İçimizdeki teröristi bir Hu ile dağıtıp süpüren!

04:002/07/2016, суббота
G: 13/09/2019, пятница
Leyla İpekçi

Ramazan'ın son on günü itikaf, tefekkür, kendine dönme... Derken bizde bitip tükenmeyen patlamalar, çatlamalar. Canlı bombaların cansız bıraktığı masumlar, sönen hayatlar... Bunca celalin cemale dönmesi ve dökülen kanların can olması niyazıyla...



Terörle mücadele etmenin en müthiş yönteminin hayata devam etmek olduğuna inandığımda 94 yılıydı. Gazeteden çıkmış, Taksim'de az sonra bomba patlayacak olan otelde arkadaşlarımla buluşmaya gidiyordum. Gerçi biz orada buluşmadan patlama haberini almıştık ama alamayanların ölüsü çıktı oradan.



Güneydoğu'da yargısız infazların, gözaltında kayıpların, köy bombardımanlarının belki en şiddetli olduğu dönemdi. Kameralar vardı ama açık değildi. Gözden kaçırılan kim bilir kaç paralel devlet vardı devletten içeri. Daha önceki yıllarda da sağ sol çatışmasını yaşamış bir nesilden geliyoruz az çok. Sokak barikatlarına, araç yakmalara belki alışkındık ama belediye destekli hendek kazmaya, sivilleri canlı kalkan olarak kullanmaya aşina değildik bu yıla kadar. Daha neler göreceğiz derken, başkaları çok daha fazlasını görmüş oluyor hep bu topraklarda.



***


Yıllar önce bir BM görevlisi Filistin'de darmadağın olmuş bedenlerin önünde sinir krizi geçirirken onu yatıştırmaya çalışan soğukkanlı gençlerin fotoğrafına bakakalmıştım. Ne kadar da metanetliydiler. Öylesine alışkın olmaktan... Savaşa, haksızlığa, kana, katliama, sağa sola dağılmış bedenlere... Hayatın her saniye devam etmesinin nasıl bir ikram olduğunu fark etmişlerdi.



Ateş hattında olsak da olmasak da, her saniye bize emanet bir hazine. Nimete şükretmek de, belaya sabretmek de... Bir ikram aslında. İşte Filistinli gençler de teselli etmeye çalışıyorlardı 'medeni dünya'dan gelen ve katliam karşısında şok geçirmekte olan görevliyi.



Yıllar önce şunu da anlamıştım. Beyrut'un bir kesimine bombalar yağarken diğer kesimi plajda güneş banyosu yapmaya devam ediyorsa, buradaki duyarsızlığın ardında yaşamayanın asla anlayamayacağı bir canlı kalma direnci yatıyordu.



Nitekim Atatürk havalimanında büyük bir kanlı kıyım ve dehşet yaşandıktan iki gün sonra Osmangazi köprüsünün açılabiliyorsa, terörün hayatı dehşete düşürmesine izin verilmiyorsa, kitap fuarındaki konuşmama her şeye rağmen gidebiliyorsam, yine Süleymaniye'de hep beraber iftar sofrasına oturabiliyor ve tek yürek olup dua edebiliyorsak... Bunun da kadrini bilmek gerekiyor.



Elbette bunca can feda olmasaydı, elbette istihbarat zaafı gibi mevzular çok daha önceden halledilebilseydi... Tüm birbirinden farklı terör odakları birleşip üzerimize saldırmasaydı... Elbette bütün bunlar olmasaydı...



***


Terör çoktan küreselleşti artık. Ama bir de evrensel boyutu var terörün. İçimizde. Terörle sonuna dek mücadele ederken, bize lazım olan işte bu içimizdeki teröristle mücahede etmek. Kini, öfkeyi, nefreti, hasedi, riyayı, tamahı, açgözlülüğü, müfteriliği, hilebazlığı, kibri temizlemeye çalışmadığımız sürece bombalar canlanıyor, kana doymuyor şehrin sokakları.



İçimizde ne oluyorsa başımıza o geliyor. Anti depresan almadan, sakinleştirici hap yutmadan, ağrı kesicilere davranmadan, gevşetici çay içmeden, olumlu düşünce egzersizleri yapmadan katlanamıyoruz birbirimize. İçimizdeki terörist gece gündüz dehşet saçıyor.



Neden tutuyoruz o halde oruç? Açlık orucu mu sadece tutup tutacağımız? Nerede onun manası? Hani tüm uzuvlarımıza Hakkı bildirme gayreti? Hangi tabakta soğudu oruç niyetine tuttuğumuz sır?



***


Sahurdan sonra... Seher vakti Kuran okunurken... Şu son günlerde işitmeye çalışalım eşyanın içinden gelen sesi. Dirilten, deşen, delip geçen, katlayan, çoğaltan mânâlar açılsın. Ne olur bir arada olmamız gereken şu zor günlerde, şu tefekkür bekleyen saatlerde... Bunca sosyal medya gevezeliğini terk etsek, biraz oruç tuttursak dilimize.



Sanal alemde sataştıklarımızın kendi nefsimizden bir suret olduğunu görebilsek. Bu hınç ve kinimizin alemdeki yansımalarını seyretmeye niyet etsek. Her şeye cevap vermesek, alttan alsak biraz da. Benliğimizin en yıkılmaz duvarlarını haklılığımızdan bir tutam keserek feda etsek. Fitneye, teröre, terör azmettiricilerinin elinde yem olmaya dönüşmese artık senlik benlik davalarımız.



Söz ki bize emanet, biraz olsun koruyalım onurunu. Kaf ha ya ayn sad... Yükselsin yukarıya. Miraç etsin kelimeler. Kursağımızdan her solukta hakikat geçtiğinin idrakinde, bir adım olsun atalım. Harflerin terkibi vuslattan versin haber. Ve “Kuluna vahyedeceğini vahyetti” sırrı miracına yükselenlerde tecelli etsin.



Yükseldikçe tezavu ile; sır iki dudak arasında harfsiz iken tutulmuş olacak hakikat orucu. Dirilten, öldüren, kıyam ettiren, yine dirilten... Zerre; küre olsun bir nefesle. İçinde binbir sonsuzluk. Bütün terörist eylemleri bir hu ile dağıtıp süpüren!


#Terörle mücadele
#Seher vakti
#Tezavu