Kurumsallaşmış benlikler

04:0012/01/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

Liyakat ve adalet esasına göre yönetmek... Dosdoğru olmaya gayret göstermek... Çoğunlukla sözden ileri gidemeyen bir niyetler gösterisi. Benliğini geri çekerek yaptığın işin, çalıştığın kurumun, yönettiğin elemanların hakkını vermek gibi halis niyetlerin amele dönüşmesinin ise küresel kapitalizme teslim olmuş vicdanlarda pek bir karşılığı kalmadı. Pratik hayatın tahakkümü ilkeleri imha ediyor bir bir.



Otuz yıldan daha fazla oldu. Çalışma hayatına ilk atıldığım dönemde... Daha doğrusu “bizim zamanımızda” diyelim, zorluklara katlanıp çile doldurmadan, verilen talimatları yerine getirmek için elinden gelen ne varsa yapmaya çalışmadan, zahmet çekmeden ve sabretmeden bir işin hakkıyla gerçekleşmeyeceğine dair bir ortak algı vardı. Bugün artık yok.



Elbet bugünün ruhu kaçınılmaz olarak başka. Şimdi çok uzun zamandır toplumsal hiyerarşinin yerini egolar almış durumda. Bireyselleşme eğilimi tüketim ve hazza dayalı bir hayata yol açtığı için: Hiyerarşik yapının ruhunu oluşturan evrensel / ilahi üsluplar da kendini hızla imha ediyor. Usta çırak ilişkisi, aşk ve itaata dayanan mürid mürşid ilişkisi, büyüklere hürmet gibi kadim bir adaba dayanan ilişkiler artık kültürümüzün canlı bir temsilini oluşturamıyor.



Bugünkü kuşaklara bu anlamda eskilerin öğreteceği şeyler her alanda azaldı. Misal; çocukları artık ebeveynler terbiye edemiyor. Onları belli davranış kalıplarına yönelten ve birörnek benlik şablonları ile hayatlarını kurgulama iddiasını aşılayan yegane kurum medya oldu epeydir. Çizgi filmler, diziler, sosyal medya vs. Kendi hiyerarşi kıstasını tıklanma reytingine, gündem olma popülaritesine, polemik yapma düzeyine endeksleyen bir talim terbiye sistemine geleneksel edebin diliyle katkıda bulunmanız neredeyse imkansız.



Bugünün çocukları evet eskilerden, anne babadan öğrenmiyor. Kendi ilişkilerinden öğreniyor en çok. Mesafeleri ve çesitliliği ortadan kaldıran ve kişiyi kendi egosunda benlik şişirmeye mahkum eden bir yönelim. Hal böyle olunca en ufak bir eleştiriye tahammül edemeyen, en yapıcı yorumu bile şahsi bir alınganlıkla karşılayan kişilerin kurumsal düzeyde kurdukları ilişkiler ve işe bakışları da aynı şekilde: Şahsi!



Özellikle kurumsallaşmış yapılar içerisinde kişisel amaçları için mücadele edenlerin mevcudiyeti ne kadar fazlaysa kibir, alınganlık, haset, tamah gibi benlik lekeleri de o kadar artıyor. Ne kültür sanat alanında ne toplumsal barış arzusunda ne de anayasa sürecinde kapsayıcı bir dayanışma ruhu bu şekilde diriltilebilir.



***


Etrafımıza bir bakalım. Şirket olarak başvurduğumuz bir ajansın projemiz için verdiği teklifte uygun düşmeyen yerleri müzakere etme imkanını bulamadan şu sözlere maruz kalabilirsiniz: “Biz ülkede bu işi en iyi yapan ajansız. Sorun sizde.” Ya da resmi bir kurumun işleyişindeki bir zaafa değinen en kibar eleştirinize baştan sona öfke ve kaba bir sorgu: “Neden bizi hedef tahtasına oturttunuz, bir işiniz mi var hallolmayan?”



Yapıcı eleştiriyle hedef gösterme arasındaki niyet farkını dahi algılamaktan aciz bu şahsi alınganlıklarla kurumsal kimliğinize evrensel bir kılıf biçmeniz zordur. Zira adalet ve liyakatın esası en önce bu niyetler arasındaki farkı teşhis edebilmekten geçiyor. Bizzat peşin hükümlü olduğunuzda mı gerçeğe yaklaşmaya daha çok hizmet edersiniz yoksa anlama niyetiyle karşınızdakine yaklaştığınızda mı?



Tanıdık bir firmaya kültür faaliyetleriniz için ihale kazandırmayı hedeflediğinizde mi daha adaletli olursunuz? Vatandaşların faydalanacağı bir kültürel etkinliğin en ehil kişiler tarafından üstlenmesini sağladığınızda mı?



İnsanın adalet duygusunu ölçen birimlerden biri, belki de öncelikli olanı niyettir. Belki de bugün asıl hakkıyla kurumsallaşması gereken halis niyetlerdir. İnsanlık adına, ülke adına Allah için güzel bir amel!


#Liyakat
#adalet
#Kurumsallaşmış benlikler