
*
Terörün -bile- bir raconu var. “
” gibi.
Bunu kim üstlenecek?
Öyle görünüyor ki hiçbir örgüt üstlenmeyecek.
Araştırılacak, bulunacak. Hesabı sorulacak. Başka çaresi yok.
20 savcı, 4 başmüfettiş, 100 polis araştırıyor.
CIA'nın Türkiye uzmanı Henri Barkey, Financial Times'ta şöyle söylemişti:
“1 Kasım'da da ya aynı sonuç çıkacak ya da HDP Meclis'e giremeyecek ve şehirler havaya uçacak.”
Özeti şu: “Erdoğan iki durumda da kaybedecek.”
*
ABD'li uzmanın yanıldığını göstermek için bize görev düşüyor.
İşte bizim iddiamız: “
Türkiye her durumda kazanacak
.”
1 Kasım seçimi çok önemli bu yüzden.
Ancak, bütün mesele ondan ibaret değil; devamı var. Küçükten büyüğe hedefler şu şekilde sıralanıyor:
1 Kasım - AK Parti – Erdoğan – Türkiye – İslam âlemi…