7 Aralık 1915'te başlayan Kut'ül Ammare kuşatması, 29 Nisan 1916'da Osmanlı ordusunun, İngiliz birliklerini bütünüyle esir almasıyla son buldu.
1. Dünya Savaşı'nın en önemli muharebelerinden kabul edilir.
General Townshend birlikleri, diğer 13 general, 481 subay ve 13.300 er ile birlikte Osmanlı Kuvvetleri'ne teslim oldu.
(Bazı kaynaklar 18.000 askerin teslim alındığını yazar.)
*
Halil Paşa, Kut'ül-Ammare zaferinden sonra yayınladığı mesajda şöyle dedi:
“Aslanlar!
Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum.
Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut'u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10 bin erini şehit vermiştir.
Fakat buna karşılık bugün Kut'ta 13 general, 481 subay ve 13 bin 300 er teslim alıyorum.
Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri dönmüşlerdir.
Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür.
Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale'de, ikinci zaferi burada görüyoruz.
Yalnız süngü ve göğsümüzle kazandığımız bu zafer yeni tekemmül eden vaziyeti harbiyemiz karşısında muvaffakiyeti atiyemizin parlak bir başlangıcıdır.
Bugüne Kut Bayramı namını veriyorum. Ordumun her ferdi, her sene bu günü tesit ederken (kutlarken) şehitlerimize Yasinler, Tebarekeler, Fatihalar okusunlar. Şühedamız, hayatı ulyatta, semevatta kızıl kanlarla pervaz ederken, gazilerimiz de atideki zaferlerimizle nigehban olsunlar.”
*
İngiliz tarihçisi James Morris, Kut'un kaybını “İngiltere askerî tarihindeki en aşağılık şartlı teslimi” olarak tanımlar.
Bu yenilgi İngiliz basınında ve kamuoyunda çok büyük bir infial uyandırdı. Bunun üzerine General Lake ve General Gorringe İngiliz ordusundaki görevlerinden alındı.
Dünyayı şaşkına çeviren bu başarı, “İngilizlere, Çanakkale'den sonra atılmış ikinci büyük tokat” olarak nitelendirildi.
Halil Paşa, Kut'ül Ammare zaferine istinaden Kut soyadını aldı.
Bu çarpışmalarda toprağa düşen askerlerimiz için Kut Türk Şehitliği yapıldı.
*
Lakin bugün o şehitliği de, o büyük zaferi de pek hatırlayan yok.
Çünkü İngilizler, o zaferi kutlamaktan vazgeçmemiz konusunda ikna edici olmuşlardır.
*
Önceki gün Başbakan Ahmet Davutoğlu konuşmasına Kut'ül Ammare zaferi ile başladı.
Koalisyon görüşmeleri olumsuz sonuçlanmış ve Başbakan Davutoğlu çıkıyor, Kut'ül Ammare zaferinden bahsediyor.
Oysa gün, ne başlangıcının yıl dönümü, ne bitişinin.
Bunun bir anlamı olması gerekmez mi?
Tarihin yazmakta müşkülat çektiği…
İngiliz tarihçilerin “en aşağılık teslim” olarak tanımladığı…
İngilizlerin kutlamamızdan bile rahatsız olduğu…
O günü özellikle anıyorsa, derin bir anlamı olsa gerek.
*
Dicle Nehri kıyısında Şattülarap kanalı ile birleşen Basra Körfezi'nin 350 km kuzeyinde, Bağdat'ın 170 km güneyinde bulunan o küçük şehir, bir anda niye anılacak?
Durup dururken Kut'ül Ammare diyerek, eski yarayı deşmenin, İngilizleri tekrar kudurtmanın gereği nedir?
Şudur:
O zafer, 1. Dünya Savaşı'nın sonucunu değiştirmemiş olsa bile unutulmaması gereken bir zaferdir.
Davutoğlu'nun o konuşmaya Kut'ül Ammare diyerek başlaması, ülkeyi koalisyona zorlayanlara verilmiş net bir cevaptır.
Şu patırtılı günler hayırlısıyla bir geçsin…
Gelecek 29 Nisanlarda Kut zaferini yeniden kutlamaya başlayalım; İngiliz'ine, Fransız'ına inat.
Şimdi Fransız nereden çıktı demeyin, onu da gelecek yazıda konu edelim kısmetse.