Yeni stratejik ittifakların ana teması

04:0026/11/2016, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'yle üyelik müzakerelerinin geçici olarak durdurulması kararı alındı. Tavsiye niteliğindeki bu karar siyasidir, sosyolojiktir, etkisi olur olmaz. Türkiye'deki vatandaş bırakın üzülmeyi veya kendisini eleştirmeyi, üzerindeki AB vesayetinden kurtulduğu için çok daha hafiflemiş durumda.



Bu algıyı düzgünce ölçmek için küresel şirketlerin araştırma ve anket yapması da boşuna maddi bir külfet olacaktır. Biz, şiddetin, terörün, işgal ve darbelerin, vesayetin, küresel fitne ağlarının, iç savaş provalarının on yıllardır içinde yaşayanların her anında, her zerresinde kayıtlı bu olgu.



Üstelik de bir anda oluşmadı. Kırk yıllık geçmişi bırakalım, tam üyelik müzakerelerinin başladığı 12 yılı da. Son beş yılımızı her tür çığlığımıza rağmen işitmeyen, işitmek istemeyen AB siyasetinin beceriksiz yaklaşımı, menfaat uğruna aleni terör destekçiliği ve çaresiz inadı devam ettiği sürece de değişen bir şey olmayacak. İşin en ironik tarafı şu ki; bu pozisyonu da devam edecek AB'nin. Çünkü başka bir varoluş senaryosu yok. Kalmadı.



***



Bizler ki kimi zaman içimizdeki vesayetçilerin türlü oyunlarına ve kanlı iktidar emellerine karşı demokrasi perspektifi açısından yoğun biçimde AB üyeliği müzakerelerimizi desteklemiş idik. Sonucunda girmemiz gerekmiyor ama bu perspektif sayesinde içimizdeki her tür saklı yapılanmanın, devlet içindeki devletçilerin, terörle işbirliği yapan çevrelerin, faiz lobicilerinin, kriz ve çatıştırma odaklarının; velhasıl her tür açık ve gizli vesayetçinin işini zorlaştırmak için şahane bir perspektifti. Epey de işe yaradı.



Hatta AK Parti ilk iktidara geldiğinde müzakerelerin en güçlü savunucusu olmuş ve içimizdeki AB destekçisi gibi görünen çeşitli vesayet odaklarının Kıbrıs meselesinden terörle mücadeleye dek hemen her konudaki ikiyüzlü tavrını her fırsatta açığa çıkarmıştı.



AB Parlamentosu başkanı ekonomik yaptırımların da uygulanabileceğini söylemiş. Sanırım, bu da burada ne devlet ne de sivil düzeyde büyük bir infialle karşılanmaz. Nereden baksanız, Avrupa ekonomisi hızla küçülüyor, durağanlaşıyor ve bize uygulayacakları her yaptırım, bizden önce kendi çıkarlarını tehlikeye atacaktır.



***



AB ve Amerika: Türkiye'de Gezi olaylarından itibaren gerilla sempatisi içindeki genç isyancıları veya muhalefet adı altında terörist işbirlikçilerini desteklemeye her devam ettiğinde büyük ve toplu bir kopuş yaşandı Avrupa ruhundan. Hele PKK'nın Avrupa ülkelerindeki faaliyetleri belki 30 yıldır biliniyor olmasına rağmen, özellikle Suriye sonrasında iyice açığa çıkan ve aleni bir biçimde zalim ittifakına dönüşen bu işbirliğine hiçbir katmanda tolerans kalmadı.



Milyonlarca mülteci korkunç bir iç savaş sebebiyle ülkemize gelmişken, Suriye'de veya Irak'ta yaşananların bizden ayrı olduğunu, bize gözdağı olacağını filan sananlar fena halde yanıldı. Bu bizim de savaşımızdı. Musul'da Halep'te olanlar bizden gayrı değildi.



