Kibir sultanlığının hükümdarları

04:0012/03/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

Bahar gelmiş, gönüller genişliyor, çiçeğe bürünmüş dallar beyaz bir örtü gibi geceyi süslüyor. Şükretmek için ellerimi semaya kaldırıyorum. Evlerinden uzakta ölüm kalım savaşı verenlerin baharını tahayyül etmeye çalışıyorum. Analarından babalarından kopmuş, öksüz, yetim çocukları. Burada veya sınırın öte yanında; ne fark eder. İnsanın içi kıyılıyor.



Oysa bahar yine de geliyor. Gelme desek de geliyor. Zalimin de baharı karşılayan elleri var. Onun da erik ve kiraz ağaçlarının altında sevdikleriyle birlikte çekilmiş bir fotoğrafı var. Genç kızların eline silah verip terörist talimi yaptırırken bile seveni var, sevdikleri var.



Böyle bir şey işte insan. İyideki kötü, kötüdeki iyi; iç içe. Unutan, hatırlayan, acıtan, merhamet eden, söven, seven... Kendini her koşulda dürüst, temiz, vicdanlı bulan ve her koşulda haklılığına gerekçe devşiren insan. Her şey yolundayken, razıyım diyen... Başına bela gelir gelmez ona buna hakaret eden, suç atan, sataşıp saldırganlaşan insan. Sorulduğunda ideolojik felsefi en yetkin cümlelerle hayatı anlatan; zorluğa düşer düşmez benliğinin en alt basamaklarına yuvarlanan, nefretine, öfkesine hakim olamayan, durmadan kendine ve başkalarına zulmeden...



***


Şimdi memleketimizde ve bölgemizde zihinaltımızı dehşete sürüklemeye çalışan kanlı kansız her türlü terörün görünür yüzünden bize bakanlar da insan: Yerlerini yurtlarını bırakıp denizde boğulmak pahasına yollara düşen savaş mağdurları. Onların cesedi ya da dirisi; küresel vicdana çomak sokuyor her saat.



Kanlı ittifaklar kurarak saldırganlıklarını akademik / ideolojik süslemeleriyle meşrulaştırdığını sanan otuz yıllık katiller ise savaşın daha başka bir sonucu olabilirmiş gibi yüksek perdeden tehdit savurmaya devam ediyorlar. Halk savaşı, kutsal direniş, cart curt.



İşte bu yüksek söylemler uğruna bu memlekette canlı bomba olup masumları öldüren, adına yurtdışında yürüyüşler düzenlenen ve taziye çadırlarında ziyaret edilen teröristler var. Bir de cenazesinden sonra adından hiç söz edilmeyecek olan, sessizce ölen asker ve polisler. Bunlar da insan. Devleti temsil ettikleri için haince öldürülürlerken bile “oh olsun” diye karşılanan nice isimsiz er. Şehit. Umulur ki şahit olmaktadırlar hakikate. Her daim diri ve kendine yeterli olan...



Yine böyle pusu kurulup katledilen iki emniyet görevlisini duyunca müzmin bir devlet muhalifinin “niye üzüleyim ki” diyerek, “ceberut devlet o kadar zulüm yapıyor ki..” sözlerini sarf edebildiğine tanık oldum. Basit bir taziye mesajı veya haksız yere katledilen kişiler için adalet duygusunu canlandıracak bir söz? Pek olmuyor o işte. Kızdığı, hakir gördüğü, suçlu bulduğu yöneticiler yüzünden kalbi perdelenmiş, nefreti yüzünden adaletin ölçüsünü yitirmiş ve bunun farkında olmayan da insan.



Bu sebeple hiçbir şekilde pişmanlık duymuyor ve kendini izleyen kitleleri şiddete, dehşete teşvik ettiğini, saldırganlığı meşrulaştırdığını göremiyor. Söyleyince ise hemen karşısındakini suçluyor. Benlik melekelerini genişletiyor durmadan!



Solculuğun veya sosyalizmin her ideolojiden daha muteber olduğuna iman edenlerin pek çoğuna sorsanız mangalda kül bırakmaz: Elbette barış ister, elbette kadına şiddeti kınar, elbette mazlumdan yanadır. Ama polis ve askerler pusuda, kalleşçe, hileyle katledilirken onların hikayesi yoktur. Geride kalan ufak çocukları, gelecek baharları, yazları, genç yaşta dul kalan eşleri vs yoktur. Neredeyse müstahaktır onlar bu vazife sırasında katledilmeye.



***


Yakinen bildiğim bir ruh hali: Direniş uyguladığını düşündüğünüz militanlar mazlumdur. Arada bir terör de yapsalar son kertede yanlış yapma kontenjanları vardır. Bir tür pozitif ayrımcılık yapar zihinaltı onların uyguladığı şiddete karşı. Hele ideolojik bir direniş ise isterse canlı bomba olsunlar, meşrudur! Patlayıcılardan silah ve bombalardan, hendeklerden, halkı zorla canlı kalkan gibi kullananlardan hiç söz etmemek ise zımni bir ittifaktır. Böyle davranarak toplumdaki kutuplaşmayı bizzat üretirsiniz ama sorunca her daim mazlumun haklarından dem vurmak suretiyle!



Susan, acısını vatanı uğruna kendi toprağına akıtan ve onca tahrik ve provokatif eyleme rağmen sokağa inip hendek kazmayan, intikam ateşiyle terörist avına çıkmak yerine sağduyulu davranan vatandaşların insan hakları bu arka çıkılan katillerin sözümona direniş hakkından daha mı azdır? Nurlanmayan kalpler neyle aydınlanabilir ki, adalet duygusunu bunca zedelerken?



Direniş ve barış terennümleri içindeyken kendi yol açtıkları zulme kör kalanlar kibir sultanlığında hüküm sürmeye devam ediyor. Gelgelelim bu sultanlığın ironik bir yapısı var: Neyi emrediyorsanız, ona itaat eden de kendiniz oluyorsunuz. Amiri de memuru da bir olunca kibir diplere gizlenmeye devam ediyor. Baharlar yaza dönerken... Sonraki nesiller inşallah bir gün bu gizli kibrin kökünü söküp gönül sultanlarının hükmünde yaşamayı başaracak!


#Kibir
#küresel vicdan
#Direniş