Kobane'nin yeniden inşasına katılmak üzere Suruç'a giden Sosyalist Gençlik Dernekleri federasyonundan üç yüz gencin Amara kültür merkezinin bahçesinde yapacakları basın açıklaması kana bulandı. An itibarıyla yirmi sekiz genç hunharca katledildi. Bu şekilde katledenler insani hiçbir değeri temsil edemezler diyerek başlayalım sıcak saatlerin içine girmeye. Zira sıcak saatler bir türlü bitmiyor. İç savaşa doğru hızla sürüklenmemizi isteyenler önce her seferinde olduğu gibi içimizdeki / nefsimizdeki bombanın pimini çekiyorlar.
Bizler ise daha ilk anda bildiklerimizden çok bilmediklerimiz üzerinden analizler yaparak, bilmediklerimizi kurcalayarak, her şeyin doğrusunu biliyormuşuz gibi büyük bir iddia ile birbirimize karşı canavarlaştık. Gençlerin kanı kurumadan birbirimize karşı neredeyse silahlanacak hale geldik. İç savaş isteyenlerin işini daha da kolaylaştırıyoruz, her seferinde olduğu gibi.
Şimdi çocuklara oyuncak götüren gençlerin delik deşik olmuş görüntüleri eşliğinde canlı bomba ihtimali dahil, pek çok şey söylenirken, an itibarıyla genel ruh durumumuzun özetini kayda geçirmemiz gerekiyor, ola ki ibret alırız:
***
Bu kültür merkezinin silahlı eğitim almak için Suriye sahasına götürülen militanların buluşma mekanı olduğunu söylüyor kimileri. Oranın KCK kontrolünde olduğunu ve bombanın oraya nasıl sokulduğunu sorguluyor kimi de. Öte yandan yine bu mekanın Türkiye'nin her yerinden gönüllülerin Işid ve katliamlarından kaçanlara yardım ettikleri bir merkez olduğu da söyleniyor.
Bir yandan KCK açıklamasında “bu kanlı örgütü büyüten AKP'dir sorumlu olan” denilerek saldırıyı Işid'in yaptığını söylüyor. Bir gazetemizin bugünkü manşet haberini hatırlatanlar da var: İstanbul'da geleneksel ikinci Işid buluşması yapılmaktaymış tam da. Yani devlet destekli bir bombanın pimi çekilmiş. Apo'yla resmi barış müzakereleri yürüten devletin sanki 90'lardaki ceberut devletten farkı yokmuş gibi.
Kimileri bu tarz saldırıları düzenleyen aktörlerin hiç de amatör olmadığını ve Türkiye partisi olmaya çalışan HDP'yi sivil alandan ve demokratik siyasetten uzaklaştırmak isteyenlerin operasyonu olduğunu söylüyor. Kimileri ise hükümetin yolsuzluk iddialarını örtmek için erken seçim öncesi ortalığı kana buladığını haykırıyor. 17 ve 25 Aralık'ın bir darbe girişimi değil de bir yolsuzluk operasyonu olduğunu söyleyenlerin iddiası bu.
Kimi Erdoğan'ın başkanlık hırsı yüzünden erken seçim olsun diye ortalığı kana buladığını iddia ediyor. Verseydik 400 milletvekilini diyorlar hatta yarı ironik bir dille, yaralı gençler hastanede kan beklerken.
Kimi Suriye'de bir Kürt devleti kurulmasın diye devletin burada halkını bombaladığını söylüyor. Mit'in bir süredir devam eden saldırı ve çatışmalardan haberdar olmamasını eleştirenler de çok. “AKP'nin polisi yaralıları taşıyan araçlara gaz attı” diyenler var. “Onlar AKP'nin polisi değil, devleti sabote etmeye çalışan paralelci polis” diyenler de var.
HDP Eşbaşkanları'nın açıklamasında “artık halkımız tüm il ve ilçe teşkilatlarımız kendi güvenlik tedbirlerini geliştirmeli” deniliyor. Bunun çok tehlikeli bir açıklama olduğunu söyleyenler var: “Kısa sürede Suriye gibi bir iç savaş tehdidine yenik düşebiliriz diyorduk ve bize hain gözüyle bakılıyordu, adım adım bu senaryonun yazıldığına birlikte şahitlik ediyoruz” diyorlar. Kimi ise halkın silahlanmasının son derece gerekli olduğunu haykırıyor.
HDP açıklamasındaki 'halkımız' sözünün sadece Kürtleri kast etmesine kızanlar da devrede: “Neden sadece onlar silahlanıyor, biz de silahlanalım!” diyorlar. Topyekun bir iç savaşa girmek için birkaç saat yetecek hale gelmişiz. Her dökülen kan karşısında el ovuşturan ve el ovuşturduğunun farkına dahi varmayanlar var. Sosyal medyada hiç bilmeden kendilerini teşhir ediyorlar.
Türkiye'yi küresel terör örgütü Işid'in merkezi haline getirdiğimizi söyleyen siyasetçilerin yanı sıra “katillere tırlar dolusu silah taşıyanlar, tank hibe edenler, çocuklara oyuncak götüren yoldaşlarımızı bombaladılar” diyenler de var.
6-8 Ekim olaylarında örgütün yaktığı araçlar, sivilleri katletmesi de kaçınılmaz olarak gündeme getiriliyor, devletin gerek Ekim olaylarındaki infazları gerçekleştirenleri, gerek Gezi olaylarında gençlerin çadırlarını yakanları, gerekse seçim önceci Diyarbakır'da patlatılan bombanın arka planını çözmesi gerektiği yorumları ile birlikte...
Saldırıyı Işid üstlenirse bile, onu kullananların İngiliz, Amerikan, İsrail bağlantıları vs üzerine yapılan yorumların yanı sıra, Işid'in sadece Kürtlere ve sosyalistlere değil, Türkiye'nin birliğine beraberliğine barışına saldırısı olduğunu söyleyenler de var. Türkiye'nin iç barışını yapamaması, oyun kurucu olmak istediği Ortadoğu'da itibarsızlaştırılması ve tabii Kürtlerle çatışması için bu katliamın planlandığını belirtiyorlar. İdeoloji, kimlik, din gibi sıfatların bu tip provokasyonlarda her zaman bir gerekçe olarak kullanıldığını hatırlatıyorlar.
Yazıyı noktalarken Adıyaman'dan da çatışma ve ölüm haberleri geliyor. Bu sıcak saatlerde birlik ve beraberlik mesajı verenlerin dışındakiler vicdan ile menfaat arasında kendi nefislerini yeniden sorguya çekmeliler.