İnsani zirveden insanlığın zirvesine

04:0024/05/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

İstanbul'da toplanan Dünya İnsani Zirvesi; yaklaşık 60 ülkeden dünya liderlerinin buluştuğu ve 164 ülkenin temsil edildiği tarihteki ilk insani zirve olma özelliğini taşıyor. Açılışta konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin dünyada en çok mülteciyi barındıran ülke olduğunun altını çizerek şöyle konuştu:



“Doğu ve Orta Avrupa'da pek çok ülke sınırlarına dikenli teller çekerek göçmenlerin geçişini engellemeye çalışıyor. Türkiye yüzyıllardır savaş ve baskılardan kaçanlar için bir güvenli liman oldu. Bugün de beş kıtada, 140'tan fazla ülkeye insani yardım sağlıyoruz.” Zirve vesilesiyle Guardian'da yayınlanan makalesinde ise Cumhurbaşkanı şu çarpıcı gerçeğin altını çizmiş: “Türkiye bu alanda dünyanın en cömert ülkesi olmaya devam ediyor ve milli gelirine kıyasla insani yardımlara en çok harcama yapan ülke konumunda bulunuyor.”



Peki bu nasıl oluyor? Aslında her birimiz, etrafımızdaki insani krizler karşısında aldığımız ferdi tutumlar ve insanlığa çare olma adına kendi küçük dünyamızda ürettiğimiz dayanışma yöntemleri ile bütün bu sürecin canlı şahidi olduk, oluyoruz. Hatta sadece Suriye'deki dramın değil, Filistin'den Afganistan'a, Irak'a... Ve dünyanın hemen her bölgesindeki insani krizlere ülkemizden uzanan yardım ağının gerek resmi düzeyde gerek sivil hayatta emanetçileri olduk, olmaya devam ediyoruz. Ne köken, ne mezhep, din, millet, ırk ayrımı yapmadan! İhtiyacı olan herkese uzuyor Türkiye insanının eli.



***


IHH gibi küresel vicdanın temsilcisi yardım kuruluşlarının uzun yıllardır en ulaşılmaz, en kanlı, en uzak topraklarda ihtiyaç sahiplerine nasıl yardım faaliyetlerini arttırarak sürdürdüğünü keşfetmeyen varsa, merhametin ne anlama geldiğini unutmuş demektir. Sadece barınak, mabet, yol yapımı değil, gıda, giyecek, eğitim, sağlık gibi alanlarda kurduğu yardım ağlarıyla dünyayı defalarca kuşatan sivil kuruluşlar bir de iftiralarla, ideolojik engellemelerle boğuşmak zorunda kaldılar, kalıyorlar.



Devlet kurumlarından TİKA ise son yıllarda sadece bina tadilatı gibi faaliyetlerle değil, gönül ve duyguların tadilatıyla da insani buluşmalarımızda adından söz ettiriyor. İstanbul'da iki gün devam edecek zirvenin 'İnsani Yardımdan Sürdürülebilir Kalkınmaya' adlı yan etkinliğinde konuşan TİKA Başkanı Serdar Çam, dünyadaki insani krizlerin herkesin farkında olduğunu ama sorunların çözülmediğini vurgulayarak; “sadece istatistik ve rapor hazırlamak mevcut sorunların çözülmesi için yeterli mi” diye sordu.



Zira, Türkiye'nin gerek sivil gerekse resmi düzeyde örnek teşkil eden insani yardım faaliyetlerine gelişmiş devletler düzeyinde neredeyse hiç, halklar düzeyinde ise çok düşük oranlarda rastlıyoruz. Çam, konuşmasında krizlerin çözümü için acil müdahale, güvenlik, hukuki statü ve siyasi irade gibi dört ana başlıktan dem vurmuş ki bu başlıklar pek çok devlet için caydırıcı nitelikler ihtiva ediyor. Sivillerin ölmesine göz yumulması pahasına.



***


Bugünkü insani kriz, savaş ve zorunlu göçler bir yana. Bir de tarihtekilerin uzantısı var. Yansımaları devam etmekte olan. Geçtiğimiz günlerde Kosova ve Makedonya'da yine TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü'nün düzenlediği kültür buluşmaları vesilesiyle bundan daha ayrıntılı bahsetmemizde fayda var. Herkesin kendi çıkarına odaklandığı bir dünyada, menfaat gütmeden başkaları için uğraşmak elbette diriltici bir nefestir insanlığa.



İlk aklıma gelen örnek Üsküp. İki yıl önceki gelişimden beri bile epece değiştiğini fark ettiğim bu şehirde Türk izleri giderek siliniyor. Şehirde yetmiş küsur yıllık komünizm döneminde silinmeyen izler şimdilerde hafızalardan çıkarılmak üzere. Bu sebeple eğitim sağlık tarım ve kültür alanlarındaki kalkınma projeleri ile TİKA'nın muhafaza etmeye çalıştığı insanlık mirasına ait değerlerin yeniden hatırlanması, hatırlatılması gerekiyor. Bu değerlerin 'bizim' olması değil mesele. İnsani evrensel değerler ve herkes tarafından paylaşılabilir olması asıl önemi haiz olan.



Makedonya'da iki yıl içinde 25 milyon avroluk projeyi gerçekleştiren TİKA'nın sadece cami, tarihi eser restorasyonları ile kayıp nesiller üzerinden bir hafıza ve gelecek inşa etmesi dahi yeterince kıymetli kuşkusuz. Ama ilkokul ve üniversiteler kadar anaokul kurulması. Türk aileler için eğitim verilmesi. Çocuk hastalıkları kliniğinin inşa edilmesi. İşsizlik ve göç sebebiyle özellikle Doğu Makedonya'daki yerleşim birimlerinde uygulanmaya konulan damla sulama ve seracılık çalışmaları ile bölge insanının tarım faaliyetlerinin desteklenmesi. Verimin epeyce düştüğü bir dönemde pirincin kalite geliştirilme çalışması ile yeniden tutması, arıcılık, çocuk sağlık üniteleri, elma erik ceviz badem fidanlarıyla meyveciliğin geliştirilmesi... Cabası.



Kosova'da ise arıcılık ve koyunculuktan tutun, soğuk hava depolarına, belediyelere destek çöp konteynerlerine dek, ilkokul laboratuvarlarından üniversite salonlarına, askerlere eğitime dek 500 küsur proje gerçekleştiren TİKA'nın tahakküm ve ele geçirme gibi bir gizli ajandası olmadığından Kosova halkının talepleri ve ihtiyaçları doğrultusunda samimiyetle çalışması elbette takdir topluyor. Hele ki Vahabizm gibi etkilerin giderek gündelik hayatı dönüştürmeye başladığı bir dönemde.



İnsani krizlerde olsun, işgal ve iç savaşlarda olsun: Bıkıp usanmadan kalbin anadilini konuşturmak. Kültür diplomasisi oluşturmak. Bir göz teması sağlamak... Her şeyden acil. Kendi anlayışımızı dayatma değil mevzu. Sivil olsun, resmi olsun. Birlikte kültürel havzalar kuralım, gündelik hayata maneviyat haritası çizelim, insanlık adına bir tefekkür geleneği oluşturalım gibi bir yaklaşımla... İnsanlığın zirvesine birlikte ulaşalım.


#TİKA
#Yunus Emre Enstitüsü
#Dünya İnsani Zirvesi