Vatanın bizdeki karşılığı mücereddir diyor, ressam arkadaşım. Kelimesiz bir sır gibi paylaşıyorum. 15 Temmuz gecesi şehit düşen yakınlarımızın cenazesinde birbirimize sarılırken de paylaşıyorduk bu sırrı. Yakınları şehit olanlar da meydandaydı, gazi kardeşlerimiz de. Milyonlarca insanın meydanlarda sustuğu bu sırdı yine. Canını feda eden şehitler bize can katmıştı. Külliye nöbetinde, köprüde ya da Yenikapı'da paylaştığımız slogansız, kimliksiz, siyasetsiz sır.
Yaşadığın sürece sevdiğin şeylerin toplamının vatan olduğunu, tıpkı bir aşık gibi kendini sevdiğine feda etmenin hiçbir analize muhtaç olmadığını söze dökemeden öğreniyorduk 15 Temmuz'dan beri. Aşığın kendinde benim dediği hiçbir şey kalmayana dek maşukuna vermesinin ve külli nefese karışıp varlıkla bütün olmasının sırrı vatan savunmasında tecelli etmişti. Açığa çıkmıştı. Yaşamadan ne kadar bilebilirdik ki, ancak kabımız kadar paylaşıyorduk acizane. Susarak.
***
Arkadaşım sürdürüyor: O akşam duyduğumuz salanın yankısı içimizdeki gerçeğe dokunuyor, bunu herhalde bir ömür boyu anlatmaya çalışacağım. Sanat bunun için var diyor. Haşmet Babaoğlu'nun “hepimiz temel dersler sınıfında insan, devlet ve Türkiye üzerine hızlandırılmış bir kurstan geçiyoruz sanki” deyişi geliyor aklıma. Bir gecede bu sırla asır devirmiş gibiyiz.
Ölümü hiçe sayarak tankın altına giren, üzerine silah sıkılınca yürümeye devam eden insanların ameli aleme yansımış, onu dönüştürmüştü çoktan. Bunun ne felsefede, ne sosyolojide ne siyasette bir analizi yapılamıyordu hakkıyla. Kalpten kalbe bir kurs bu dedim içimden. Hızlandırılmış aşk ve irfan kursu! Mayamızdaki bu sır zuhura gelmişti. Görünüşte bir gecede. Ama çok daha uzun bir sürece yayılmıştı bu zuhurat. Yeni Türkiye dedikçe alay edenlerin paylaşamadığı bu sırdı işte.
Ömür boyu anlatmaya çalışalım tabii diyorum arkadaşıma ama anlatma derdi sosyolojik bir tuzağa dönüşüyor. Şuraya baksana. Bir ay boyunca meydanlara bir kez olsun gelmemek için ideolojik kılıflar bulmuş, şehit ve gazilerin hikayelerinden bahsedilince duygu sömürüsü demiş insanlara neyi anlatacaksın ki?
***
Entelektüellerin, sanatçıların ya da varoluşunu sorgulayan düşünürlerin filan intihar ederek hayata son vermeleri müthiş çözümlemelerle dile getirilir Batı kültüründe. Bu eylemleri övülür, canlarına kendi iradeleriyle son vermiş olmalarına eşsiz bir tutum olarak yüceltilir.
Aynı şekilde sivil ve masum insanları katletmek için vücudunu patlatan canlı bombalar, özellikle de sol terör örgütlerine aitse zulmü süslü gösterecek biçimde yüceltilir. Tıpkı Demirtaş'ın ağabeyinin yaptığı gibi: “Bu vicdansız 21. yüzyılda, Kürt soykırımına dur diyen insanlığın en vicdanlı devrimcisi olarak anılmayı hak eden” bir canlı bombadan böyle bahseder. Ya da “soykırımı beyninden vuran” bir diğer canlı bombadan!. Ankara'da sivillerin öldüğü iki ayrı eyleme bu kadın teröristleri överek böyle sahip çıkarlar.
Hayatını, ülkesini, vatandaşlarını tanklardan, darbeden, işgalden, bombardımandan ve korkunç bir yarından kurtarmak için canını feda eden sıradan insanları bir kez olsun ağızlarına almayanların çoğu yine bu övgüleri yapanlardan maalesef. Meydanlarda kurtuluş savaşı günlerinden beri ilk kez yeşeren o tevhid ruhuna hiç değmeden, bayraklı faşizm olduğunu iddia ettiler bu demokrasi nöbetlerinin. Bir ay boyunca bir kez gelmeden, içine girmeden, merak etmeden.
Ah diyorum arkadaşıma, o can feda eden silahsız insan var ya. Hakka karışmıştır. Övgüler ona değil, onun mânâsınadır artık. Sanatın ötesine ancak o geçer. Bizzat diri kalarak. İfadeye ihtiyaç bırakmaz. Eylemi bizzat ifadesi olmuştur. Evet diyor, her şey Allah'ı anlatır, sanat bu anlamda hikayedir!
***
Buranın canlı dinamikleri, Batılı sosyolojik kavramların genel şablonuyla pek örtüşmüyor. Bize has yaşanmış kavramlarla sabit addedilen toplumsal terimlere yeni anlamlar vermeye devam edelim. Örneğin Külliye nöbetinde, Beştepe'de gördüğüm “Milli irade kampı” adlı pankart.
Hızlandırılmış kurs sayesinde bu da öğrendiklerim: İradenin faili mürid. İrade gösteren kişi demek. İrade ise bağlamak. Toplumun bütünü iradeyi meclise bağlıyor ama mecliste temsil olunan uluhiyete bir gönderme var. Bir yerden bakarsan halk. Bir yerden bakarsan Hak. Kısacası milli irade derken, ırkçı milliyetçi bir göndermeden çok daha fazlasının şahitliğini yaptı meydanlarda demokrasi nöbeti tutanlar. (Demokrasi külli iradenin bugün görünen tecellisi olmak hasebiyle milli irade kampından ayrı bir kavram değil.)
***
Bugün her kesimi içine alarak birleştiren bayrağın ay yıldızı, aşkın kemâli. Buna hürmet etmek vatandaş olmanın tabiatından. Beyazı şeriatı, kırmızısı ise hakikati temsil ediyor. Yıldız Muhammed (sav) anlamında. Hilal ism-i celal sembolü. İkisi birlikte kelime-i şahadet. Bu semboller algıda derinleştikçe yeni anlamlar kazanıyor her seferinde.
Şekilden ibaret bir şahadet olamayacağını bilmek gerekiyor. “İki yay arası hatta daha da yakın” olunca yani miracını gerçekleştirince -ona vahyedeceğini vahyedince- Hakkın cemalini müşahade edendir şehit olan. Nefsini kurban etmiş, varlığın Hakla kaim olduğunu ispat etmiştir.
Arkadaşıma diyorum ki: Kendi duruşunu 'norm' kabul etmiş zihniyete hiç dağarcığında olmayan şeyleri anlatma kaygısıyla sanat yapınca iyi olmuyor. Biz kendimizi daha iyi anlayalım. Sanat bizi kendimize / Rabbimize yaklaştırsın diyorum. Evet zaten sanat bu irfandan doğar ancak diyor: Sanat Allah'ı anlatır, hangi dille olursa olsun. Kuşlar gibi, yosunlar gibi... Ama yine de bir tereddüdüm var diyor. Meydanlardaki o amin seslerini nasıl anlatabiliriz ki sanatın dilinde. Diyorum ki: O seslerin yankısı senin boyanda tınlar, benim mürekkebimde çınlar. Yâren olalım işitelim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.