Kültür sanatta bizi vasatlığa mahkum edenler neden vebalini üstlenmez?

04:0024/10/2017, Salı
G: 18/09/2019, Çarşamba
Leyla İpekçi

“Eğer siz altı yüz yıllık kitaplarımıza belgelerimize kitabelerimize Fransız kalırsanız Fransızca bilmeniz bir işe yaramaz!” Böyle dedi daha yeni Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bunun gibi daha neler dedi bugüne kadar. Kültür sanatta ilerleyemediğimizi defalarca altını çizerken, yetkili merciler arasında kimler acaba bunun vebalini vicdanlarında derinden hissetti, çok merak ediyorum.Birörnek sevinç gösterileriyle, salon dolusu alkışlarla, müsamere ve slogan gençliği yetiştirmekle maneviyatın evrenselliğine

“Eğer siz altı yüz yıllık kitaplarımıza belgelerimize kitabelerimize Fransız kalırsanız Fransızca bilmeniz bir işe yaramaz!” Böyle dedi daha yeni Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bunun gibi daha neler dedi bugüne kadar. Kültür sanatta ilerleyemediğimizi defalarca altını çizerken, yetkili merciler arasında kimler acaba bunun vebalini vicdanlarında derinden hissetti, çok merak ediyorum.


Birörnek sevinç gösterileriyle, salon dolusu alkışlarla, müsamere ve slogan gençliği yetiştirmekle maneviyatın evrenselliğine bir katkı sunabildiniz mi diyesiyim! Elbette salonlar hep dolu olsun ama amaç bununla sınırlandığında araştırmayan, bilgiyi transfer edemeyen, yaşantısına tatbik edemeyen, kendi süzgecinden geçirip dönüştüremeyen, estetik zevki gelişmemiş, gerçeğe yaklaşmayı dert edinmeyen gençleri bu vasatlığa mahkum ediyorsunuz.

Elbette işini müthiş yapan yetkililer var, tenzih ederim ama bunların da söylenmesi gerekiyor. Pek çok kişi bunları yazıp durduk, toplantılarda yazılı sözlü ilettik. Ama ya kişisel ya kurumsal alınganlık duvarını aşamadık. Toplumsal fayda alanına ulaşamadık bile. Geçtim eleştiriyi, tavsiye dahi dinlemeyi kendine yediremeyen yetkililer belirliyor mesela ilçe kütüphanelerinde neyin okunup neyin okunamayacağını.

***

Liyakat sahibi olmayan taşeron firmaların eline teslim edilen kültür sanat etkinliklerinden herkes mustarip ama bunun değiştirilmesi teklif dahi edilemiyor. Buradaki sözleşmelerde gösterilen karşılıklı hassasiyetin onda biri sanatçıların emeği ve telif hakları söz konusu olduğunda gösterilmiyor oysa.

Çevre estetiği, ağaçlar, gökdelenler, binalar deyip bunlardan dem vuruyoruz. Ne zaman bu ele geçirme hırsından, bu talan hevesinden, sadece bende olsun hasedinden söz açacağız? Hep bana olsun kibrinden, bir metrekare için kanun çiğneyen aymazlıklardan filan bahsetmeye ne zaman sıra gelecek?

Benliğin moderni muhafazakarı mı var?

Yalnızca bir cumhurbaşkanı mı olmalı her seferinde özeleştiri yapan?

Aslını merak eden, bilgiyi ve estetiği biriktirerek tecrübeye dökmeyi hedefleyen, evrensel işlerden zevk alan nesiller neden yetişmiyor, neden onun tanıdığı bunun hatırı vesaire ile yetinenler bizi düzeysizliğe, sığlığa, birörnek taponluğa ve en önemlisi vicdansızlığa mahkum bırakıyor?

