Eyüp Sertarikzade Kültür Sanat Merkezi'nde her kuşaktan ve kesimden katılımcısıyla devam eden ve giderek okullaşmış bulunan irfan sohbetlerinin / seminerlerin programa günler kala kaldırıldığını öğrenince bazı sorular sormanın sorumluluğunu duyuyorum. Zira bu fakire kadar, katılımcılar arasında pek çok kişi de aynı hassasiyeti paylaştı, paylaşıyor.
Toplumun maneviyat ihtiyacı, küresel kapitalist hayatta neredeyse saat başı artarken: Talip olanları dürüstlükle sahih kaynaklara, sohbetlere, yayınlara, etkinliklere yöneltmek... Hak ile bâtıl olanı ayırmaya dönük bir halis niyette olmak... Reyting kaygısından ziyade liyakat ve adalet kriterleri üzerinden bir kültürel seçki oluşturmak büyük bir sorumluluk bindiriyor yetkili mercilere.
Söylene söylene içi boşaltılsa da 'değerlerin ihyası'ndan dem vuruyorsak, kültür ve sanatın büyük ve çoğulcu bir medeniyetin yapı taşları olduğunun altını defalarca çizmemiz gerekiyor. Evrensel / ilahi değerlerin bugünkü küresel değerlerden ibaret olmadığından hareketle, yeniden aşk ve irfan kültürümüzü canlandıracak çağdaş üslup ve ifade biçimlerine ihtiyacımız var.
Bu sebeple gönle hitap ettiği için kültür ve sanatın aşk ile, zevk ile idrak edilmesi gerekiyor. Medeniyetin ruhu, nefesi. Niyetine.
Peki vatandaşın sanatta ve hayatta hakikat arayışlarına gerek sivil toplumda, gerek resmi kurumlar düzeyinde nasıl katkıda bulunabiliriz? Kolay okunan popüler tasavvuf kitaplarına ulaşmak veya dizi seyretmek dışında kültürel bir talebi olmadığına inanılan çoğunluğun arasından nasıl Itri'ler, Sinan'lar, Yunus'lar çıkmasına destek verebiliriz?
Alıntı Müslümanlığından yaşantı Müslümanlığına nasıl sahih bir niyetle geçmeye katkıda bulunabiliriz? Müşteri olmaktan talip olmaya nasıl bir yol izleyebiliriz? Yirmi yıl sonraki neslin kültür ve sanat alanında evrensel bir üslup benimsemesini hedefliyorsak, bugünün 'irfan ocakları'nı nasıl kurgulayabiliriz? Nasıl işlevsel hale getirebiliriz?
Maneviyat açlığı çeken kitleleri –hiçbir faaliyet alanını kısıtlamadan- adalet ve hakkaniyet üzere nasıl yönlendirebiliriz? Onların maneviyat ihtiyacını istismar edenleri ayırt etmesini nasıl sağlarız? Liyakat üzere dönmeyen bir ihya süreci adalet üretebilir mi? Bu soruların neresinde bugünün sivil ve resmi kurumları / kadroları?
Sık sık yazılarımda bu soruları farklı boyutlarından ele alarak, çeşitli cevaplar üzerinden genişletmeye çalışıyorum algımızı, acizane. Belirli bir iddiam olmadığı gibi, birlikte öğrenme tecrübelerimizi paylaşmanın kıymetine inanıyorum. Evet, örneğim fırsat buldukça faaliyetlerinden sık sık övgüyle söz ettiğim Eyüp Belediyesi'nin kültür işleri kurumunun ani bir uygulamasıyla ilgili.
Gerek Ömer Tuğrul İnançer, gerek Mustafa Tatcı, gerekse de Ahmet Özhan gibi değerli şahsiyetlerin tasavvuf kültürümüzden beslenmiş geleneksel sanatlarımızın; özellikle şiir ve musikimizin kaynağından bir nefes olsun içimize çekmemize vesile olan sohbetlerinin kaldırılması:
Şehrin uzak semtlerinden de olsa aksatmadan gelmeye devam eden katılımcılara karşı da bir saygısızlık olmalı ki, hemen herkesin birbirine “acaba ne yapabiliriz, kime ulaşıp bu yaptıkları uygulamanın yanlış olduğunu haykırabiliriz” deyip durmalarına şahit oluyorum birkaç gündür.
“Kültür ve sanat çizgimizin insanı kucaklayan ve mana derinliğini Anadolu irfanından alan mahiyetinin huzura vesile olması için her türlü azmi ve çabayı gösteriyoruz” diyerek hassasiyetini dile getiren bir başkanın olmasının önemi kuşkusuz ki yadsınamaz. “Programlarımıza gösterdiğiniz teveccühün karşılığında yaptığımız her işin kalite çıtasını her geçen gün daha da yukarı taşıyabilmek için çalışıyoruz” şeklindeki sözlerinden hareketle, bir açıklama dahi yapılmadan uygulanan iptal kararları karşısında yeniden sormaya çalışalım kendi kendimize:
Kültür sanat işlerinde fırsat eşitliği için uğraşılması tabii ki önemlidir fakat etkinliklerin nitelikleri birbirinden çok farklı olduğuna göre: Ruhun kuşatıcılığını gözetmenin somut tezahürü etkinlik çeşitlerini imha etmek midir?
Çeşidi kısıtlayıp belirli günlere aynı kişinin sohbetini / seminerini koymak, (isterse en faydalı etkinlik olsun) amaçlanan çıta yüksekliğine ne yönde hizmet eder? Medeniyet geçmişimizde hemen her alandaki eserlerimizin kökü aşk ve irfan geleneğimize uzandığı için midir, bu toprakları mayalayan insanlığın 'canlı söz'lerini tektip bir işitme biçimine hapsetme kaygısı doğmuştur aniden?
Belediyelerin kültür sanat etkinlikleriyle ilgili gözlemlerimizi, hakaret içermeyen eleştirilerimizi, yapıcı olması gayretiyle geliştirmeyi bir sorumluluk bildiğimiz önerilerimizi / sorularımızı sık sık dillendirmeye inşallah devam edeceğim. Geçtiğimiz sezon, Kültür Bakanlığı bünyesinde yazarların yöneticilerle buluştuğu geniş katılımlı bir toplantıda da dile getirdiğimiz gibi...