Gezi ve hemen ardından gelen 17/25 Aralık darbeleri sırasında ülkenin ahvaline şöyle bir baktığımda, bu ağır, kolektif, bilinçli, yabancı istihbarat ve medya destekli taarruzun başarısız olma ihtimalini çok az bulmuştum. Çok planlı, organize ve güçlü geliyorlardı.
Birisi çevre, diğeri yolsuzluk susturucusuna takılmış darbe girişimlerini halka anlatmak oldukça güçtü.
Hedef Sayın Erdoğan'dı. Çünkü vesayet kurumlarını dönüştürüyor, ülkeyi, geçmişi, oyunun içyüzünü iyi biliyordu. İradeyi vesayet kurumlarından, meşruiyeti halka bağlanmış inşa halindeki yeni sisteme aktarıyordu.
Güvenirliği, cesareti ve hikâyesinden ötürü toplumun onun üzerinde biriktirdiği güç yoğunlaşmasını, ülkedeki demokratik devrimi gerçekleştirmek için kullanan bir fenomenle karşı karşıyaydık. Yani organik bir liderden bahsediyorduk.
Evet, 2013'te darbe sürecinin düğmesine bastıklarında, çok kibirli, çok güçlü ve organizeydiler ve Sayın Erdoğan yalnız görünüyordu.
Benim Gezi ve 17/25 Aralık'ta ülkeye baktığımda gördüğüm iki farklı durum buydu. Satıhta görünen tablo çok iç karartıcıydı. Ama daha derinde, halkın iradesiyle sarmalanmış bir lider vardı. Evet, belki ilk planda başarılı olabilirler, hep birlikte darbenin çukuruna düşebilirdik. Hatırlıyorum, şimdi Yeni Yüzyıl gazetesinde yazan ABD'de mukim biri “Cemaat unutmaz, sembolik suikastlarla bu kariyerist yandaşlardan intikamını alır” diye bizim gibilere gözdağı veriyordu.
Ben hiç böyle “aptalca” bir kariyer yapan görmedim ya, hadi neyse.
Ama anlayamadıkları, dünyada başka değerlere bağlı insanların olduğuydu. Her şeyi güce, maddeye endeksledikleri için, eminim şu anda dahi, nasıl olup da inlerine girildiğini anlamaya çalışıyorlardır.
Tersi de olabilirdi. Sayın Erdoğan ve Sayın Erdoğan'ın şahsına değil, onun sahip çıktığı, temsil ettiği, kavgasını verdiği değerlere bağlı kişiler de özgürlüklerinden, hatta canlarından olabilirdi.
Onlar, bu değerlere sahip olmadıkları için, akıbetin tercihleri tayin edeceğine inanıyorlardı. Ama bizler için değerler, hayatımızdan üstündür. Akıbeti bizler bilemeyiz. Ama olan her şeyin Allah'ın iradesinde gerçekleştiğine iman eder, sadece mütevazı şekilde doğru şeyleri yapmaya çalışırız. Seferden biz, zaferden Allah mesuldür.
Bana radikal İslamcı Ermeni diyorlar. Bu ülkede Allah'ın adını saygıyla zikrettiğinizde sizi mutlaka hedef alırlar. Hiç umurumda olmadı, bundan sonra da olmayacak.
Çünkü kitabımda “Beni insanlar önünde reddedeni ben de reddedeceğim” yazıyor.
Oysa bilmiyorlar ki, biz Hazreti Peygamber'i kabul eden Habeş Kralı'nın torunlarıyız. İnançlarımız farklı olabilir. Ama birbirimize saygı duyar, sahip çıkarız. Adaletsizlik yapan bizden olabilir, haksızlığa uğrayan ise onlardan. Zalimi dışlar, mazlumu koruruz. Çünkü buna inanırız.
Sayın Erdoğan'ı, bizden olduğu, adil ve cesur davrandığı için sevdik, liderimizin etrafında toplandık.
Çok şükür bugünleri gördük. Gurur ve kibre kapılmadan yaşamaya ve herkes için çalışmaya devam edeceğiz.
Bedeli veya mükâfatı hiç önemli değil. Çünkü bedel de mükâfat da, niyet ve eylemde peşinen saklıdır.
Sadece insanlar geç fark eder.