İstanbul'da bir sevgili gibi...

04:0027/02/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

Ne zamandır sevdiklerimizden söz açamıyoruz bu köşelerde. İçimizde dışımızda terör örgütlerinin saçtığı dehşet. Bunca bombanın, sokak çatışmasının, kanlı ve kansız kıyımın ortasında güzel bir şeylerden söz etmek, gündem dışına itiyor sözleri.

Oysa bizi yükseltecek olan, ruha yansıyan güzellikleri paylaşmak. Daha doğrusu güzeli çağıran, onu çoğaltan anlamlara eşlik etmek. Hep birlikte...


Bir nefes niyetine: Güzel olma uğraşı. Bu fitne nefret savaş dünyasında verilen en onurlu mücadelelerden biridir diye düşünüyorum. Evini, masasının üstünü, dolabını, çekmecesini, bahçesini, sokağını, şehrini, ailesini, dostlarını güzelleştiren insanlar bu yolda direniş sergiliyor olsa gerek.



Size içinde yaşadığım İstanbul'u bir yazar olarak bana güzelleştiren küçük şeylerden, ancak bilenlerin bildiği ayrıntılardan bahsetmek istiyorum. Başka şehirlerin çağırıştırdıkları da eşlik etsin bu teneffüs anlarına.


Siyah beyaz benekli bir sokak köpeğinden başlayayım. Aslında ona sahil köpeği de denilebilir. Akşamüstleri gün batımına yakın Kuleli askeri lisesinin önündeki sahilde duruyor ve İstanbul'a bakıyor. Uzun uzun. Yanında incir ağacının çıplak dalları. Önünde Boğaz'ın hızla akan suları. Daha ilerisinde tepeler, gökte bulut, derken yıldızlar... Öylece duruyor ve seyrediyor şehri. Nerden gelip nereye gidiyor... Onu her yürüyüşe çıktığımda aynı yerde bulmak bana hala arada bir de olsa şehirde yaşadığımı hissettiriyor.


Üsküdar'da cuma öncesi okunan sâlâya hiç denk geldiniz mi? Şehrin bütün karmaşası ile aranıza bir tül perde iner ansızın. Toz toprak, inşaat, otobüs ve minibüsler, tadilatlar, keşmekeş, satıcılar, dükkanlar, lokantalar derken... Sahil tarafında bir banka çöker ve yüreğinize işleyen o gaybten gelen sesle mest olursunuz. Şehrin kalbindesinizdir ve nasıl da hüzün dolmuştur içiniz.


Bir şehrin en karakteristik özelliklerindendir neşesi ve hüznü. Şiraz bahçelerinde sebepsiz bir neşeye kapılmıştım sözgelimi. İskenderiye'de kordon boyunda, tıpkı Selanik'te olduğu gibi hüzün bulutları başımın semalarından bir türlü dağılmamıştı.



Adalar da hüzünlendirir beni. 60'lı yıllarda annem henüz hayattayken, sadece üç dört yıl süren çocukluğuma ait buğulu bir andır adalar. Bir ağacın altında piknik yapan aileler, çimde oynayan çocuklar. Ilık bir ana kokusu. Şimdi elli yaşıma o dumanlı hatıralardan buruk bir çam / reçine kokusu kalmış olsa da... Aynı şehirde kök salıp meyve verince anılar da üst üste yığılarak yetişkin oluyor, yaşlanıyor.



İstanbul›da 45 yıl boyunca yaşadığım yerlerden taşındığımda bunun her anlamda bir hicret olacağını sezmiştim. Ihlamur kasrından Küçüksu kasrına aynı yediveren güllerin kokusunu duyduğumda: Medine'den Mekke'ye dönüp barış içinde bir fetih için niyet etmiştim. Fetih öncesi inşa edilen Anadolu Hisarı'nın namazgâhında, gece serinliğinde, elma ağaçlarının altında ihyâ edilen ramazan gecelerine daldım derken. Aşk secdeleri en uzak mescitleri en yakına getiriyor imiş, Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a yol daima açıkmış. Şehrin kalbinde birleşen atar damarlar, toplar damarlar misali... Gönülden gönüle gizli gizli...



Kudüs'ün gözyaşları Boğaziçi'nden yeryüzünün tüm çakralarına akarken, uzaktan bakıyordum artık Ayasofya'ya. Çırağan tepesindeki Yahya Efendi'ye, Ahırkapı açıklarında giriş yapmayı bekleyen gemilere... An sonsuzluğa açılır o gemiler beklerken öyle. Derken İstanbul'a lodos yağmur getirir ve Marmara'ya coşkuyla yol bulan yunuslarla birlikte aynı anın içinde bir batıp bir çıkarsınız denizlere.



Trafikte bir köprünün ayağından diğerine iki saatte geçememişken “elhamdülillah” çekmeye devam etmek gibidir İstanbul'u sevmek. Sabır ister. Şikayetleri posta kutusuyla yalnız Allah'a iletmek suretiyle... Bir ibadet şuuru bekler İstanbul: Celal ve cemali birleştiren bu şehir size Avrupa'nın da Asya'nın da, Karadenizlerden Marmaralara, Atlantiklerden iç denizlere tüm doğularla batıların da Allah'ın olduğunu gösterecektir.



Çocukluk ve gençlik anılarımı, çileli yıllarıma şahit ihtiyar çınarları, bağırlarında semaya el açtığım azizlerini, namazgâhlarını, camilerini buluşturan İstanbul, Ortadoğu'dan Balkanlara, Avrupa›dan Afrika›ya çift yönlü tüm yolculuklarıma gidiş geliş olmuş yegâne memleketimdir. Köyüm, kasabam, sahilsiz ummanımdır. Bütün yolların başlangıcı, vedalarla kavuşmaların kavşağıdır. Ve sonra tüm yolların dönüp geldiği...



Seherde Sevda tepesinden esen yelde şükrediyorum şimdi ellerimi açıp. Uzun yıllar önce Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinin eteği altında ettiğim duanın içindeyimdir elan bu şehirde. Bir isimden diğerine, çıkmaz sokakların sırrı gibi, hep aynı gönlün içinde. Çatışmaları, savaşı, talanı, yağmayı, rantçılığı bertaraf etmek elimizdedir işte. Bir sevgili gibi yaşatabilir bizi İstanbul. Birlikte güzelleşebildiğimiz ölçüde.


#İstanbul'da bir sevgili gibi
#Aşk secdeleri
#Asya
#Seherde Sevda tepesi
#Aziz Mahmud Hüdai hazretleri