PKK, 2013’te verdiği sözü tutmalı...

04:009/07/2015, Perşembe
G: 13/09/2019, Cuma
Markar Esayan

Başbakan Ahmet Davutoğlu, evvelki gün Van'ın Tuşba İlçesi'nde verilen iftar programında önemli açıklamalar yaptı. Bunlardan birisi tabii ki koalisyon meselesi. Bir diğeri ise Çözüm Süreci ki, aşağıya aldığım bölüm bununla ilgili.“(...) Artık çatışmasızlıktan bahsetmek yeterli değildir. Gerçekten demokrasiye inananlar, gerçekten özgürlükten, barıştan, insan haklarından bahsedenler, artık silahsızlanmadan bahsetmek durumundadırlar. Bundan sonra çözüm süreci söz konusu olacaksa, bilinsin ki 2013 Mayıs'ında

Başbakan Ahmet Davutoğlu, evvelki gün Van'ın Tuşba İlçesi'nde verilen iftar programında önemli açıklamalar yaptı. Bunlardan birisi tabii ki koalisyon meselesi. Bir diğeri ise Çözüm Süreci ki, aşağıya aldığım bölüm bununla ilgili.

“(...) Artık çatışmasızlıktan bahsetmek yeterli değildir. Gerçekten demokrasiye inananlar, gerçekten özgürlükten, barıştan, insan haklarından bahsedenler, artık silahsızlanmadan bahsetmek durumundadırlar. Bundan sonra çözüm süreci söz konusu olacaksa, bilinsin ki 2013 Mayıs'ında verilen sözler yerine getirilmek durumundadır. Bütün ilgili taraflara, özellikle de dilinden barış sözcüğünü düşürmemekle birlikte burada bölücü terör örgütüne karşı net tavır almayan, saldırılara karşı sesiz kalan HDP'ye sesleniyorum, bilsinler ki herhangi bir şekilde vatanın huzurunu bozmak isteyenler çıkarsa onların karşısında tedbir alacağız ve hiçbir şekilde vatandaşlarımızın huzurunun bozulmasına izin vermeyeceğiz. Türkiye'nin her yerinde gayrimeşru şekilde taşınan her silah, Türkiye'nin barışına, kardeşliğine yönelen bir saldırı aletidir. Kamu düzeni ve milli birlik ve kardeşlik projemiz hiç bir taviz vermeden sürdürülecektir.”

Çok basit bir soru sorulduğunda bu sözlerin hangi zemin üzerinde “Kral çıplak” demek olduğu ortaya çıkıyor.

1980 darbesi şartlarında kendisine varlık alanı bulan PKK'nın silahlı mücadelesinin, eğer mesele gerçekten Kürt vatandaşların demokratik hakları ise, bugün herhangi bir anlamı kalmış mıdır?

Öcalan'ın yeğeni dahil 80 HDP vekilinin Meclis'e girdiği, 80 vekil çıkaran MHP ile eşitlendiği, Kürt kimliğinin inkarının resmen bittiği bir ülkede, “Ben silahlı mücadeleye devam edeceğim” demenin Kürtlerin demokratik hakları bağlamında bir karşılığı kalmış mıdır?

Dersim'de avlanma yasağına uymayan kişileri vuracak kadar çevre hassasiyeti sergileyen PKK'nın, şu silah meselesini ekolojik toplum, kadın hakları söylemi ile meşrulaştırmaya çalışmasının artık komik kaçtığı ortada değil midir?

AK Parti'yi, yani Kürt inkarını bitiren bir hareketi “otoriter” bulacak kadar “yüksek demokratik standartlara” sahip HDP ve PKK'nın, 52 vatandaşın hayatına mal olan çağrıları/eylemleri her an yeniden yapacak şekilde yaşamına devam etmesi, koloni ve paralel medyanın makyajı olmadan sürdürülebilir mi?

