MHP lideri Devlet Bahçeli HDP'ye iki bakanlık verdi ama kendi genel başkan yardımcısı Tuğrul Türkeş'ten bir bakanlığı esirgedi.
Latife bir yana, Bahçeli'nin bu tavrının MHP camiası içinde de ciddi tepkiye neden olduğu aşikar. Türkeş herhangi birisi değil. Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan Sadi Somuncuoğlu gibi Meclis'te köşeye sıkıştırabileceğiniz veya bir dinlenme tesisinde Ümit Özdağ gibi dövdüreceğiniz bir kişi ise hiç değil.
Tuğrul Türkeş, MHP'nin kurucusu Alparslan Türkeş'in oğlu.
Faydacı, fırsatçı siyasetsizliğin Devlet Bahçeli'ye bu kadar kısa bir sürede bu kadar irtifa kaybettireceği herhalde beklenmiyordu.
Seçim sonuçları, MHP'nin kilit parti olacağını gösteriyordu.
Aslında Bahçeli'nin kritik zamanlardaki tercihleri ile bu rolü olumlu yönde kullanabileceği de umuluyordu.
Ama kilidi anahtarın içinde kırdı Devlet Bey…
Kritik bir role sahip olmayı kibire dönüştürdü ve efelenmeye başladı.
Seçim henüz tamamlanmışken ekran karşısında verdiği ilk beyanat, ülkenin geleceğini ve şu an içinde bulunduğu durumu iyi tahlil eden, sorumlu bir siyasetçi gibi değil, kendi faydasını düşünen fırsatçı, korkak bir profili ortaya koyuyordu.
“Diğer partiler koalisyon yapsın, olmazsa erken seçime gideriz hodri meydan” dedi. Gelinen noktada seçimi engellemek için de elinden geleni yaptı. Ülkenin cumhurbaşkanına, ailesini işin içine katarak, “Ver Bilal'i, al iktidarı” türünden seviyesiz yaklaşımlarda bulundu. Onu Nazilere, Stalin'e, Hitler'e benzetti.
Aslında bu şımarıkça, üstenci, kibirli tavır her üç muhalefet partisi için de geçerliydi. Başbakan Ahmet Davutoğlu ne kadar seviyeli bir dil kullanıyor, karşılıklı saygıya dayalı bir müzakere süreci yürütmeye çalışıyorlarsa, muhatapları o derece şımarıktı.
HDP'li Demirtaş Erdoğan ve Ak Partililere “Sizi asmayacağız, adil yargılayacağız” demişti.
Her üç parti de “cumhurbaşkanını bize verin” teklifini yapıyordu.
Aslında üçünün bir koalisyon kurması çok daha mantıklı olandı. Erdoğan'ı hal etmek üzere ne zamandır üçlü bir mücadele sergiliyorlardı. Üç seçim öncesi paralel örgütün tertiplediği 17/25 Aralık darbesinde birlikte hareket etmiş, cemaat jargonu ile psikolojik harp yapmaya başlamışlardı. Kılıçdaroğlu Meclis çatısı altında yasadışı düzmece tapeleri yayınlamıştı.
Bu durumun 2010 baharında CHP ve MHP'ye yapılan kaset operasyonu ile ilgisi var mıydı acaba? Tarlalar çoktan sürülmüş müydü?
Baykal neden devrilmiş, Kılıçdaroğlu'nda neden karar kılınmıştı? Baykal milli olduğu, Kılıçdaroğlu her yola gelebileceği için mi?
Peki, paralel örgütün yaptığı kitlesel KCK tutuklamaları, acaba Kürt siyasetini ele geçirmek, Öcalan'a karşı bir harekete hazırlamak için olabilir miydi?
Çünkü bu üç hamleden sonra, CHP/MHP/HDP, tek bir parti gibi davranmaya başlamıştı. Hepsi de paralel jargonu kullanıyor, cemaat tarafından beslendikleri hissediliyordu.
CHP/MHP ortak cumhurbaşkanı adayı açıklamış, partilerin üst düzey kurmayları bile bunun nereden çıktığını bilememişlerdi.
Kılıçdaroğlu'nun Gezi'den, Demirtaş'ın 6-8 Ekim'den önce yaptıkları şu ünlü ABD ziyaretleri mesela…
MHP'nin hiçbir dönemde olmadığı ölçüde milli çizgiden ayrılması…
Doğan medyasının kendi rekorlarını kıracak kadar savruklaşması. HDP üzerinden geliştirilen parlamentoyu bloke etme meselesinde ön alması, düne kadar Kürtlere “Vay şerefsiz” manşetleri atarken, son seçimde HDP'nin seçim kampanyasını adeta üstlenmesi.
Bunların hiçbirisi normal değil. Hayatın olağan akışına uygun da değil. Bir gün bu ilişkilerin arka planı ortaya çıkar mutlaka.
Merakımızı gidermek için çok beklemeyeceğimizi zannediyorum.
Türkiye gerçekten ciddi bir sınavdan geçiyor. Ülkesini seven, gelecek nesilleri düşünen yurttaşların günlük kakofoninin içinden sıyrılıp, yapılan mühendisliği fark etmesi çok önemli.
Çünkü belli ki, Türkiye'nin bağımsızlaşması yerine, ülkenin bir felakete sürüklenmesini göze alan bir mekanizma kurulmuş durumda.
AK Parti'nin sırtındaki yük büyük.
Sırtlanlar sürüsü Cumhurbaşkanı ve AK Parti üzerine üşüşmüş durumda.
Buradan ne Türk, ne Kürt, ne de başka kesimlere hayırlı bir şey çıkar.
Gün soğukkanlı ve sorumlu davranma günü.
Herkes Devlet Bahçeli'nin düştüğü durumdan ders çıkarmalı.