Evrenin bir işleyişi var. Termodinamik yasasına göre çürüme kânûnuna tâbiyiz. Varolan her şey o an ölmeye, çürümeye de başlıyor. Canlı cansız, organik inorganik tüm varoluşun içinde olduğu kânûn bu.
İnsan cennetten kovulup dünyaya düştüğünde, kaynağın merkezinden koptuğu için bu yasaya tabi oldu. Âdem doymak için toprakla cedelleşecek, Havva acıyla doğuracaktı.
İster çoğumuz gibi tüm varoluşu Allah'ın yarattığına, ister Newtoncular gibi yaratıp tatile çıktığına, ister ise her şeyin rastlantı eseri oluştuğuna inanın, sonuç değişmiyor, çürüme ve ölüm kânûnuna tâbiyiz.
Bir şeyi kendi haline bıraktığınızda, o şey dirileşmiyor, tazelenmiyor, çürüyor ve bozuluyor.
Çoğu şeyi doğduktan sonra ve aklımız başımıza gelirken kucağımızda bulduğumuz için, onları sorgulamıyor, onlara yabancılaşmıyor ve üzerinde düşünmüyoruz, genellikle...
Bu ne anlama geliyor? Hayatımıza nasıl yansıyor?
Her şey için çürümeyi önleyecek, geciktirecek, dirileştirecek ek bir enerjiye, çalışmaya ihtiyaç var. Çocuğun büyümesi, serpilmesi, hayatın zorlukları ve tehlikelerinden korunması için anne ve babanın o oranda çaba sarf etmesi, kendisini çürümeye kalkan yapması gerekiyor mesela.
Sonra o çocuk büyüyor ve aynı şeyi kendi çocuğu için yapıyor. Bu zincir bozulursa, mutsuzluk ve kaos artıyor, çürüme etkisini yaşamı kökünden sökecek kadar arttırmaya başlıyor.
Benim için siyasetin de, 1 Kasım seçimlerinin de anlamı bu.
Siyaset, toplum için, toplum adına kurban olmayı gerektiren bir müessese.
İnsanların daha iyi, daha güvenli ve daha mutlu yaşamaları için siyaset kurumu insan uygarlığının keşfettiği en ileri organize olma kurumu. Müthiş bir imkan. Tabii doğru kullanılırsa.
Ülkeyi iyi yönetebilir, iyi muhalefet yapabilir ve onu daha mutlu insanların yaşadığı, pırıl pırıl bir yurt haline getirebilirsiniz.
Bunu yaparken, etkilerinin de nerelere varacağını bilemezsiniz. Sadece ülke insanına değil, komşu ülkelere, hatta dünyanın öteki ucundaki ülkelere ilham kaynağı olabilir, Afrika ve Asya'nın talihsiz diyarlarında ensar görevi üstlenebilirsiniz.
Bir düşünün; 2011 genel seçimlerinde farklı bir iktidar aritmetiği oluşsaydı, bugün iki milyon üç yüzbin Suriyeli ve Iraklı sınırları geçemeyecek, çoğu ölmüş olacaktı. Ve bizler bu veballe yaşayacaktık.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde vaatleri arasında sınırları kapatmak ve gelenleri geri göndermek olanlar bugün hatalarını anlamış veya toplumun vicdanı karşısında geri adım atmış görünüyorlar.
Az daha bu “ufak” hata milyonlarca insanın hayatına maloluyordu.
Çürüme işte bu...
Çürümeyi önlemek bir tarafa, onu arttıran bir ilkesizlik siyaset olarak tanımlanamaz.
AK Parti belki bu konuda ağır bedel ödedi, hiç önemli değil. Çocuklarımıza yüzlerce yıl anlatılacak bir insanlık hikayesi bıraktık, dünyaya örnek olduk, ülkede siyasetin sadece kurnazlık, real politik veya ayakoyunu olmayabileceğini ispatlayan bir zoru başardık.
Evet, evrende bir çürüme kânunu var. Ama Yaradan, onu dengeleyecek başka mekanizmalar da kurmuş; bereket kânunu gibi...
Çürüme kânununa kendinizi sonuçlarından bağımsız olarak siper ettiğinizde, bereket kânûnu da harekete geçiyor.
Çünkü Yaradan, çürüme kânûnunu evren, insanlar acı çeksin, mahvolsun diye değil, iyi ve kötü olgunlaşsın diye koymuş. Öyle ki, ilahi adâlet tecelli ettiğinde, kimsenin söyleyecek sözü olmasın, yargı kesin olsun.
Bu dünyâda, yaşamı desteklemek iyilerin, çürümeyi desteklemek kötülerin, tarafsız kalmak ise ahmakların payına düşendir.
İyiniyet yanlış hareketleri aklamaz, ama sonraki doğrulara kapıyı aralar ve Allah affedicidir.
Lakin tarafsız kalmak bencilliktir, bencillik soyut ve somut dünyânın kanseridir.
Bence siyâset yapanların bu kuralları küçümsememesi ve ciddiye alması gerekir. Çünkü siyâsetle iştigal eden, yetki kullanan kişiler toplumsal sonuç doğuran kararlar alırlar.
Hasılı, oy kullanmak da kabine girip damgayı basıp sonra unutacağımız bir eylem değildir. Her şeyi bilemeyiz, bilebildiğimiz kadarından sorumluyuz, ama tercihlerimize özenebiliriz.
Bu hafta bir tercih yapacağız ve hayâtımız değişecek. Olumlu veya olumsuz anlamda. Her şey bir anda güllük gülistanlık olmayacak ya da ülke bir günde cehenneme dönmeyecek, lakin bir sürecin başlayacağı kesin. Etkilerini görmek için çok da uzun beklemeyeceğiz.
Artıları ve eksileri sıralayacak ve onu bir oya indirgeyeceğiz.
AK Parti hatâlardan münezzeh değil, ama hatâlarından öğrenen bir parti ve ne yalan söyleyeyim, bu ülkenin başına gelmiş en iyi şeylerden biri.
Bu fırsatı kaçırmayalım, çürümeden değil, bereketten yana olalım, derim ben.