Türkiye böylesini hiç görmedi...

04:0027/08/2015, Perşembe
G: 13/09/2019, Cuma
Markar Esayan

Seçim tarihi kesinleşti. Beş benzemezlerin yeniden omuz omuza mücadele etme zamanları geldi çattı.Dolayısıyla artık makyaj zamanı geldi.Duran Kalkan silah bırakma çağrısı yapan HDP Eşbaşkanı Demirtaş'a çatarak “Siz neyi başardınız da bizden silah bırakmamızı istiyorsunuz” deyiverdi. (Bu yüzde 13'lük başarının HDP'ye değil, başka yerlere borçlu olunduğunun itirafı.)Bu açıklamayı olduğu gibi alıp kabullenenler bildik analizler yaptılar. HDP'nin PKK karşısındaki çaresizliğinden dem vurdular. Oysa Duran

Seçim tarihi kesinleşti. Beş benzemezlerin yeniden omuz omuza mücadele etme zamanları geldi çattı.

Dolayısıyla artık makyaj zamanı geldi.

Duran Kalkan silah bırakma çağrısı yapan HDP Eşbaşkanı Demirtaş'a çatarak “Siz neyi başardınız da bizden silah bırakmamızı istiyorsunuz” deyiverdi. (Bu yüzde 13'lük başarının HDP'ye değil, başka yerlere borçlu olunduğunun itirafı.)

Bu açıklamayı olduğu gibi alıp kabullenenler bildik analizler yaptılar. HDP'nin PKK karşısındaki çaresizliğinden dem vurdular. Oysa Duran Kalkan HDP'ye çatarak onu korumaya alıyordu. Hani baba daha çok dövmesin diye anne erken davranıp birkaç yalandan şaplak atar ya çocuğa, öyle...

7 Haziran seçimlerinden önce, darbe mekaniğinin koçbaşı olan HDP'nin, bu sorunlu tercihi nedeniyle, Meclis'e giremezse değil, girerse sürecin sona ereceğini ve çatışmaların başlayacağını ifade etmiştim.

Dediğimiz çıktı.

Oysa ben HDP'nin darbe değil, barış mekaniği içinde yer almasını arzuladığımı, bunun çok kritik/tarihi bir rol olduğunu, Yeni Türkiye'nin doğal ittifakının muhafazakarlar ile Kürtler arasında olduğunu sayısız kez dile getirdim. Müesses nizamdan en çok çekmiş grupların en kalabalığı olan bu iki kesimin siyaseti domine etme gücü vardı. Çözüm Süreci de, tıpkı binli yıllarda Anadolu'ya giren Türkler ile Kürtlerin ve hatta Ermeni prenslerin ittifakı gibi, yeni bir dönemi açacak akitleşmeyi ima ediyordu.

Nevruz mektubu Kürtlere dönük bu ittifakın manifestosuydu. Doğrusu, ahlaki ve rasyonel olanı da buydu. Kavmiyetçiliği, ırksal asabiliği bir kenara bırakmak, eşit vatandaşlık ve demokratik Türkiye'yi birlikte kurmak, anaların ağlamasına dur diyebilmek esas olandı.

Ama olmadı.

Eklektik bir stratejiyle, barış söylemi, ekoloji, kadın konusu gibi bir çok değerli mesele suistimal edildi ve Batı'da makyajlama için kullanıldı. Doğu'da ise çatışmasızlık süreci sonuç alacak bir ayaklanma için suistimal edildi. Muhafazakar Kürtlere kan akan musluklar gösterildi. HDP'li ama Çözüm Süreci'nden memnun olan Kürtlere de DAEŞ üzerinden milliyetçilik zerk edildi. 30 Eylül 2013 Demokratikleşme Paketi'nde yer alan barajı sıfırlama veya yüzde beşe indirme tekliflerine hayır denirken, seçime parti olarak girilerek strateji tahkim edildi.

Nitekim, 7 Haziran gecesi itibarıyla HDP 80 vekille tarihinde olmayan bir başarı elde etti. Bunun doğal sonucu olarak, HDP'nin siyaseti etkileme, Türkiyeleşme konusunda önünde hiçbir engel kalmadı. Lakin 11 Temmuz'da Bese Hozat'tan Devrimci Halk Savaşı'nın başladığı ilan edilirken, HDP Eşbaşkanları Suruç saldırısı günü nefes almadan 6-8 Ekim benzeri ayaklanma çağrısı yaptı, saldırıyı da Cumhurbaşkanı ve hükümete yükleyerek gerginliği kademe kademe PKK'ya paralel olarak yükseltti.

Sürekli yalan konuşuyor, hiçbir ilke tanımıyorlar. Silaha başvurmak için hiçbir neden olmadığı anda, polisleri yatağında, binbaşıları ailesinin yanında vurarak, ülkeyi adeta sürece bir daha geri dönemeyecek duruma getirmeye çalıştılar. Çatışmaların başlaması, 11 Temmuz'da PKK açıklaması ve 22 Temmuz'da ilk cinayetlerin işlenmesiyle oldu.

Ve şimdi, çatışmaları Cumhurbaşkanı ve hükümetin seçim sonuçları nedeniyle başlattığını söyleyebilecek kadar ahlaktan yoksun bir savrulma içindeler.

Bu şımarıklığın nedeni terör medyasının örgüte ve HDP'ye verdiği açık çektir. HDP ve PKK'nın Öcalan'ın bahsettiği darbe mekaniği tarafına geçmeleriyle, bu koruma kendilerine servis edildi. Bugün bile, PKK ve HDP darbe koalisyonundan ayrılsa, mesela çekilmeyi başlattığını duyursa, terör medyası saniyede onlara saldırmaya başlar. Bu kesin.

1 Kasım'da seçim olacağı kesinleştiği anda, verilen şehitler ile karizması çizilen HDP'nin makyajlanması kampanyası başladı. Türkiye'nin ABD ile vardığı anlaşma sonrasında korumasız kaldığını fark eden HDP Brüksel gladyosuna koştu. Terör medyası da PKK'nın soluk alabilmesi için “İki taraf da silah bıraksın” türü bir dezenformasyona başladı. Öyle ki sanki devlet durduğu yerde operasyonlara başlamış.

Meclis'teki muhalefet partileri de boş durmadı. Yapılan operasyonları şaibeli hale getirmek ve engel olabilmek için CHP bir araştırma komisyonu teklifi verdi. Zaten bu konuda iki komisyon varken, bu komisyonlara üye verilmemişken, PKK sıkıştığı anda harekete geçildi.

Gerçekten çok ilginç ve ibretlik günlerden geçiyoruz. Siyaseti HDP, alanı da PKK ile paralize etmek üzere güçbirliği yapılmış halde. Ne CHP, ne de MHP kendi siyasi kodlarına göre hareket ediyor. Başarılı olunursa ülke ne hale gelir umurlarında bile değil. Cumhurbaşkanı ve AK Parti'yi hal etmek için her şeyi göze almış durumdalar.

Böyle bir savrulma Türkiye tarihinde hiç görülmedi. Taşları halk yerine oturtacak. Ama ittifak akı kara, karayı ak yapmak, yalanı gerçek diye pazarlamak için tüm gücünü kullanacak. Şehitlerin acısını, Çözüm Süreci'nin bitişini Cumhurbaşkanı ve AK Parti'ye yüklemek, HDP ve PKK'yı da barış elçileri olarak yutturmak için tüm imkanlarını kullanacaklar.

Bu seçim de bu iki ana hattaki mücadeleye tanıklık edecek.
#erken seçi
#ak parti
#hdp
#1 kasım seçimleri
#chp