Bunu söylemeye çalışanları faşistlikle, sömürgecilikle, imparatorluk emelleriyle filan itham etmeye kalkanlar, buradaki gerçek olguyu, iç içe ve bir arada kaynamakta olduğumuzu fark edemeyecek kadar kendi çıkarlarına dalıp gitmişlerdi. Fitne kampanyaları, kan, gözyaşı ve algı operasyonu ile burada giderek dirilen o mayayı bozmaya devam edeceklerine ikna olmuşlardı. Eskisi gibi.



Batı'nın PKK'nın uzantısı olan örgütleri desteklemesi bu sıcak savaş ortamında her şeyi bitirdi aslında. Geri dönülemez bir set çekti aramızda. Buna bir de durmadan patlayan Daiş, PKK gibi bombaların ve canlı bombaların sivil hayatımızda açtığı tahribatı ekleyin. Burada biz ölmeye devam edeceğiz ve siz orada bu ölümlerimizi meşrulaştırmaya, darbeleri, terörü filan haklı göstermeye devam edeceksiniz! Bu her şeyin sonu oldu işte.



Bugüne gelene dek, son beş yıldır, özellikle Gezi, Kobani olayları, 6-8 Ekim felaketi, 17, 25 Aralık girişimi, hendek savaşı, küresel bombaların patlaması gibi kalbimizi hedefleyen olaylarda AB'nin tutumu apaçıktır. Bir de 15 Temmuz'da bütün kurumlarımız patlatılırken, meclisimiz bombalanırken, Cumhurbaşkanı ve ailesi korkunç bir saldırıdan kıl payı kurtulmuşken, onlarca şehidimiz varken zalimlerle aleni işbirliği yapmaları eklenince: Avrupa ruhu Türkiye vatandaşları algısında silinmiş gitmiştir. AB ruhundan geriye hiçbir şey kalmamıştı uzun zamandır. Külleri dahi savruldu gitti rüzgarla.



***



Türkiye Yazarlar Birliği'nin düzenlediği 8. İstanbul Edebiyat Festivali'nin bu yılki teması Edebiyat ve Darbeler idi. Acizane konuşmacı olarak katıldığım bölümde sanat açısından 15 Temmuz'u ele aldık. Neden bir darbenin çok ötesinde bir küresel işgal girişimi olan 15 Temmuz? Neden illa bir sanatsal ifadeye bürünmeli mi? Bürünebilir mi?



Aradan dört aydan fazla bir sure geçti, henüz çok yeni. Ama dört asır da geçse bu değişmeyecek. Milli iradesi, demokrasisi, geleceği, kısacası sevdiği her şeyin toplamı olan vatanı için bir gece koltuklarından kalkıp can feda edip şehit oldular. Vatan biziz dediler. Bu müthiş bir tanıklıktı bizler için.



AB'ye de bizlerden bir tavsiye kararı versek; bunu söylerdim işte. Eğer yeniden bir siyasi değişiklik yapmak ve Türkiye'yle diplomatik stratejik vesaire ilişkileri düzeltmek isterse: Nerede hata yaptığını anlamak için önce 15 Temmuz'da ne olduğunu anlamaya çalışmakla işe başlasın.



Ölümü hiçe sayarak tankın altına giren, üzerine silah sıkılınca yürümeye devam eden insanların ne yaptığını, neyi dirilttiğini, bizi neye şahit tuttuklarını anlamaya çalışsın. Bunun ne AB insan hakları raporunda, ne kimlik ve aidiyet ideolojilerinde, ne varoluş felsefesinde, ne de doğu batı sentezlemesine dayanan sosyolojide bir analizi yapılabildi henüz. Kalpten kalbe bir kurs almadan da, içinde yaşanılamadan da öğrenilemez. Belki Şangay beşlisinde de buna rastlanmayacak. Nato'da da vesaire. Ama gönülsüz ittifaklarla bir yere kadar. Şimdi bunca zulmete adalet gerek. Sızlandırılmış aşk ve irfan kursu! Yeni stratejik ittifakların ana teması olmaya aday. Er geç.


#Avrupa Parlamentosu
#Türkiye Yazarlar Birliği
#Edebiyat Festivali
#PKK