Tüm takvimlerin tek yaprağı!

04:002/01/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

Saatler akıp gidiyor. Bir daha geçmiyor geçen zaman. Her saat başı, başka bir vakit. Her saniyede bin yıllar gizleniyor. Böyle içinin içi var saatlerin. İçindeki içinde; her açılan. Dışının da içinde.İmdi bizim de kullandığımız küreselleşmiş bir takvim ölçüsünde yeni bir başlangıç. Halbuki her an böyle. Başlangıç ile son tek an. Her seferinde tek yapraklı bir takvim. Tek zamanlı bir vakit. Açılan an.Anda olduğumuzun idrak derecelerine göre vakti emanet alıyoruz. Her birimizin emanet ehli olduğu

Saatler akıp gidiyor. Bir daha geçmiyor geçen zaman. Her saat başı, başka bir vakit. Her saniyede bin yıllar gizleniyor. Böyle içinin içi var saatlerin. İçindeki içinde; her açılan. Dışının da içinde.

İmdi bizim de kullandığımız küreselleşmiş bir takvim ölçüsünde yeni bir başlangıç. Halbuki her an böyle. Başlangıç ile son tek an. Her seferinde tek yapraklı bir takvim. Tek zamanlı bir vakit. Açılan an.

Anda olduğumuzun idrak derecelerine göre vakti emanet alıyoruz. Her birimizin emanet ehli olduğu söylenemez kuşkusuz. Nasıl geçiriyoruz vakti? Nasıl değerlendiriyoruz? Birimizi diğerinden ayıran bir ölçü daha işte. Somut bir ölçü! Bilmek isteyenlere...

Yılın son günü, iki mektup çıktı bana gönderilen iki emanetten. Bir tanesi, bir okurumdan. Kendisi tarih okudu, şimdi çocuk kitabı yazmış, yollamasını bekliyordum dört gözle. Salıncak yayınlarından. Modern Taş Devri serisi. Yollamış sağolsun. Adı Sedat. Diğeri de yeni bir okurum olmakla beraber müzisyen. Besteci, çalgıcı. İyi bir dinleyicisiyim. Onun da adı Sedat.

Yazar olan Sedat (Palut) on sekiz, on dokuz yıl önceki köşe yazılarımı ve çıkardığımız gazeteyi takip eden bir genç o zamanlar. Yazı serüvenim 80'lerde başlamış da olsa, 90'ların ikinci yarısından beri kadim takipçisi yazılarımın. Birlikte yaşlanıyoruz işte.

“Yıllar önce sizin Gazetepazar'daki yazılarınızı heyecanla, altını çizerken, çarşamba günleri Radikal alıp Semih beyin yazılarını kesip defterimin arasında saklarken hatırlıyorum kendimi” diye yazmış. Yüksek sesle bu mektubu eşime okurken gözyaşlarımı tutamadım.

Sonradan eşim olacak Semih'in çarşamba yazılarını Radikal'de ben de dört gözle beklerdim daha tanışmadan. Aynı dönemde. Ve tanışmamız da zaten o sıralara rastlar. 18 yıl öncesine. Bizim için bir miladi takvim de budur elbette. İlişkilerin, süreçlerin, oluşların, bitişlerin bir miladı var. Miladi takvimin tek yaprak olduğunu öğreniyoruz günbegün. Anda olmayı öğrenebildiğimiz ölçüde.

***

Yılların içinden birlikte geçmek, değişimlerin içinde birlikte dönüşmek, kendi biricikliğinde beraber yol almak müthiş bir tecrübe, bu yolculukta. Aynı dala konmuş kuşlar gibi, sevdiklerinle birlikte çoğalmak, vere vere en kıymetlilerinden...

Okurunla yazışmak, okurunun yazarlığına şahit olmak, yazdıkların her ne kadar mânâyı hiçbir zaman tastamam veremese de, birbirimize giden yolları açık tutuyor her daim.

Sonra bir mektup ile işte gözden yaş iniyor evet, iki kanat çırpışı yükseliyor dalından, her sevdiğin. Sonra bir oluyor hepsi. Birini çok sevmek, bir kitabı, bir besteyi çok sevmek; her şeyi sevmeye yol oluyor. Zamanı aşıp vaktine ulaşıyor emanetin. An oluyor. Seni sende doğuran...

Zamana yenik düşmeyenler ve takvim yapraklarını koparmakla oyalanmayanlar için gerçeğin yuvasında her sevilen bir oluyor. Sevilene doğru uzayan dallara ne kadar seven konmuşsa, o kadar sevgili var kuşkusuz. Kanatlanıp birlikte uçanlar ise zamanı aynı olanlar...

Bu sebeple, iki Sedat'ın yılın son günü elime ulaşan mektupları bir akrabalık kespetti. “Bir şekilde yazıya bulaşıp cümlelerle hemhâl olunca, cümlelerin sizi başka cümlelerle akraba etmeye ne kadar temayülü olduğunu gördüm” demiş Sedat. Birlikte canlandırdığımız cümlelerden çeşit çeşit terkip çıkması, gül bahçesinde birer birer açan güller gibi.

Dedim ki Semih'e, işte cemaat olmak bu. Ne menfaat içeriyor, ne nefsin rızasını Hakk adının arkasına saklaya saklaya fırıldak çeviriyor. Sadece birbirini cümle cümle sevenlerin kendi anlamlarına kavuşma yolculuğunda ortak bir şahitlik! Bu da yeter!

***

Diğer Sedat ise Mısri ve Yunus ilahileriyle besteler yapan, ilhamı kaynağından çeken genç bir sanatçı, santur çalıyor, birçok çalgı çalıyor. Sedat Anar. Onun bestelerini dinlerken, ortak sevdiklerimizin nefesini birlikte içimize çekerken, birlikte güzelleşebilenlerin soya sopa dayanmayan akrabalığına şahitlik ediyorum.

TİKA'nın bastığı yeni albümü yine Kalan etiketli. Niyazi Mısri ilahilerinin bambaşka yorumlarıyla... “Yâremi bildim yârimden imiş” diye söylerken o, anlıyorum ki, hangi dilde söylerse söylesin, Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farsça... Değişen bir şey yoktur. İçten içe tüter içimizdeki. Arada bir harlanır, küllerinden.

Medeniyet evet işte böyle, sevdikçe geliyor. Karda aynı dala konan kuşlar gibi. Bizi birlikte güzelleştiren ne varsa canlıdır, aşk içre şu alemde. İster harf ile, ister nota ile... Varlığın anlamı sensin diye seslenir bize, ısıtır iklimi...

Birlikte işitenler yaren olur. Ümmet uyanır ol nefs içinde. Gül cemaatinden güzel koku yükselir. Aaa dersin, yılın son günü karda

gelen iki mektupla, eşine: Şehre aşk gelmiş. Tertemiz bir kar gibi örtmüş.” Ve eski bir şiirini yeniden okursun:

Kar sessizliği bu gece.

Yalın her şey.

Köküm derinlerde.
#Modern Taş Devri
#Palut
#tika