‘Meçhul Asker’ anıtlarında bir kuş!

04:0022/11/2016, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

Gidenler bilir; Çanakkale taaruzunda ilk saldırının yapıldığı koyda havaya uçan cephanelik yüzünden verilen ilk şehitler için, Seddülbahir köyünde, kalenin üst tarafında yer alan bir anıt vardır: İlk Şehitler anıtı. Kurtuluş savaşını sonlandıracak direnişimizde ise düşmana atılan son kurşunun anısına Bandırma'ya Son Kurşun anıtı dikilmiştir. Evet ilk şehitlerden son kurşuna desek de, hepimiz biliriz ki bu ne ilktir ne son. Barışın, diplomatik dilde savaşın diğer adı olduğunu da tecrübe etmiştir hep bu topraklarda yaşayanlar.



İçeride ve dışarıda fitne moderatörlerinin, küresel / yerel kışkırtma şebekelerinin kurguladığı Ortadoğu savaşları devam ederken, Avustralyalı delikanlı Liam Parkinson'un yazdığı mektuptan bahsetmek istiyorum. Çünkü dünyanın hemen her diyarında bulunan bir Meçhul Asker anıtıdır aslında bize en yakın gerçek. O meçhul asker hepimizden bir yara taşır. Hikayesi hepimizin evvelinde yazılmıştır.



***



Geçtiğimiz yıl, savaşın yüzüncü yıldönümünde Çanakkale'ye gelerek Anzak koyunda ölen dedesinin izini sürmüş Liam. Büyük amcası William, kendi taburunun saldırısı sırasında ölmüş. Bu saldırı onun taburuyla birlikte zirveye tırmanmaya çalıştığı sırada gerçekleşmiş, büyük bir yenilgi ve çok sayıda kayıpla sonuçlanmış.



“Ziyaretim sırasında beni en çok etkileyen an, iki taraftan da birçok insanın hayatını kaybettiği ve çok sayıda bilinmeyen mezarla karşılaştığım Kanlısırt'ta bulunan anıt duvara baktığım andı” diyor. Bu duvarda adı yazılı imiş büyük amcasının.



Çanakkale'nin hemen her şehitliğine defalarca gitmişimdir ben de. İngilizlerin, Fransızların mezarlığına da keza. İmparatorluğun son döneminde vatanı için canını feda eden gencecik çocukların memleketinden ve isminden başka bir şey kalmamıştır geriye. Yine de her seferinde sanki içinizden bir parçaya değiyormuş gibi, okuyasınız gelir o isimleri. Dua niyetine.



Sonra mesela yıllar önce Prag'da ikinci dünya savaşında öldürülen seksen bin Yahudinin adını yazan duvar önünde de dakikalarca durduğumu hatırlarım. Kudüs'te, El Halil'de, Beyrut'daki Şatila kampında, Erivan'da, Bakü'de, Astana'da, İskenderiye'de, Saraybosna'da... Hep savaş kurbanları için yapılan anıtlar, yakılan ateşler, edilen dualar...



Dünyanın böyle daha pek çok farklı diyarında ya meçhul asker anıtlarında durup anmışımdır savaşların isimsiz kahramanlarını. Ya da isimleri bilinen mağdurların, meçhul anılarına dalmışımdır. Irk, millet, köken, haklı haksız davaları bir yana, nihayetinde eski bir romanımda yazdığım gibidir hep gerçek: “Bütün cesetler birbirine benziyor. Her çağın Arabıyım.”



***



Gelibolu yarımadasını karış karış gezen Liam'ın mektubuna döneyim. “Bırakın savaşmayı, yürümekte bile zorlandığım bu arazi şartlarını gördükten sonra Türk ve Anzak askerlerine duyduğum saygı bir kat daha arttı” diye yazmış.



