Yerli ve evrensel/ milli ve külli seferberlik

04:0023/08/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

“Sonradan anladık yaşadığımızı” demiş bombaların dehşetinden sağ kurtulan bir vatandaş. Öylesine büyük bir patlama. İnsanı kendinden çıkaran, yok eden... Öylesine bir dehşet. Şimdi ister biz maruz kalalım bombalara, ister başkaları maruz kalsın. Hepimiz idrak ettik ki, canımız bir. Vatanımız bir. Dökülen kan bir.



Memleketin her yerinde birlik duygusu tomurcuklanıyor bunca kan ve dehşetin ortasında. İşgal ve sömürüyle, canlı bombayla, şantaj ve tehditle zapt ettiğiniz yerde ancak kadavra medeniyeti kurulabilir çünkü.



Uzun süredir küresel bir kuşatma olup olmadığını dahi tartışmaktan etkili ve erken tedbirler alamadık. Varsa yoksa Erdoğan nefreti. Bizi kör eden, kuşatmanın vahametini saklayan en büyük operasyon buydu. Erdoğan'a kızsanız da başka ülkemiz yok, bu çok uzun süredir Türkiye meselesi diyenler sayesinde darbe girişimi önlendi 15 Temmuz gecesi. Hem de onların canı pahasına. Olan bitene yabancı kalmaya ısrarla devam edenlerin dahi hayatı bu şekilde kurtuldu.



***



Son bir yıldır Türkiye'de darbe olacağına dair onlarca ortam olgunlaştırma yazısı yayınlanmış Amerika'da. Onlarca asker polis ve sivil Güneydoğu'da hendek ve mayınlarla değil durduk yere şehit olmuş gibi bir zafiyet üzerinden değerlendiriliyordu. “Ortadoğu'daki kan gölünün müsebbibi Erdoğan'dır” yaklaşımı baş tacı ediliyordu. Hunhar Türk ordusu Kürt vatandaşları katlediyor denilirken, orduda şehit düşen Kürtleri anan yoktu.



Pentagon, İncirlik'teki aileleri ülkelerine çağıralı aylar olmuştu. Bir habere göre, Türkiye'de iç savaş çıkacağını söylüyorlarmış. Doğrudur, eğridir bilinmez. Ama şu çok net: İç savaş için yine ve bir kez daha her yol deneniyor bu ülkede. 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'yi yönetilmez kılmak, teröre teslim ederek olası bir küresel müdahaleye zemin oluşturmak... Bundan bahsediliyor. Eğer iç savaş çıkarılamazsa, ki bunun artık kolay olmayacağı kanıtlandı, en azından işgal için bir zemin oluşturmaları gerekiyor.



***



“DAEŞ, Boko Haram, Eş Şebab, El Kaide gibi örgütlerin İslam ve Müslümanlara verdiği zararı tarih boyunca pek az düşman gerçekleştirebilmiştir” diyor Erdoğan her seferinde. DAEŞ için “sırtımıza saplanmış hançerdir” diyor. “Bu terör örgütünün tek hedefi İslam'a ve Müslümanlara zarar vermektir” diyor. Ama hayır. En son Gaziantep saldırısında bile onun sözleriyle bir din bağlantısı kurup onun DAEŞ'e o göz yumduğunu, hatta bu terörist örgütle ittifak ettiğini söylüyorlar. Buna ciddiyetle inanan aydınlar var.



Terör dalgasının içinde sarsılıyoruz fakat yine ve yine şu terörist şundan daha muteberdir tartışmalarına yenik düşüyoruz bizler de. Bu teröristleri bile tanzim eden ideolojik yaklaşımlarla vicdan o kadar örtülüyor ki, vatan kan kusarken işgale davetiye çıkarıyor kör davalar.



***



Vaktiyle ikiz kuleler bombalandı diye koskoca bir Afganistan'ı işgal eden, Irak'a giren, milyonlarca sivilin ölmesine yol açan Amerika ve müttefikleri sonradan işgal ettikleri coğrafyada nükleer silah olmadığını kabul etmişlerdi. Ama ne gam! Pazar yerlerinde, sokaklarda, düğünlerde bombalar uzun yıllardır patlamaya devam ediyor. Buna izin veriyor küresel aktörler. Göz yumuyorlar.



Masumları çatıştırarak hegemonyalarını ne kadar sürdürürlerse sürdürsünler. Bunlar geri dönmeyecek mi kendilerine? 'Medeni' dünyada İslam düşmanlığı devam etsin diye taş üstünde taş kalmayana dek hep aynı yalanın içinde, ölüp duracak mı insanlık?



Ortam olgunlaştırarak müdahaleye zemin hazırlamak, işgale batı kamuoylarını ikna etmek ve meşruiyet sağlamak için: Onlarca suikast, katliam, terör, canlı bomba ile hangi güç insani bir zafer kazanabilir?



Kahpece mayın döşeyenler, hendek kazanlar, uykuda vuranlar, arkadan ateş edenler ile nasıl yüz yüze savaşılır? Savaşını bile hileyle, uzaktan kumandayla, masumları zorla canlı kalkan yaparak kazanmaya çalışan güçlere karşı hangi evrensel medeniyeti kurup insanlığı kucaklayabiliriz?



***



Sevemediği yerin yabancısı olanlar, işgal ve tahakküm ile sömürmek isteyenlerin kullanışlı neferi olup çıkıyorlar! Kimi bilerek, kimi bilmeyerek. Bunca kanlı kuşatma altındayken etnik köken, mezhep, kimlik, ideolojik farklılık gibi yüz yıllık çatıştırma alanlarının gönlümüzü esir almasına izin veremeyiz. Nefret üzerinden çatıştırma çıkaran kurguculara karşı, tüm bu algı operasyonlarını boşa çıkarmanın en kesin yolu sevebilmek.



Her vakit dediğimiz gibi, sevebildikçe yaklaşıyor, özdeşleşiyor, adalet üzere bakabiliyor insan. Sevmek, yerli yerine koyuyor, sevememek ise yabancılaştırıyor. Çünkü adalet ile zulüm sevginin birimleridir esas olarak. Çokuluslu bir imparatorluk gibi, her birime yayıldıkça sevgi, benliksiz makama erdikçe... Geriye gerçeğimizin mayası kalır. Aşk ve irfan.



Milli olabildiği ölçüde evrensel bilgiye haizdir bu gerçeğin mayası.



Ve yerli olabildiği ölçüde külli merhametle herkesi kuşatır.



Hadi bu mayayı bugünün siyasi terimlerine tahvil edelim: Uzlaşma, çoğulculuk, hukuksal ittifak, adaletli yönetim, liyakat, güvenirlilik. Bunca masum kanı akıtan teröristlerin bütün uğraşları heba olup gidecektir. Şimdi bize gereken sivil seferberliktir. Nefsimiz vatandır. Oyalanıp uyuşacak, görmezden gelecek, kendi küçük dertlerimizde boğulacak zaman değil. Hepimizin üstüne düşen, önce ve sonra bu hilekar işgalci darbecilere karşı dosdoğru olma gayretidir.


#Seferberlik
#Nefret
#DAEŞ