Öncellikle, Sayın Cumhurbaşkanı'nın herhangi birinin veya kurumun korumasına ihtiyacı yok. Mesele Erdoğan suikastı üzerinden ülkede verilen egemenlik kavgasını anlayabilmek. Erdoğan'ın yüklendiği anlam, tarihsel bir süreçte, ortak davanın taşıyıcılığında gelişen, üzerinde biriken güç yoğunlaşması ile şahsını aşan bir fonksiyona sahiptir. Yani “lider kültü” diye zırvaladıkları bir nesneleşmeden değil, muhafazakar kitlenin Erdoğan üzerinden özneleşmesinden ibarettir.
Erdoğan'ın halk nezdinde değeri buradan gelmektedir.
Her egemenlik mücadelesinde düşman şahı düşürmeye çalışır. Meselenin özü, olsa olsa ancak her fani siyasetçi kadar hata yapan bir insanın her sözünün çarpıtıldığını, şeytanlaştırıldığını ve hepimizin önünde gerçekleşen bir suikastlar dizisi yaşandığını görmektir.
Birçok örnek var ama, en fazla kullanılan birkaçına bakalım tekrar.
1. “Şu anda bizim ülkemizde 80 bin civarında Ermeni var. Bunların yarısı vatandaşımızdır, yarısı da Ermenistan'dan yoksulluk sebebiyle ülkemize gelmiştir. Ama biz onları deport etmedik, ülkelerine geri göndermedik. Şu anda ülkemizde yaşıyorlar ve misafirimiz onlar. Beraber yaşıyoruz. O dönemde göçler sırasında ölen 4 milyon Müslüman için ne kadar üzüntü taşımışsak, hayatını kaybeden Ermeniler için de o kadar üzüntülüyüz. Onlar bize emanettir ya… Tarihi kin ve nefret sahnesi haline getirmenin, başta Ermeniler olmak üzere kimseye faydası yoktur.”
Erdoğan bu sözleri 23 Nisan 2015 günü söylüyor. Yani 1915 taziyesini ikinci kez ve daha güçlü şekilde tekrarladığı günde ki, bu taziye mesajı inkarcılığı resmen bitiren bir hafıza devrimidir. Söylediği şey çok açık. Suriye'den katliamdan kaçan insanların Akdeniz veya Ege'de sulara gömüldüğü, Avrupa tarafından deport edildikleri bir dünyada Türkiye herkese kucak açıyor, durumları yasadışı olanları dahi kaderine terk etmiyor. Türkiye'de kaçak olanlar açık yasalara rağmen korunuyor ve hatta burada doğan çocuklarının eğitim alması gibi sorunları çözülüyor, çözülmeye çalışılıyor.
2. Sayın Erdoğan, kimliklerin bir küfür olarak kullanıldığını, insanların korkudan Ermeniyim, Aleviyim, Kürdüm diyemediği dönemlerin yaşandığını ve kendi iktidarlarında buna son verildiğini ifade ederken, “döl” kelimesini kullanmamak için sarf ettiği “affedersiniz” sözcüğünü, konuyu bağlamından kopararak küfür olarak lanse ettiler. Hatta aklı başında aydınlar bile bu söylemin hiç araştırmadan “işlenmiş, hormonlu” biçimini gerçek kabul ettiler, yazdılar. “Affedersin, çok daha çirkin şekilde Ermeni diyen oldu” veya “Affedersin daha çirkinini söylediler, Ermeni dediler” gibi versiyonlarını kullandılar. Oysa kullanılan ifade “
Çıktı bir tanesi affedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu
” şeklindeydi ve bağlamı yukarıda aktardığım şekildeydi.
Bu iki olay sonrasında hala benim gibi Ermeniler ırkçılıkla infaza uğratılıyor. Konu bana ne yapıldığı değil; ben bu ülkede ırkçılığın hasını AK Parti öncesinde fiilen yaşamış birisiyim. Değil bir Ahmet Hakan, on kaplan gücünde Hürriyet'i üzerime salsalar doğru bildiğimi söylerim.