***

Ondan sonra Yunus’dan Hacı Bayram’dan iki alıntı yaparak yaşamadığımız bir kültürü aktarmış olmakla kültür sanat icra etmiş oluyoruz! Neden şu kurumsal kimlik bu kültürel etkinliğin sponsoru olmuşsa, buna o kurum içre hiçbir mecrada gerçek yapıcı hiç eleştiri dahi yazılamıyor? Kim koyuyor bu riyakarlık putlarını, bu ikiyüzlü ahlakçılık takozlarını önümüze?

Bu kafayla mı ‘ruh medeniyeti’mizin yapı taşı olan kültür sanatta ilerleyebileceğiz? Neden bütün bunları yazıp çizenlerin söyledikleri gazete köşelerinden bile hep son sıralara atılıyor?

“Vasatlık hayat tarzından, inancından, mezhep veya tarikatından değil bireyin yetenek zaafından kaynaklanan bir şey. Vasat olmadık, vasat değildik, bundan sonra da vasatlığı kabul etmiyorum!” Diyordu Saraybosnalı arkadaşım Amina Jeseknovic Gerçek Hayat’taki manifestosunda.

Ben de etmiyorum Amina. Ama artık vasat olanla olmayanı ayırt edemez şekilde hadım edildi zevkimiz. Böyle demiştim “Kültür sanatta vasatlığa bütçe de gerekmez” adlı bir önceki yazımda kaldığım yerden devam etmekteyim.

“Şimdi sıra bizde artık” yaklaşımıyla, milli yerli kültür sanat etkinliği, fuar, festival yapacağız diyerek ortaya çıkıp yine ortalıktaki üç beş ihaleci elemana işi vermekle ve “ne yapalım kadro yok” lafının üstüne yatmakla mı alnınızın akıyla sıyrılmış olacaksınız bu vebalden?

O şunlardan bu bunlardan, şu eleman bu mahalleden, bu sanatçı karşı taraftan yaklaşımıyla devletin paralarını fon diye liyakatsızca dağıtıp durarak... Sonra da hiçbir çevrenin adamı olmayan, sanatı için yaşayan, yapayalnız ve iğneyle kuyu kazıp beş kuruş cebine atmamış sanatçılara yapılan karalama kampanyalarına sessiz kalarak.. Ve onların günah keçisi ilan edilmesine göz yumarak kendi suçlarını daha derinlere çapalayanlar mı kültür sanatta bizi kemale erdirecek?

***

Vasata akıtılan paralarla köşeyi dönenler, o dizi senin bu proje benim telif sözleşmelerine dahi hürmet etmeden kul hakkına girenler ve sırf ikbal peşinde koşanlar sonra şikayet ediyor çocukları okumuyormuş, gençler derdini anlatamıyormuş, cahilmiş şuymuş buymuş.

E sizsiniz bunun eseri. Bu vebali elan sessiz sakin aşk ile hak ile, hak için sanatını icra edenlere iftira atarak onları da aşağı çekerek daha ne kadar onlara ödetmeye devam edeceksiniz? Kendini işine vermeden, adanmadan, hakkını vermeye gerek duymadan, bol üşengeçlikle, ne yapsam olur pişkinliğiyle, kopuk kopuk, yarım yamalak sanat yapanları baş tacı edip üzerinden paralar kazanarak mı kültür sanatta devrim yapacaksınız?

Sırf bir kesimin elemanı diye en üstünkörü işleri çarçabuk bitsin talimatıyla sipariş edip sonra reklamını yaparken de yere göğe koyamadığınız elemanlarla medeniyet değerlerimizi gerçekten ihya mı ediyorsunuz?

Nerede kalmış kitabelerimizi belgelerimizi okuyan nesiller yetiştirmek! Öğrenciler Osmanlıca’dan mezun olurken yazma okumayı bile hakkıyla öğrenemeden gidiyorlar. Bir kısmı hileli yöntemlerle profesör oluyor. Sonra da intihal eserlerle sözümona itibar kazanıyorlar. Hanginizin umurunda?

#Türkiye
#Kültür Sanat