Türkiye’nin Ohal’inden hu halimize!

04:0014/01/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

“Şu gerçeği kabul edelim, Türkiye'ye kasteden güçler ve onların maşası örgütün gücünü sadece Ohal ve Khk'larla kırabiliriz diye düşünmek yanıltıcıdır”, diyordu Haşmet Babaoğlu geçtiğimiz günlerde bir yazısında: “Nihayetinde bütün varlığı aldatma üzerine kurulu bir yapıdan söz ediyoruz. Alameti farikalarından biri sinsi sinsi 15 Temmuz'u unutturma çabasıysa, diğeri de kılıktan kılığa girme becerisidir.”



Bunu okurken bizzat içinden geçtiğimiz o uzun zamanlara dayanan süreçte türlü kılığa bürünmüş ama hepsi de birbirine benzeyen riyakârlar geçti gözümün önünden: Dostlarını, komşularını, devletini, üzerine kurşun sıktığı ve tepesine bomba attığı vatandaşlarını kandırdığını inkar eden ve nefsi emmare'sinin sınırlı terimleriyle dini tebliğ ettiğini sanan dil Müslümanları.



Bir insanı, kendi çıkarın için kandırmak kul hakkına girmek değilse nedir! Tüm insanlığa kast etmiş olmaz mısın! Devletini, halkını, tüm ortak hayatını baştan sona hileli yöntemlerle küresel bir menfaat şebekesi olarak sömürmek de 'tammodel' bir zulümdür kuşkusuz.



İşini gücünü, davranışlarını, fikirlerini sahte bir algı üzerine bina edenler ister bu dini kılıklı cemaat ister şu özgürlük savaşçısı görünümlü teröristler olsun. Türkiye'nin nefsinde en aşağı mertebeyi temsil ediyorlar. Hepsi için de Türkiye'nin nefsi emmaresi diyebiliriz.



Bu nasıl bir 'kendine ihanet hattı' ise yaptığı zulmü süslü gösterdi durmadan. Hakkın evrenselliğini de, haklı olmanın hudutlarını da unutturdu. Bütün varlığını aldatmak üzerine kuranlar varlığı kandırabilir mi peki? Nefsi emmare'yi darb-ı tevhid ile terbiye etmeye çalışanlar için bir süre sonra her şey elçi olurken... Evet her şey aşıklara müjdeci olurken... Kimi kandırabiliriz ki zaten?



***



Hilecilere sahtekarlara ve ihanet eden riyakârlara karşı Türkiye olarak tavır alırken bu fark aleminde zalim mazlum ayrımını tastamam yaptığımız zannı bizi vahdet düşüncesinden uzaklaştırıyor. Bize görünen şerrin hikmetini anlamak için halis niyetli dosdoğru bir bakış yerine vehimlerimizin esiri oluyoruz.



Türkiye ne çektiyse vesveselere vehim tahrik ve hezeyanlara kapılıp düşmanlık eden nefsinden çekti. İçimizdeki düşmanın başını ezmeden, tevhid medeniyetinin adaletle dirileceğini ispat etmeden Türkiye iç ve dış ihanet ağlarından kurtulamadı.



Gerçek ile vehim arasındaki o sırat kadar incecik fark üzerine inşa edilmiş bir uluslararası diplomasi var, gerçeği ısrarla saptırma konusunda ehil bir küresel medya ağı var. Ama bu ancak zalim ile mazlum arasındaki fark kadar olmalı.



Atan el ile tutan elin bir olduğunu, Anadolu mayasında bu aşk ve irfanın elan canlı olduğunu 15 Temmuz'dan beri görmeye başladık. Hep altını çizdiğim gibi; sevebilenler ve eşyayla hemhâl olabilenler adaletin tecellisine katkı sunuyor, sevemeyenler ise ikilikte kalıyor, yani zulmette. Nefretine, hırsına, kıskançlığına kısaca nefsi emmare'sine yenik düştükçe kendilerine yakıt oluyorlar.