Gerçek odur ki, Başbakan Davutoğlu'nun da ifade ettiği üzere PKK, Mayıs 2013 tarihinde bütün dünya medyası önünde verdiği “Çekiliyoruz” sözünü tutmamıştır.

Gerisi boş laftır, mugalatadır.

Bu sözünü tutmaması için herhangi bir gerekçesi yoktur. Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 9,7, genel seçimlerde ise yüzde 13 oy alan HDP'nin silahlı bir örgütün koltuk değneği olması demokrasi kriterlerine uygun değildir.

Gerçekliği eğip bükerek bu somut anomali gizlenemez. Çözüm Süreci'ni baldıran zehri içerek başlatan bir siyasi hareketi geriletmek uğruna, silahı iç siyasette bir vesayet unsuru olarak kullanma kurnazlığı, saz çalarak, koloni ve paralel medyasının makyajı ile kamufle edilemez.

Devlete olan tüm güvensizliği AK Parti'ye ciro ederek bu süreçte tereddütler yaşanmıştır dense dahi; alın size işte koalisyon hükümeti. Dert devlete karşı güvensizlik ise, geçmişte “en iyi Kürt ölü Kürttür” diyen yeni ortaklara daha çok güveniliyorsa, artık AK Parti tek başına iktidar değil, yapın çağrınızı, PKK ile ayrışın.

Yok derdiniz başka bir şeyse, milliyetçiliği azdırarak Kürt halkını kandırmaktan vazgeçin, gerçek niyetinizi kamuoyuna açıklayın.

Öyle ki, insanlar size verdikleri desteğin hangi amaca hizmet edeceğini açıkça görsün, kararını buna göre versin.

Kobani yalanlarıyla Çözüm Süreci'nin içini oyma ve onun tek garantisi AK Parti'yi şeytanlaştırma seferberliğinin tozu dumanında insanlar kendilerini ummadıkları bir durumda bulmasınlar.

Çekilmeme için bir gerekçeniz yok. Öcalan'ın özgürlüğü talebi ise süreçte olmayan bir önkoşul ve siz de biliyorsunuz ki bunu bir önkoşul haline getirmek “ben barış istemiyorum” demenin kurnazcası.

Öcalan'ın Çözüm Süreci'nde kendi durumunun pazarlık konusu yapılmasını “onursuzluk” sayacağını ifade ettiği sözleri tapelerden bir daha okuyun. Açıkça ne istiyorsanız söyleyin, halk karar versin.

Ama Çözüm Süreci'ni bir Truva Atı olarak kullanıp ülkeyi bir maceraya sürüklemeyin. Nerede kaldı sizin şu devrimci ahlakınız? Yoksa devrimci ahlak tam da böyle bir şey mi? Hedefinize ulaşmak için her yol mübah mı?

Paralel örgütün takıyyelerine ne kadar da benziyor; bu kadar iyi anlaşmanıza şaşmamalı.

Çözüm Süreci'ni korumak, onu önemsemek ancak açık/dürüst bir tavırla mümkün olur. Süreci ağzından düşürmeyenlerin PKK ve HDP'nin bu yaklaşımıyla bir yere varılamayacağını görmemiş olması söz konusu değil.

Çare ne bu süreci tamamen ortadan kaldırmak ve güvenlik politikalarına dönmekte, ne de bunu bir ayrışma aracı haline getirmekte. Başbakan Davutoğlu da açıkça bu savrulmanın devam edemeyeceğini ifade ediyor.

Çözüm Süreci işte bu ince çizgiden geçerek ferah bir yola yeniden çatılarak girmek zorunda. Bu da sadece AK Parti'nin sorumluluğunda bir konu değil.

AK Parti siyasi bedel ödesin, mesele değil, ama halkımız ve ülkemiz bedel ödemesin.

Çünkü halkı ve barış için bedel ödeyenler tüm seçimleri kazanmış demektir.
#Çözüm Süreci
#AK Parti
#Truva Atı