Çobanlara selâm vermeden geçmeyin

04:0020/08/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Mehmet Şeker

Eskiden daha çoktu, memleket yollarında ilerlerken, yol boyunca rastladığımız çobanlar.



Sürüsünü yaymış, otlatırlardı.



Hava soğuksa sırtında aba, iki eliyle değneğe yaslanmış halde gördüğümüz çobanlara selâm verirdik.



Onlar da elini kaldırıp sallardı.



Bazen durup sohbet ettiğimiz olurdu.



*


Bir çeşme başında çıkınını açmış karnını doyuran çobanların sofraya davetteki ısrarını bilmeyenler, bu memleket insanlarının iki lokmasını paylaşmakta nasıl cömert olduğunu anlayamaz.



Etrafta çoban köpekleri…



Onları aşıp yaklaşmak için çobanın talimat vermesi şart.



Yoksa üçü beşi birden toplu halde koşarak gelir, gök gürültüsünü andıran sesleriyle sürüye yaklaşanları pişman ederler.



Çobanın bir işareti, bir sözü hepsini kuzuya çevirir.



Gelenlerin çobana düşman olmadığı, dostça geldiği anlaşılınca, biraz önce aslan kesilen köpeklerin yanına yaklaşıp sevmek, okşamak mümkündür.



Kuyruklarını sallayıp gözlerini kısarlar.



Çok eski ahbapmış gibi oyuna başlarlar.



Sürüdeki hayvanlar ise dünya umurlarında değilmiş gibi otlamaya devam eder.



Gelen giden onlar için önemli değildir.



Daha çok ot yemek, karnını daha fazla doyurmaktır tek dertleri.



Yavruları vardır çünkü.



Kuzular, oğlaklar…



*


Hayatta bir kuzuyu sevmemiş, bir oğlağı kucağına almamış kimse, dünya zevklerinin yarısından habersiz sayılır.



Çobanlarla sohbetin belli sınırlar çerçevesinde yapılabileceğini sanmak da büyük bir yanılgıdır.



Sadece koyunlar, keçiler ve sığırlardan, ilave olarak bir de çoban köpeklerinden konuşulmaz.



Her ne konu açarsanız açın fark etmez.



Hele çobanlara “oylarının değeri” ile ilgili soru soracak olsanız, keyiften nasıl gülerler, anlatamam.



*


Radyoda birbirine hediye şarkı türkü gönderen çobanların mesajları okundukça, özellikle “Bütün çobanlara armağan olsun” dendikçe, geçmiş yılları hatırlarım, bütün çobanların aynı anda yanı başındaki küçük radyodan o türküyü dinlediğini sanırım.



Bizim de biraz hayvan yaymışlığımız vardır, o bereketi biliriz.



Birkaç küçük çobanın hayvanları birleştirmesi…



Bir araya gelerek toprak üstünde yuvarlak bir sofra kurması, oyunlar oynaması…



Akşamları dönüşte hayvancıkların kendiliğinden yolu bulup ayrılması…



Bütün bunlar çok gerilerde kalmış gibi görünse de yol kenarında bir sürü ve çobana rastlayınca, sanki dünmüş gibi gelir.



*


Sürü sahiplerinin “Dört bin lira maaş, üstüne hediyeler olduğu halde çoban bulamıyoruz” türünden yakınmalarına haberlerde rastladıkça, Cem Seymen gibi içim burkulur.



Maaş ve sigortadan başka kalacak yer, üstüne yemek, üstüne yıllık şu kadar süt peynir yoğurt vs olsa da işini layıkıyla yapacak çoban bulmak zor bu zamanda.



Gençler büyük şehirlere gidip asgari ücretle çalışmayı seçiyor.



*


Çobanlara selâm verdiğimiz, durup sohbet ettiğimiz yolculukların çoğunu Mustafa Cambaz'la beraber yaptık.



Sürüler çobansız kalmasın diye, ay yıldızlı al bayrağımız ilelebet dalgalansın diye o şerbetini içti gitti.



Hainlerin önde gelenlerinden birini alnından vurduktan sonra şehit olan Ömer Halis Demir gibi…



Ömer Komutan da çobanmış.



Gençliğinde çobanlık yaparak harçlık biriktirmiş.



İzinlerde yine çobanlık yaparmış.



İki yıl içinde emekli olup, memlekete dönmek, kuzucuklarına tekrar kavuşmak niyetindeymiş.



*


Hayatta hiç çoban görmemiş, hiç sürüye rastlamamış, bir defa bile olsun çoban köpeğini okşamamış biri de olsanız, söyleyin şimdi çobanları sevmekten vazgeçilir mi?



Geçilemez.



Hepimiz şahidiz, işte böyle azalıyor çobanlar; vuruyorlar.



“Çobanlara kıymayın efendiler” desek, anlamazlar; çünkü onlar efendi değil, köle.


#Çobanlar
#Ömer Halis Demir
#Cem Seymen