Siz bu yazıyı okurken...

04:002/11/2015, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Markar Esayan

Yazıyı Pazar sabahı yazıyorum. Hava soğuk ama güneşli. Oy kullanmak için fena bir gün sayılmaz. Umarım ülkemiz ve bölgemiz için hayırlı bir sonuç çıkar.Dün biraz bahsetmiştim. Hiçbir sonuç nihai değil. Eğer yarın itibarıyla bir göktaşı çarpıp dünyayı un ufak etmemişse, bu seçimden sonra da aynı şey olacak. Hayat yeni şartlarla devam edecek. Ben bir AK Partili ve vekil adayı olduğuma göre, partimin kazanması beni mutlu edecek. Bu seçime yüklediğim anlam itibarıyla, AK Parti'nin iyi bir sonuç almasının

Yazıyı Pazar sabahı yazıyorum. Hava soğuk ama güneşli. Oy kullanmak için fena bir gün sayılmaz. Umarım ülkemiz ve bölgemiz için hayırlı bir sonuç çıkar.

Dün biraz bahsetmiştim. Hiçbir sonuç nihai değil. Eğer yarın itibarıyla bir göktaşı çarpıp dünyayı un ufak etmemişse, bu seçimden sonra da aynı şey olacak. Hayat yeni şartlarla devam edecek. Ben bir AK Partili ve vekil adayı olduğuma göre, partimin kazanması beni mutlu edecek. Bu seçime yüklediğim anlam itibarıyla, AK Parti'nin iyi bir sonuç almasının ülkem için daha hayırlı olduğunu düşündüğüm için mutlu olacağım. Bunun hayırlı gelişmelere sebep olmasını umacağım ve bunun için çalışacağım.

Ancak, yüzde elli oy alıp, 376'yı geçsek bile, her şey bizim istediğimiz gibi olmayacak. Çünkü bu ülkede ve dünyada bizler gibi düşünmeyen, düşünmek zorunda olmayan diğer kardeşlerimizle birlikte yaşıyoruz. Hatta bu hareketten pek hazzetmeyen insanlarla da. Hatta bu hareketi ölümcül düşman olarak gören insanlarla da...

Benim de böyle kesimlerden pek hazzettiğim söylenemez. İnsanların birbirinden nefret etmesi için elverişli bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü kaynaklar kıt, hayat zor ve birlikte yaşamak emek gerektiriyor. Bu emeğin nasıl verileceği, hangi yöntemlerin üzerinde anlaşılacağı ile ilgili de bir uzlaşma yok. Demokrasinin geldiği yer değerli, ama çok kırılgan ve üzerinde kesintisiz emek vermek gerekiyor. Çünkü zor olan, güçlünün güçsüzü ezmesi değil, birlikte yaşamayı imkanlı kılacak bir demokratik kültürü oluşturabilmek, sonra da onu çürüme prensibinden koruyabilmek.

Bu zorluk, tıpkı bir çocuğun genç olması, sonra yavaş yavaş olgunlaşması ve nihayetinde hikmet sahibi bir insan olmasına benzer bir toplumsal gelişmeyi gerektiriyor. O nedenle zamanların boşa geçtiğini de düşünmüyorum.

Çeşitli açmazlarımız var. Bir kesimin tahakkümüne ve şiddet pratikleri kullanma özgürlüklerine karşı, daha demokratik bir düzeni nasıl kuracaksınız? Yani siz ideali bilseniz ve bunu yapmaya kararlı olsanız bile, sizin karşınızda ısrarlı şekilde kural dışı oynayan bir aktöre karşı nasıl mücadele verirsiniz? Ayakta kalmak için dayanıklı, mücadeleci ve kararlı olmak durumundasınız. Ama böyle olmak asıl mesele değil; kuralları nasıl değiştireceksiniz? Rakibiniz uzlaşmak değil, illa ki sizi yok etmek istiyorsa, onu yok etme eğilimine girmeden ve onun ahlakını paylaşmadan hem kendini korumak, hem de kuralları düzeltmek mümkün mü?

Mümkün.

AK Parti hareketi son 13 yıldır bunun güzel bir örneğini veriyor. Barışçı, sabırlı, akıllı ve değişimci bir olgunluk sergiliyor. Hatalar da yapıyor ama, bunun temel meseleler olduğunu gözlemlemiyorum. Hatta kendince bir mucize gerçekleştirdiğini de düşünüyorum.

Sembolik veya doğrudan şiddeti benimseyen ittifak ise, birlikte yaşamaya doğru gidecek yolu sürekli mayınlayarak normalleşmeyi engellemek böylelikle kavgayı sert tutma taktiği güdüyor. Kaba mühendislikler, ortalık artık boş olmadığı ve iletişim teknolojileri geliştiği için bu faşist tutumu demokrasi, barış, hak mücadelesi gibi kamuflajlara büründürme konusunda yine medyayı kullandılar. Cunta yaratamayınca, silahlı güç olarak PKK'yı normalleştirme yoluna saptılar. Kürt, Ermeni, Alevi inkarını bitiren halkçı bir lideri, Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu'nu Kürt, Ermeni, Alevi düşmanı olarak göstermek için kampanya yaptılar, Suriye içsavaşı ve HDP'nin ilkesizliği de buna kısmen olanak sağladı.

Oysa, birbirimize benzemek zorunda değiliz. İşleyen bir seçim sistemimiz var ve oldukça da iyi çalışıyor. Bugün, bu ülkenin yaşadığı sertliğin, şiddetin geçerli hiçbir nedeni yok. Mücadelemizi siyasi ve sivil bişr zeminde vermenin şartları hiç olmadığı kadar pozitif. Hem insanları çıldırtıp, olumlu her şeye köstek olup, medyalarında her gün nefret suçu işleyip, PKK'nın ayrılıkçı şiddetini meşrulaştırıp, gerginliği Erdoğan'ın üslubuna bağlamak gerçekten tarihin gördüğü en pespaye ikiyüzlülüklerinden birisi.

Ama normal...

Paradigmalar böyle değişir ve değişirken birçok çelişkiler, çılgınlıklar yaşanır. Herkesin çıldırdığı yerde bu sessiz devrimin sosyolojisi olan dindarların olgun davranması en büyük avantajımız. Bunun daha kolay bir yolu yok. Sabırla çalışmak, şiddetten uzak durmak şart. Bunu yapmak yeterli değil. Aynı zamanda estirilen sert rüzgarlarda kafayı karıştırmamak gerekiyor. Muhafazakarların naifliği, kavganın sertliği, bilakis AK Partililer üzerinde kurulan mahalle baskısı gevşemeyi getirebilir. Üstelik görece güçlü olunduğu süreçler de konformizme yol açabilir. Bunlara da dikkat etmek şart.

Sorun, başarısızlık değil. Başarının hangi sürede ve hangi bedeller ödenerek geleceğinde. Umarım, yarın yazıyı sizler okurken, bu bedelin az olacağına dair bir sonuç elde etmiş oluruz.
#1 kasım seçimleri
#Erdoğan
#davutoğlu
#k parti
#pkk