Onun sözlerini tam da bugünlerde okumamı sağlayan Sevgi Bir kuş adlı Aile ve Sosyal Politikalar bakanlığının çıkardığı üç aylık çocuk dergisi. Devlet tarafından çıkarılacak ve hem tarihi bağlarımızın olduğu coğrafyaya, hem de memleketin en ücra yörelerine dek ulaşacak, büyük ölçüde çocuklar tarafından hazırlanacak böyle bir derginin nasıl olacağından, proje aşamasında bulunmasaydık kuşkusuz haberdar olmayacaktık.



Bu tasarımın dergiden öte nasıl bir ruh taşıyacağını, toplumsal hayatın bugününe nasıl değeceğini, çocukları bir araya getiren bir platform olarak neler yapabileceğini ele aldığımız proje aşamasında, yayıncısı Çiğdem Oruç hanımın dertleriyle dertlenmeseydik büyük ihtimalle sessiz ve derinden görevini samimiyetle yerine getiren bu güzel dergideki Liam'ın mektubu da bize ulaşmayacaktı.



Tıpkı yine derginin aynı sayısında 15 Temmuz sonrası devam eden gece nöbetlerine ellerinde bayrakla katılan çocukların içten sözleri gibi. İşte bir örnek: “Türk bayrağını salladığın ve taşıdığın zaman ne hissediyorsun Göktuğ? Dalgalandıkça çok hoşuma gidiyor. Kendi vatanımda yaşamam, hür olmam, özgür olmam benim için çok mutluluk verici.” Bir örnek daha: “Ülkenin geleceği için neler yapmayı planlıyorsun Bahar? Savaşmayı. Neyle savaşacaksın? Kötülüklerle. Peki nasıl savaşılır sence? Doktor olarak, polis olarak...”



***



Bu vesileyle bu sıcak savaş günlerinde 'kurucu değerler'e ait gaza, bayrak sevgisi, vatan savunması gibi bu konuların faşizm eğilimi denilerek bir ideolojik görüşe hapsedilmesi ve alayla karşılanması mevzuuna değinmeden edemeyeceğim.



Hendek kazanlara karşı direnmek, sınırdan atılan roketlere karşı önlem almak derken... Sınırdan geçerek denizlerimizde boğulan, yollarda can veren, zorunlu tehcirlerde helak olan savaş mağdurları, Halep'te katledilen çocuklar derken... Kan ve katliam bu görsellik ve bilgi çağında giderek bir hakim zihniyetin tahakkümü, bir şiddet taaruzu olarak yansıyor iç dünyamıza.



Bu sebeple olsa gerek Kurtuluş savaşı kahramanlığı, 15 Temmuz'daki gibi işgal girişimi ya da Çanakkale'deki gibi vatan savunması, bugünkü liberal, kapitalist nesillerin nezdinde hamasi bir söyleme, gereksiz bir hassasiyete tabi olmuş durumda çok uzun zamandır. Burada cidden ifrata varan ve anlamın içini boşaltan duygu merasimlerinin de payı var.



Gelgelelim “vatan millet Sakarya” denilerek aşağılanan, alaycı bir dille hor görülen ve milliyetçi faşist denilerek aşağılanan bu direniş ruhu, savaş zamanlarında vatanını, hayatını, sevdiklerini kurtarmaya giden bir motivasyondur her şey bir yana.



Liam'ın buralara dek gelip de iliklerine dek hissettiği bu yakıcı gerçeği bunca kan ter ve gözyaşının ortasında hissedemeyenlerin sinesine Sevgi bir Kuş olup konmuyor belki! Ama onlar döşeklerinde uyurken, birileri canını feda etmeye devam ediyor. Evet, savaş sürüyor ve asıl zaferin nefsindeki düşmana karşı kazanıldığını fark edenler sayesinde, çocukların da hissettiği gibi, hürriyet asli kimliğimiz olmaya devam ediyor.




#Meçhul Asker
#Seddülbahir
#Anzak askerleri
#Ortadoğu