Çiçekler açar, böcekler uçar, tabiat uyanır ama bahar en güvensiz mevsimdir.
Havanın nasıl olacağını kestirmek zordur.
Tahminlerin tutma ihtimali azalır.
Kimse ne giyeceğini bilemez.
Kalın giyinen, bir gün sevinirse ertesi gün pişman olur.
Aynı durum ince giyinenler için de geçerlidir.
Şemsiyeyle çıkanların yarısı, boş yere taşıdığını düşünür.
Yağış beklenirken güneş açar.
İnsanın gittiği yerlerde şemsiye unutması kaçınılmaz gibidir.
*
Arap Baharı adıyla anılan gelişmeler de mevsimin özelliklerini taşıdığını gösterdi.
Beklenenler, tahmin edilenler tam olarak isabet kaydetmedi.
Demokrasi beklenirken Ortadoğu dedikleri geniş coğrafyaya bomba yağdı, kurşun yağdı.
Baharı beklerken ömürler kış oldu.
Kavim göçlerini andıran bir akın başladı.
Avrupa'nın kapılarına dayanan göçmenler, Batı âleminin gözünü korkuttu.
*
Ne çok isimle anıldı vatanını terk eden o insanlar.
Göçmen dediler…
Sığınmacı dediler…
Mülteci, kaçak, muhacir dediler…
Bir tek Türkiye onlara 'misafir' dedi, kucak açtı.
Dünyanın en modern çadır kentlerini ve konteynır kentlerini kurdu.
*
Kaçtıkları yerde ölüm vardı.
Evini barkını terk ederek yollara düştüler.
İlk planda hayatta kalmak vardı.
Sonrasında ise o kadarıyla yetinmeyip, daha iyi şartlara kavuşmak…
İstikamet Avrupa olunca, botlarla, kamyonlarla kaçak yolculuklar başladı.
Avrupa ülkeleri o insanlara kapılarını kapatmayı bir mecburiyet olarak gördü.
Yüksek standartları kendileri için hazırlamıştı onlar.
Suriye'den, Irak'tan, Afganistan'dan kaçıp gelecek esmer kafilelerle ekmeğini de pastasını da bölüşemezdi.
«
Hem zaten onların arasına karışacak olan teröristler de olabilirdi.
Brüksel'de patlayan bombanın bu endişeyi haklı çıkardığını düşünüyorlar şimdi.
Aslında doğrudan bir alakası olmayabilir.
Sığınmacı akını başlamasaydı da Avrupa şehirlerinde bombalar patlayabilirdi.
Zira terörün namusu, ahlâkı olmadığı gibi, bizim anlayabileceğimiz türden bir mantığı da yok.
Dünya şu günlerde “Cilalı Terör Devri”ni yaşamakta.
*
Ankara'da ve İstanbul'da canlı bombaların siviller arasında havaya uçması, bir anda onlarca masumu öldürmesi, Batı insanı için sıradan sayılır.
Avrupalılara soruyorlar, niçin Türkiye'de patlayan bombalardan sonra ciddi bir tepki göstermeyen ülkeler, Brüksel'deki patlamadan sonra son derece hassaslaştığını.
Cevaplar ilginç.
Çünkü Türkiye bize çok uzak…
Ayrıca onlar Müslüman.
IŞİD terörü de aynı kaynaktan beslendiğine göre…
Eh, hak etmişlerdir diyecekler de dilinin ucuna kadar getiriyor fakat telaffuz edemiyorlar.
Fakat konuşurken biz görüyoruz dillerinin ucunu.
Klişenin her zaman geçerli olduğu ortada.
*
Söz Viktor Hugo'nun:
“Paris'te bir adam öldürülürse bu bir cinayettir, doğuda elli bin insan boğazlanırsa bu sadece bir meseledir.”
Terör örgütleri için de bu tablo bulunmaz bir fırsat doğuruyor.
Herkesin terör örgütü kendine olduğundan, onlar bizim teröristlerimizi barındırmaya, desteklemeye ve cilalamaya devam edeceklerdir. (Bakalım nereye kadar böyle gidecek?)
Fakat biz onlar gibi bakmıyoruz.
Paris saldırılarından sonra Başbakan Davutoğlu tereddütsüz gitti, ön safta dünya liderleriyle beraber yürüdü.
Bize göre, terör örgütü dünyanın neresinde olursa olsun, hangi dinden, hangi ırktan, hangi renkten olursa olsun fark etmiyor.
Aynı bilinci Batıdaki dostlarımız (!) da idrak ettiği zaman, ilerleme kaydetmeye başlarız.
Arap Baharı'nın ardından, Gezi kalkışmasıyla Türkiye'de de benzer bir bahar başlayacağına dair ümitler besleyenler, Paris saldırısı ve Brüksel patlamasından sonra Avrupa'ya da bir bahar geleceğini düşünmüşler midir, diye merak ediyor insan.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.