Barış ve çocuk… Ayrılmaz ikili. Barışa çocuk yakışır, çocuğa barış.
Hangi milletten olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun…
Hangi dinden, hangi coğrafyadan olursa olsun, dünyanın bütün çocukları, barışın formülünü bilir.
Ve o formül, asla sihirli değildir, karmaşık değildir.
Daima yalındır, sadedir, kendiliğindendir.
Bir araya getirin çocukların hepsini, kenara çekilip seyredin.
Göreceksiniz, güle oynaya anlaşırlar.
Ara sıra minik anlaşmazlıklara düşseler bile, emin olun, daha iyi oynamak içindir.
Aynı çocuklar büyüdükleri zaman, her şey değişir.
Yeryüzünün neresinde bir savaş varsa, bilin ki büyükler çıkarmıştır.
Ve ne acıdır ki bütün savaşlarda en fazla çocuklar acı çeker, çocuklar hayatını kaybeder.
*
Bugün birbirine ateş eden, bomba atan koca koca adamların, bir zamanlar çocuk olduklarına inanmak gelmez insanın içinden.
Onlar, unutmuşlardır çocukluklarını.
Öfke ve nefreti kendilerine gıda etmiş, oradan beslenmiş; kin ve düşmanlığı bir elbise gibi giyinmişlerdir.
İçinde yüzdükleri kötülüklerden kurtulsalar, sanki gıdasız ve çıplak kalacaklar.
Hep daha fazla savaş, hep daha büyük savaş için hazırlık içindedirler.
Bu yüzden dünya bir savaş tarlasıdır.
Dünya tarihinin savaşsız geçen dönemleri o kadar azdır ki, insanlar yeryüzüne savaşmak için gelmiş gibidirler.
*
Savaşan taraflardan hangisine sorsanız, suç kendilerinde değil, karşı taraftadır.
“Onlar başlattı. Onlar yüzünden savaş çıktı. Onlar savaşı bitirmek istemiyor…”
Kendileri masumdur, bir suçları yoktur.
Bütün kabahat, bütün kusur ötekilerdedir.
“Biz” derler, “Sadece mecbur olduk, savunma yapmaktan başka yol kalmadı.”
İsterseniz inanın.
Ülkelerin savaşla meşgul olan kurumlarının adı “Savaş Bakanlığı” değildir bu yüzden, “Savunma Bakanlığı”dır.
Daha baştan 'diğerlerinin' suçlu olacağını bilmişler, ona göre hazırlık yapmışlardır.
Bütçelerinin en büyük kısmını bu sebeple silahlara yatırmışlardır.
Daha güçlü silahların, daha etkili silahların peşine bu sebeple düşmüşlerdir.
Ülkelerindeki bütün fakirleri doyuracak imkânları silahlanmak için harcarlar.
Hâlbuki o büyük bütçeleri eğitime ve sağlığa ayrılsa, mutluluk, yükselen güneşin her tarafı ısıtıp aydınlatması gibi yayılacaktır.
Yeryüzünde açlık çeken kimse kalmayacaktır.
Bitmeyen hırs yüzünden çocuklar öksüz ve yetim kalmayacak, can vermeyecek, oyunlarını oynayacaklardır.
*
Hırs dedik ya…
Onun içinde neler neler var.
Daha fazla kazanç, daha fazla toprak, her şeyin daha fazlası…
Beydağı kadar altınlara sahip olanlar, bir o kadarını daha edinmek istiyor.
Onu elde etseler, bir o kadarını daha…
Doymak nedir bilmiyorlar, çünkü onlar için doymanın sınırı yok.
Zengin ülkelerin ihtiyacı daha fazla.
Doymazlığı daha çok.
İşte bu bitmeyen ve gittikçe artan hırs yüzünden zengin ülkeler daha zengin, güçlü ülkeler daha güçlü olurken, fakirler daha fakir ve güçsüz hale geliyor.
Savaşlarda hayatını kaybedenler de, sakat kalanlar da maalesef hep o fakir ve güçsüzlerden.
*
İşte bu yüzden insanlar savaşlardan kaçmak için varını yoğunu harcayıp hayatını kurtarmaya çalışıyor…
Bu yüzden Aylan bebeklerin cansız bedenleri sahillere vuruyor.
Bir bebek sahilde hayatını kaybetmiş halde bulununca, bir iki gün için üzüntü moda haline gelse de asla değişen bir şey olmuyor.
Savaşlar yine devam ediyor.
Hem de şiddetini yükselterek.
*
Bütün çocuklar barışın nasıl olacağını bilir dedik sözün başında.
Çocuğa barış, barışa çocuk yakışır dedik.
Acaba ülkelerin yönetimlerini çocuklara bıraksak, dünya barış ve huzura kavuşur mu?
Yeryüzü çiçek bahçesine döner mi?
Yalnızca Çocuk Bayramı olan 23 Nisan günü göstermelik olarak değil, temelli…
Peşinen itiraz etmeyin.
Hayal kuruyoruz şunun şurasında.
Bütün dünyayı savaşlardan kurtarmak için, barış ve huzuru sağlamak için.
Çok görmeyin.
Ve hiç unutmayın, bütün büyük projeler hayalle başlar.
Haydi, gelin, bir oylama yapalım.
Kabul edenler…