Sözü ilahi adaletin her an tecelli etmesine getireceğim. Sonraya ve uzaklara kalan bir adl yok. Aslımıza dönme yolcusuyuz her birimiz. İdrak seviyemizi nefsimizin geldiği merhale belirliyor.



Adl'in her an tecelli etmekte olduğunu bunca canlı bombanın pimi çekilirken ispat etmeye çalışıyoruz. Bize şer gibi gözükse de her şey Haktan / Hak ve her şey yerli yerince. Allah tekrar etmiyor. O her an bir şen'de.



Adaletin her an tecelli edişini anlamak, her şeyin anda yerli yerince olduğunu nefsine kabul ettirmek bu kan çanağında tabii kolay değil. Ama kanı göğsüne akıtabilen için can oluyor dökülen ne varsa. Türkiye nefsinden ruhuna yükselirken kan ile kesiliyor vergimiz. Ama kan çanağına atlayan can buluyor, canan oluyor.



Zorunlu dönüşü gönülden kılmaya geliyoruz. Var olmaya değil yâr olmaya geliyoruz. Hızır masum bir çocuğu boğdu diye ona itiraz eden Musa gibi iki arada bir derede kalanlar varsın itiraz etsin hikmetullah olduğuna hükmedenin. Varsın takoz koysunlar anayasa görüşmelerine. Gözümüzün önünde haksız yöntemlerle zulmetmeye devam etsinler.



***



Türkiye'nin nefsinde vahdet doğuşlarına yer açıldı 15 Temmuz'dan beri. Mânâ dili açıldıkça haber getirmeye başladı Adl'inden bize. Eski kötü huylarımızı öldürmeye başladık. Riyaset davasından, liyakat gözetmeyen yöneticilerden, gerçeğin diline yaklaşmak yerine menfaatine odaklanan yetkililerden kurtuldukça adalet duygumuzun perdeleri kalkmaya başlayacak.



Bizi çatıştırmaya ant içenlere kanmıyoruz eskisi kadar. Kanımız döküldükçe sahteliğe suniliğe kanmaz olduk. İçinden sevmek ve varlığın birliğini kabul etmek şartıyla silahı eline aldığında “Sensin Yarabbi” diyerek tevhid etmek ve sadece cemaline değil celaline de tutunmak gerekiyor. Yeni huylarla diriliyoruz. Türkiye'nin nefsinde saklı sultan sırrı Beştepeler'den ucunu gösteriyor. Gönül dediğimizde vatanı, vuslat dediğimizde nefsini katleden tüm şehitleri, hak aşıklarını kast ettiğimizi anlamayanlar da varsın hakaret ve aşağılamaya devam etsinler.



15 Temmuz'dan kısa bir süre sonra o gece bombalanan meclise gittiğimde, o harabeye çevrilmiş bölümleri, bombaların açtığı çukuru gördüğümde bu viranenin içinde saklı hazineye yaklaştığımı fark etmiştim. Yaralı Ankara'nın ortasında Türkiye'nin yârine değmiş gibiydim. O gece meclisi bombalama talimatı alan pilotlardan biri koordinatları aldığında burası şehrin göbeği diye uyardığını ama atış serbest sözünü duyunca talimatı yerine getirdiğini itiraf etmişti.



Atışı serbest emri verenlerin gazabı kendilerini ateşe attı. Evet yaralarımız derin. Yara bandı hala sarılıyor. Ama yârin yüzünden görünen kendi. Gördüğümüz ölçüde sarıyor sarılıyoruz. Ol nefesle açılıyor, diriliyoruz. Artık bu hâl bizim nefsimize olağanüstü hal ilanımız olsun. Bizi pasif izleyici konumuna sokan bildirgelerden çok çektik.



Bir 'kendini bilenler' ülkesi olma yolunda ilerliyoruz vesselam.




#Ohal
#Haşmet Babaoğlu
#15 Temmuz