Ülkede bir gerginlik olduğu, bu gerginliğin bir ateş topuna dönüştürülerek ülkenin ihtiyacı olan reformları gerçekleştiren AK Parti'nin önüne bir cüruf yığını döktüğü ortada. Bu yığın temizlenmeden, belli ki reform sürecinde sıkıntı yaşanacak. Dolayısıyla, AK Parti'nin “bu sorunun müsebbibi ben değilim, beni ilgilendirmez demesi” de mümkün değil ki, zaten partinin de böyle bir tavrı yok.
Yok ama, AK Parti kendisine kurulan tuzaklara direnir ve onlara karşı koyar, bu “meşru müdafaa” sürekli olarak “kutuplaşmayı arttırma” yaftası yerken, bu işi başarmak da o kadar kolay değil. Ortaya derinlikli bir strateji koymak gerekiyor.
Gezi kalkışması ile farklı bir faza geçen harekât, tüm muhalefet partilerinin, yerli ve yabancı medya tröstlerinin aynı hizaya gelmesini sağladı. Bu ittifak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş'ı yarışa sokarken, aslında genel seçimlere dönük “birşey” deniyordu. Sayın Erdoğan'ın birinci olmasa ikinci turda yüzde 60'la seçileceği kesindi. O yüzden asıl strateji, 7 Haziran Genel Seçimleri'ne dönüktü.
Yani dikkatler Ekmeleddin İhsanoğu ittifakına (CHP/MHP) kilitlenmişken, üst akıl Demirtaş'ın alacağı oyu test ediyordu. Yüzde 9,7'lik oy, genel seçimlerde HDP'nin koçbaşı rolünün önünü açtı.
Peki bu ittifakın amacı siyaseten yenmelerinin mümkün görünmediği AK Parti'ye karşı meşruiyet içinde bir başarı kazanmak, ülke yönetiminde belirleyici güce ulaşmak, Yeni Türkiye bir olgu olduğuna göre, bu olguya daha fazla katkı yapmak mıydı?
Keşke öyle olsa… Bu normalleşmenin eksik ayağının denkleme girmesi demek olurdu.
Burada denenen şey, Yeni Türkiye'yi kuracak olan, AK Parti'nin de dayandığı muhafazakâr oy blokunu parçalama stratejisiydi. Çünkü 17/25 Aralık darbesi istenen başarıyı sağlayamamıştı. Bu bir… İkincisi ise, muhafazakârlara karşı şiddete eğilimli bir laikçi toplumsal blok yaratmaktı. Bunu, Sayın Erdoğan, Sayın Davutoğlu ve AK Parti'ye (Laikçi sinir uçlarını sızlatmaya dönük) DAİŞ yaftalamalarıyla yapılan karakter suikastlarından anlıyoruz. Nitekim New York Times ve Guardian'ın seçimlerde yerli bir gazete gibi kara propagandaya katılması, daha altı ay önce 52 vatandaşın hayatına malolan kışkırtmayı yapan, 10 Haziran 2013 tarihinden beri Çözüm Süreci'nde hiçbir adım atmayan PKK'nın meşruiyet kazanmasına dönük bir mühendislikti.
HDP'nin ise önünde iki seçenek vardı. Ya Yeni Türkiye yolunda, (Kürtlerin Türklerle bin yıl sonra ikinci büyük ittifakı kuracakları süreçte) doğal müttefikleri olan muhafazakârlarla yürümek, ya da muhafazakâr bloku parçalayıp Türkiye'yi yeni bir vesayet parantezine alacak kolonyal/laikçi ittifak tarafından gönüllü biçimde istismar edilmek.
Tarihte ülkelerin bütünlüklerini sağladıkları süreçten sonra büyük hamleler yaparak lider aktör konumuna yükseldiklerini görüyoruz. Yunan, Roma, Germen, Hollanda, İspanya, Osmanlı, Britanya, Fransa, Prusya, ABD örneklerinde bunu müşahede ediyoruz.
İşte AK Parti de Çözüm Süreci, demokratikleşme hamleleri ile Kürtleri ve tüm ötekileri ortaklığa çağırarak bunu yapmaya çalıştı. Çözüm Süreci'nin veya 1915 taziyesinin asıl değeri büyük ortaklığı yeniden, çağın gereklerine uygun şekilde yaratma potansiyelindedir. Bu değeri bizler ne kadar anladık ayrı bir konu; ama dünya anladı ve bundan hiç hoşlanmadı.
Çünkü bu büyük barış projesinin başarılı olması, Türkiye'den dünyaya yayılabilecek bir paradigma değişimi yaratmak demekti.
Projeyi, projenin merkezinde yer alan Çözüm Süreci'ne ve onun mimarlarına saldırarak çökertmeye çalıştılar ve HDP bu yakışıksız teklife evet diyerek ideolojik köhneliğinin kurbanı oldu. Bir PKK Kuzey Kore'si teklifine kanarak, muhafazakârlara olan tepkilerinin kolaylaştırcılığında ortaklaşmaya gittiler. Çözüm Süreci'nin içini oyarak Yeni Türkiye'ye bir Truva atı olarak soktular.
Beyaz Adam yine değersiz incik boncuklarla yerlilerin altınlarını değiş tokuş ediyordu.
CHP ne yaptığının farkında mı bilmem. Erdoğan ve AK Parti nefreti gerçekleri ve üzerimize doğru yuvarlanan ateş topunu hala görmelerini engelliyor mudur acaba?
Şimdi işte AK Parti, hem ülkenin birliğini, hem barışını, hem de toplumun Kürtler dahil tamamını korumakla mükellef tek milli hareket. Normalleşmeyi de bu aktörlerle yapması bekleniyor. Bu açmazın üzerinde durma ve mutlaka bir çıkış yolu bulma zorunluluğu var.
Şapkasını alıp düşünmeye meyilli tüm vatandaşların, bunca medya dezenformasyonu altında gerçek tabloyu görmeleri kabul edelim ki zor. Umalım ki, CHP, MHP ve HDP, AK Parti ve Sayın Cumhurbaşkanı'nı hal etme çılgınlığını bir kenara bırakarak, normalleşmeye milli bir tavırla destek versinler. PKK silahı, HDP yalanı bıraksın. CHP devr-i sabık yaratma ihalesini iade etsin, MHP topu taca atmaktan vazgeçsin.
Çünkü tarihin akışına kapılmaktan önceki çok kritik günleri yaşamaktayız.
Dipnot: Hürriyet'in Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz suikastı manşetinden sonra aldığım Doğan grubunun hiçbir mecrasına çıkmama kararım devam edecek. Kiraz manşetindeki kötücüllüğün yanında “Çarşamba Sohbetleri”nde şahsıma dönük linç denemesinin lafı bile olmaz. O yüzden bu dipnotla yetiniyorum.