Evet elbette kültürel iktidarı hedeflemek; iktidarının 13. yılında her iki kişiden birinin oyunu almış bir parti için kaçınılmaz bir hedeftir. Hele ki on yıllar boyu kültürel dayatmacılığını pozitivist bir hayat görüşü ve seküler değerlere dayanarak devam ettirmiş bir anlayış karşısında bu kaçınılmazdır.
Lakin kültürel iktidarı 'ele geçirmek' olarak tanımlayanlardan bugünlere dek çok çektik. Çağdaş kültür ve sanat dünyamızın 2000'li yıllara dek tek belirleyicisi konumundaki laik çevrenin sosyal demokrat ve / veya liberal demokrat kesimlerinin içine doğduğum ve içinde büyüyüp kavrulduğum için bu dayatmacılığın gerisindeki ruh haline 'içeriden' aşinayım.
Sözgelimi ister çocuk edebiyatında olsun, ister gençlik dizilerinde, resim veya müzik anlayışında, ya da popüler kültür alanında olsun: Kültür ve sanat kriterlerimizin belirleyicisi 'doğrusu zaten bizim yaptığımız gibidir, başka türlüsü düşünülemez' yaklaşımıdır daha ziyade.
Elbet bu seküler, Batılı, modern veya postmodern kriterlerin içinde zevk ve estetiği geliştiren pek çok değer de barındığından, bunu farklı maneviyat alanlarında çeşitlendirmek gibi bir ihtiyaç hasıl olmamıştır bu kültürel hegemonik çevrede. Yani bu yaklaşım o kadar doğal ve kaçınılmaz olarak doğrudur ki, bunu dayatmacılık sömürü ve tahakküm olarak asla kabul ettiremezsiniz laik kültür sanat dünyasının çoğunluğuna.
Müslümanların iktidarında sık sık sarf edilen medeniyet kültür gibi büyük sözler bu kesimin içinde bu sebeple pek hoş yankılanmadı doğal olarak. Çoktan 'demode' olmuş, 'bağnaz' değer yargılarının kültür ve sanat alanını kısırlaştıracağını, muhafazakarlık adına kendi içine kapatacağını ve dini motiflere hapsedeceğini vs düşündüler.
Tabii “dindar nesil yetiştireceğiz” sözleri, İslam'ın iç yüzüne hiç yaklaşmamış laik kesim mensupları tarafından bir tür radikallik olarak algılandı. Müslüman biraz daha radikalleşince terörist olacak kaygısı –ki küresel ölçekte örnek olarak bunları görüyorlar– tevhid hakikatine, vahdet şuuruna gönülden bir merak duymalarını dahi engelledi. (Kaldı ki çoğulcu medeniyet geçmişimiz bu yöndeki birbirinden evrensel sanat eserleriyle köklü bir gelenek oluşturmuştur.)
Defalarca yazdığım gibi, İslam'ın içyüzünde derinleştiğinizde, terörist değil ancak radikal mümin olursunuz ya da radikal aşık! İmdi artık bu sözlerin öncelikle kültür sanat alanında hayata geçme dönemi. Davutoğlu ilk Başbakan olduğunda, binaların restorasyonu yanında duyguların da restorasyonundan bahsetmişti.
Toplumun barışa olan arzusuna çelme takma suretiyle AK Parti'yi devirmek için nefret moderatörlüğüne soyunan iç ve dış odaklar bu hamleye olanak vermedi çok fazla. Ama artık kültür ve sanatın medeniyetlerin ruhu olduğunu yeniden hatırlama vakti. Bunun için de önce durup nerede olduğumuza bakmalı ve yanlışlarımızı, eksikliklerimizi saptamalıyız.
“Onlar yeterince sömürdü, artık sıra bizde” yaklaşımı hemen herkeste az ya da çok hakim. Fakat bu hınçla baktığınızda adalet duygusu zedeleniyor ve gerçek anlamda donanımlı olanları, işin ehlini, erbabını, işini hakkıyla ve gönülle icra edenlerini bulmanız zora giriyor. Böyle bir kaygı gütmeyi dahi unutuyorsunuz. Dahası, kültür ve sanat eserlerini hakkıyla değerlendirecek bir birikime veya zevke de hiçbir zaman erişemiyorsunuz.
Haziran seçimlerinden önce de defalarca konu etmiştim. Salonları doldurduğunuzda kültür sanat faaliyeti yapmış oluyorsunuz her zaman. Eğer sayısal olarak doluluk size köklü bir zevk ve birikim olarak geri dönmüyorsa, niteliği ihmal ediyorsanız, cebinizi doldurmakla yetiniyorsunuz. Bir de şu var: İster belediyede, ister devletin kuruluşlarında olsun, taşeron olarak çalıştırdığınız kadroları liyakat kriterine göre seçmekle uğraşma gereği duymuyorsunuz. Yani onların da salt ceplerini doldurmuş oluyorsunuz. Kültürel iktidar amaçlarken kültürel bir boşluğa yol açma riskiniz artıyor toplumsal bazda.
Elbette son derece halis niyetlerle sanat ve kültür hayatının restorasyonu ve gönüllerin buluşması için emek veren pek çok kişi ve kurum da mevcut, sayıları da saatlerle artıyor denilebilir. Fakat kendi kurumunun veya konumunun itibarını hedefleyenler: Doldurduğu salonlara veya yaptığı reytinglere bakarak kültürel birikim, estetik ve zevk oluşturduklarını sanma lüksünü bir an önce terk etmeli. Nefsinizi tatmin etme hırsıyla prestijli eserlere destek bir yere kadar verebilirsiniz. Gerisi tepeden inmeciliği reddeden bir yaklaşımla, herkes için kültür sanatı diriltme kaygısıdır.
En önemli zafiyetimizi ise Erol Erdoğan CF dergisinde dile getiriyor: “Kültür, medeniyet, umran, gelenek gibi kavramları siyasi-dini metinlerinde sıkça kullanan, medeniyetin ihyasını temel hedef olarak ilan eden muhafazakâr-dindar siyasetin, son 50-60 yılı “Kültür Bakanlığı ise, verin sola” anlayışıyla geçirmesi ne kadar tuhaf!” Erdoğan bir de öneride bulunuyor: “Bakanlığın adı Kültür ve Medeniyet Bakanlığı olarak değişsin!”
Aman laik kesim duymasın, medeniyet deyince salt dindar nesil olarak anlayıp yerleşecek ülke arıyorlar, diye düşündüm ilk okuduğumda. Fakat mevzu çok geniş ve bu öneri de epey anlamlı bana kalırsa. Devam edeceğim inşallah.