Su akar, Türk bakardı eskiden. Sadece Türkler mi? Kürdü, Lazı, Çerkezi kim varsa bakardı.
Ne de olsa seyri güzeldir akan suyun.
Öte yanda memleketin enerji ihtiyacı varmış, toprakların sulanması gerekiyormuş.
Olsun varsın.
Biz cümbür cemaat seyrederdik. (Aha yine cemaat dedim ama merak etmeyin buradan örgüt çıkmaz.)
Hava sıcaksa gölge arar ve bir ağacın gövdesine yan verip bakardık.
Su akar, yolunu bulur, giderdi.
*
Derken, böyle olmaması gerektiğini düşünenler çıktı ve uygun yerlere barajlar yapılması gerektiğini düşündüler.
Pek çok baraj yapıldı, başıboş akan sular kontrol altına alındı.
Fakat her şeye karşı çıkanlar, buna da itiraz etti.
“Askerî baraj” diye bir tanım attılar ortaya; çoğunluk anlamakta zorlandı.
Hâlbuki onun da açıklaması var.
Hemen izah edelim, askerî baraj nedir, anlaşılsın.
*
Kendi halinde akan nehirlerin elverişli yerlerine baraj inşa edilir, su toplanır.
Biriken suyla hem elektrik elde edilir, hem arazi sulanır.
Sulanan arazilerde türlü bitkiler yetiştirilir.
Sebze, meyve, tahıl, ayçiçeği, pancar, artık ne uygunsa…
Tahıl deyince ilk akla gelen buğday.
Buğdaydan un elde edilir, undan ekmek yapılır, pasta yapılır.
İşte o ekmeği, pastayı ve diğer üretilenleri kimlerin sofrasında görürüz?
Sadece sivillere verilmez, askerler de yer.
*
Yalnızca sofraya gelen ürünler açısından bakamayız.
O barajlarda üretilen elektriği kullananlar arasında askerler yok diyebilir miyiz?
Enerjiyi sadece sivillerin kullandığını iddia edebilir miyiz?
Ne mümkün!
Elbette siviller kadar askerler de kullanıyor.
Telefonlarını şarj ediyorlar, televizyon seyrediyorlar vs.
*
Tıpkı ülkenin her tarafına yapılan bölünmüş yollardan askerî araçlar nasıl geçiyor, öyle değerlendirmek lazım.
Teröristlerle mücadele etmek için yola çıkan askerî araçlar ayrı yollardan gitmiyorlar bölgeye.
Onları da esasen “askerî yol” olarak tanımlamak yanlış olmaz.
Bu büyük keşfi yapan mümtaz şahsiyetler, bu şekilde isimlendirmemekle işlerini yarım bırakmış sayılırlar şüphesiz.
O noksanlığı da böylece tamamlamış olduk hayırlısıyla.
*
Bir şablon bulunduğunda, onu pek çok yere uygulayabilirsiniz.
Şöyle düşünelim.
Ağaçtan düşen elma sayesinde bulunan yerçekimi yasası var malûm.
Bir tek elma mı düşüyor?
Armut da düşer, incir de, ceviz de.
Aynı yasanın onlar için de geçerli olduğunu, dahası her şey için geçerli olduğunu biliyoruz.
Onun gibi, askerî olan sadece baraj ve yollar mı?
Bu kadar dar mı düşüneceğiz?
Askerler, bizimle aynı havayı solumakta.
O halde bu memleketin havasına da askerî hava demek mümkün.
Böyle böyle, her şeyi askere bağlayabiliriz.
Zaten ne diyorduk askerlik sırasında yürürken: “Her Türk asker doğar…”
Geçen akşam “Köşem Sultan” diye bir dizi başladı dedi genç biri.
Metro istasyonunda konuşuyorlar.
Diğeri şaka yaptığını zannetti.
“Ne köşesi be? Dalga mı geçiyorsun?”
Hayır, genç adam gayet ciddi. Kösem isminden haberi yok, “Köşem Sultan” zannediyor.
Zannetmenin sınırı yok ki.
Madem sınır tanımıyoruz, ben de dizilerin hayatımızdaki yerini tartarken, şöyle bir zanna kapıldım:
Diriliş dizisinin bir yerinde, Ertuğrul çıkıp “İleride biz Osmanlı'yı kuracağız” diye bir cümle söylese, o genç hiç tınmaz; gülmez bile.