Tamam, iyi güzel anlatıyoruz ama, bugün ama tarihsel zorunlu şartlar, ama beceriksizlik, ama artniyetle karşı karşıya getirilmiş bulunan “laikçiler ve dindarlar” nasıl uzlaşacak, nasıl barışacak, nasıl “bir millet” olacak?
Bu CHP'nin...
Bu MHP'nin...
Ve bu(Kürtlerin yer aldığı tarihsel blok ve akımın ters tarafına geçen) PKK/HDP'nin hali ne olacaK?
Kutuplaşma nasıl hallolacak?
Dün “Ahlaki olmayan imtiyazlar gayrıahlaki şekilde savunulur” demiştik. AK Parti ve Erdoğan'a karşı geliştirilen mücadele biçiminin 2013'ten sonra iyice kepazeleşmesi bu kuralla ilgili. Dün Ahmet Kaya'yı “Kürdüm” dediği için öldürenler, Kürt inkarını ve JİTEM'i meşrulaştıranlar bugün PKK'lı ve DHKP-C'li oldularsa, Erdoğan'dan kurtulmak adına bir içsavaşı göze alıyorlarsa, nedeni yine bu kuraldır.
Gezi ise ilk üç günü dahil ne kadar kutsanırsa kutsansın, Beyaz Türklerle kapandığı varsayılan uçurumların aynen yerinde durduğunu gösterdi. 90 yıllık Türkiye tarihinin en başarılı yılında böyle bir küçük burjuva ayaklanmasının birçok nedeni olmakla birlikte, bu tarihsel çelişki ve üzerine oturduğu gayriahlaki zeminin etkisi büyüktür.
Bir de Beyaz Türk cahilliği ve şımarıklığı denen bir gerçek var. Bu da Türkiye'de halka karşı güç savaşı verenler için pastanın üzerindeki çilek gibi...
Madem aklı başında kalan bir dindar demokratlar ve AK Parti'dir, o zaman bu gidiş nasıl düzeltilecek?
Öncellikle Müslüman Demokratların anlaması gereken bazı şeyler var.
AK Parti, ulaşılan yüzde 50 (+-) reformcu oy desteği ve liderlik, öyle kolay yan yana gelen üç özellik değil. Bu üçlünün yan yana gelmesi için başbakanlar asıldı, Milli Görüş kendi içinde hesaplaştı, dünyanın Soğuk Savaş'ın bitmesi ve küreselleşme, iletişim devrimi ile farklı bir boyuta girmesi beklendi ve AK Parti Menderes, Özal ve Erbakan'dan farklı olarak daha önce ulaşılmayan menzillere varabildi.
Gelinen bu noktanın değerinin bilinmesinin kritik işareti, hedefte olmasıdır. Bu hedefe ulaşmak için bazen başbakanlar asılır, bazen bir cemaat devreye sokulur, bazen bir terör örgütüne ihale verilir, bazen de uzaylılar ülkeyi işgal etse işbirliği yapmayacak unsurlar inci gibi bir sıraya dizilir..
Herşey yapılır ve yenilgi yine de gelirse, sonraki sürece altlık olur. Yok yapılmazsa, aptallık...
“Peki bu çelişkiyi ne yapacağız” demiştik. Çünkü ne kadar yabancılaşmış olsak da, laikçi kesim ve Müslüman demokratlar aynı milletin unsuru. Çok değil iki üç nesil önce hepimiz sinideki aynı bulgura kaşık sallıyorduk. Bundan da öte, ortak fayda adına ama bu, ama şu meşreple de olsa bir millet olmayı başarmak zorundayız.
Ancak bu aklı başında tesbitler, uzatılan eller karşılıksız kalıyorsa ne yapılacak?
Sanırım yapılacak şeylerin doğru tesbiti kadar, onların hangi sıralamaya göre yapılacak olmasının doğru tayin edilmesinin de hayati önemi vardır.
1)Eşitlik ve demokrasi mücadelesinde kararlılık yitirilmeyecek ve bu meşru kavga kazanılacak.
2)Bu kavga laikçi halka karşı değil, onları paravan olarak kullanan egemenlik hattına karşı verildiği anlatılacak.
3)Bu kavga Ortadoğu ve dünyanın Batı tarafından paylaşılmasının iç siyasete yansımasıdır.
4)Bu kavga sadece muhafazakar Müslümanlar için değil, laikçiler, Kürtler, Aleviler vs. için de kazanılmak zorunda.
5)Elli yıl sonra kimse teferruatları hatırlamayacak. Herkes ülkenin durumuna bakacak. Muvaffak olunursa Nişantaşı ve Cihangir'de, Silopi ve Cizre'deki evlerin duvarında da Erdoğan'ın resmi olacak.
6)Üstyapılara kavga tavizsiz verilirken, laikçi halk kesiminin algılarının vesayet altında olduğunu bilmek lazım. Üslubun önemi, kavga kazanılmadan abartılmamalı.
7)Kutuplaşma, otoriterleşme tesbitlerini Erdoğan'ın üslubuna bağlamak ahmaklıktır.
8)Erdoğan'la hedef alınan bir kişi değil, millet iradesidir.
9)”Seni başkan yaptırmayacağız” tehdidi, halk iradesine karşı darbe ittifakının mottosuydu.
10)Bugün başkanlığı Kılıçdaroğlu da istese hedef olur.
11)Nitekim başkanlığa destek verdiği için Öcalan'ı bizzat kendi hareketine devirttiler.
Başkanlık ve yeni anayasa, millet/sandık iradesinin mutlak hakimiyetini sağlayacağı için hedeftedir.
11)Darbe ittifakı, başkanlığın bu hayati önemini Erdoğan markası ile önemsizleştirmeye, milletin dikkatinden kaçırmaya çalışıyorlar.
Başkanlık ve yeni anayasa başarılmadan, millet, parti, liderlik üçgeni çökertilirse, bu üçlünün bir daha yan yana gelmesi için ne kadar bekleneceği belirsizdir. Bu durumda oluşacak yeni vesayetten kimsenin şikayet etmemesi gerekir.
Kutuplaşma, bu safhada ancak doğru yönetilebilir. Kutuplaşma, imtiyaz kaybına dönük açığa çıkan olağan sınıfsal tepkidir. Bunda Müslüman demokratların katkısı eser miktardadır. Bu durumda kutuplaşma başkanlık ve anayasaya kadar dikkatli yönetilmesi gereken, bu amaçlar hasıl olduğunda Yeni Türkiye'de yetişecek yeni nesillerin aralarında kuracağı ilişkide çözümlenecek köklü bir meseledir. 200 yılda ortaya çıkan olgular küçük kurnazlıklarla halledilemez.