AK Parti'nin kurumsallaşmasının öneminin sıradan bir mesele olmadığının çoğumuz farkındayız. Bunun nedenlerini saymaya kalktığımızda uzun bir liste oluşur ve kimse de bu listedeki maddelere itiraz etmez.
Ama daha temelde, daha köklü bir anlamı var AK Parti hareketinin.
Çoğunluk, demokratik kültürün inşasının tamamlanmasını, muhalefet partilerinin özlediğimiz yapısal/zihinsel dönüşümü geçirmesini, en nihayetinde, Batılı türden istikrarlı, her gün yüreğimiz ağızımızda uyanmadan, normalleşmiş sakin bir ülkede yaşamayı temenni ediyor; ama bunun nasıl olacağına dair öngörü veya öneriler yaşadığımız sürecin hakettiği ölçüde derin değil. Bu nedenle gerçekçi olmayan bir karamsarlığa veya iyimserliğe kayabiliyoruz.
Vesayet sisteminin geçerli, geniş çevrelerin politik güçten yoksun, demokrasi için elzem olan orta sınıfın ise zayıf olduğu, PKK gibi bizzat bu düzeni tahkim için ortaya çıkmış “kadrolu” sorunları bulunan, yine aynı nedenle, kötü bir ekonomiye, sosyal adaletsizliğe mahkum edilmiş bir ülke nasıl demokratikleşir ki?
Son 12 yılda olduğu gibi…
Devletten nemalanmamış, kendi imkanları ile orta sınıflaşan, tıpkı 16. Yüzyıl'da Avrupa'da yaşandığı gibi, burjuvalaştıktan sonra politik güç talep eden, aşağıdan yukarıya doğru paradigma yaratan bir halkçı akımdan bahsediyoruz.
Ama en nihayetinde, Türkiye'de ve her yerde bu bir devrimdir. Devrime maruz kalan akım bundan hazzetmez. Politik ve ekonomik gücü elinden kaçırmamak ya da eşit paylaşmamak üzere her yola başvuracaktır. Ne iyi ki, biz bu dengelenme sürecini sert de olsa, Avrupa veya Rusya tarihinden daha uygar yaşamaktayız.
Bu manada, AK Parti'nin reformları, kötü olduğu için değil, onun anlamının elitlerin imtiyaz ve kontrol kaybına denk geldiği için direnç görüyor. İş yerel dengelerden ibaret olsaydı, zaten sorun çok önce çözülürdü. Vesayet sistemi kendi kendine, yerel dinamiklerle oluşmuş değil. Türkiye gibi önemli bir ülkenin uzaktan kontrol edilebilmesini sağlıyor. Haliyle bizler, 2013 yılının başından beri dış aktörlerin yerli aktör gibi davrandıklarını, Çözüm Süreci'ne, ekonomik ve askeri kararlara, son olarak da seçimlere müdahil olduklarını görüyoruz.
Şark cephesinde yeni bir şey yok. Yeni olan AK Parti ve onun dönüştürücü misyonu.
Bu direncin, günlük siyasi hayatımıza “kutuplaşma” olarak sokulduğunu görüyoruz. Hatta bazı muhafazakârlar bile bu sürecin derinliğini anlayamayıp, bu durumu yanlış şekilde içselleştiriyorlar. Bu aslında, AK Parti'nin ana misyonuna dönük bir alt oyma. Elzem olan eleştiri/özeleştiri müessesesinden farklı. Bir mücadele aracına dönüşmüş bir ters kavramsallaştırma ile karşı karşıyayız.
Oysa AK Parti ülkeyi normalleştiren tek aktör. AK Parti reformları sayesindedir ki, CHP irtica ambalajlı darbe çağrıcısı olmaktan kurtuldu ve değişim baskısı ile eklektik de olsa topluma uyum göstermeye çalışıyor. İrtica, bölünme söyleminden, demokrasi, özgürlük klişelerine geçişleri de aynı zorlama yüzünden oldu.
Bu partiler, medya ve STK'ları, AK Parti'yi hal etmek için bir darbe sürecine toplumsallık rolü vermek adına, “her hıyarım var diyene ellerinde tuzlukla koşturuyorlar.” Sorun değil. Çünkü, CHP artık kolay kolay Ermeni vakıflarına el koyma noktasına devleti bir daha getiremeyeceği gibi, Kürt inkarını da canlandıramayacak. Çünkü algı mühendisliğini güne uygun yapmak adına, evet demokratik değerleri eklektik olarak suiistimal ediyorlar ama, tabanlarının bu stratejiden haberi yok. Onlar söylenenleri ciddiye alıyorlar. Dönüşüyorlar ve bu AK Parti sayesinde oluyor.
Mühendisliklerin böyle bir yumuşak karnı var. Yola çıkarken kullandıkları yöntemler, baştaki amacın tam tersine hizmet ediyor. Mühendislikler başarılı olsaydı, tüm Rusya ve eski SSCB ülkeleri ateist olmuştu.
O zaman, normalleşmenin devam etmesi ve sonuca ermesi için, dönüştürücü hareket olan AK Parti'nin hakim parti olması ve ülkeyi menzile yetiştirmesi gerekiyor. Onlar bunun farkında ve bu nedenle bu hareketin üç ana kolonunu, muhafazakâr demokrat taban, parti ve liderliği bölmeye, parçalamaya çalışıyorlar.
Hasılı, AK Parti'nin, sadece muhafazakar taban için değil, tüm yurttaşlar ve gelecek nesiller adına kendisini koruması, ayakta kalması ve başarılı olması lazım. Normalleşme dileyenlerin, bunun kolay bir yolu olmadığını anlaması gerekli.
Kolay olsaydı, kalıcı olmazdı.
*Evvelki gün AK Parti Diyarbakır eski Gençlik Kolları Başkanı Yunus Koca kardeşimiz alçak bir saldırı sonucu hayatını kaybetti. Kederimiz büyük. Başbakan Ahmet Davutoğlu faillerin yakalanması için soruşturma başlattı. Biz, Yunuslar için barış azmimizden vazgeçmeyecek, onların ödediği bedeli unutmayacak, unutturmayacağız.
Camiamızın başı sağolsun. Yunus kardeşimin mekanı cennet olsun.