Gelelim şu “Kobani düştü düşecek” meselesine...
Sayın Erdoğan'ın sözleri aynen şöyle...
3. “Sınırımızın yanı başındaki gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz. Kobani başta olmak üzere Kürt kardeşlerimizin yaşadığı şehirlere yönelik saldırıları da dikkatle ve endişeyle takip ediyoruz (...) Şimdi Batı'ya sesleniyorum: Havadan bombalayarak bu sorunlar çözülmez. İşte bir IŞİD terör örgütü çıktı. Suriye'de güç buldu. Bunlar İslam adına Allahuekber diyerek, Allahuekber diyenleri öldürüyorlar. (...) Sadece havadan bombalamak suretiyle bu sorunu çözemezsiniz. Bununla ilgili yerde mücadele eden yapılarla işbirliği kurulmadan netice alınamaz. İşte aylar geçti ve bir netice yok. Şu anda Kobani de düştü düşüyor. Üç şey istedik: 1- Uçuşa yasak bölge ilan edilmeli 2- O bölgeye paralel, güvenli bölge ilan edilmesi lazım 3- Ve eğit, donat anlayışıyla Suriye'de ve Irak'taki ılımlı muhalif kesimin hem eğitilmesi hem de donatılması lazım.”
Şimdi biraz izan ve vicdan sahibi hiçbir normal insan bu sözlerde ırkçılık veya Kobani'nin düşmesi arzusu olduğunu düşünmez. Hele Kobani tezkeresine hayır diyen HDP'nin konuşmaya hakkı hiç yoktur. Bilakis, Erdoğan'ın pozisyonu yansıtılanın tam tersidir. Buna rağmen ülkesine yapılan haksızlığı ve sergilenen ikiyüzlülüğü ifade etmektedir.
Erdoğan'a yapılan sembolik suikastın, Dink'e “Zehirli kan” metaforu üzerinden yapılandan hiçbir farkı yok. Lakin “Medyada Nefret Söylemi” raporlarını yazanların ideolojik eleklerinden geçmez bunlar. “Bana Hürriyet ya da solcular ırkçılık yaptı dedirtemezsiniz” modu geçerlidir. (Hadi bir deneme yapalım, Hürriyet'in beni hedef gösterdiği röportajı kendilerine ihbar ediyorum.)
Peki, neden Kürtlük, Alevilik, Ermenilik vd. bu kadar kullanılıyor. Umulan ne?
Çünkü Erdoğan, Davutoğlu ve AK Parti, Çözüm Süreci ve taziye gibi adımlarla hem ahlaki olanı yapıyor, hem de Türkiye'nin sömürgeleştirilmesi adına Türkü, Kürdü, Ermenisi arasına sokulmuş önyargıları, acıları telafi ederek birliği yeniden sağlamaya çalışıyorlar.
Yoksa kim umursar Kürdün, Alevinin, Ermeninin hakkını, iyiliğini, acısını?! Biraz tarih okuyan bunu bilir...
Örneğini verdiğim bu üç söylem, konjonktür farklı olsa, Erdoğan'ı Kürtler, Ermeniler ve dünya nezdinde kahraman yapacak şekilde kullanılırdı. Algı yaratma gücü böyle bir şey.
Bu algı rüzgarına kapılanların tekrar düşünmesinde fayda var. Senin canın, barışın, refahın üzerinde pazarlık yapılıyor ve sen önüne konanı kabul ediyorsan, şikayet etmeye hakkın olmayacak. İş işten geçtikten sonra da sızlanmanın faydası yok zaten.
Yok verdiğiniz bir hak değil de, bir imtiyaz mücadelesi ise, düşün acılarımızın yakasından. Siyasi dilenciliği bırakın. En azından bende size verecek metelik yok.
Anlatılan senin hikayen ve sen kendi hikayenin figüranısın şu anda.
“Affedersiniz” ama, bundan büyük küfür mü olur?