Her AYM üyesinin vicdanı; onu atayan mercinin güdümünde imiş!

04:008/03/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

Hukukçu profesör Osman Can, AYM'nin Mit tırları davasında verdiği karar sonrası bu haberin gazetecilik mi casusluk mu olduğuna dair tartışmalar akabinde bir söyleşi vermiş. Şimdiki Başkan olan Zühtü Arslan'ın Anayasa Mahkemesi'ndeki paralel kadroları temizlediğini söylemiş.



Birden çarptı bu ifade beni. Bu kadroların nasıl temizlendiğine, hangi yöntemler uygulandığına dair bir ifade aradım söyleşide. Ayırt etmesi bu kadar zor bir konuda hangi temizlik yöntemi böylesine net başarıya ulaşmıştı acaba? Bulduğum kadarıyla, şöyle demiş Can:



“Paralel yapılanma vardı ve bu problemdi çünkü yargıç talimatını yasadan ve yasal çerçevede vicdanından alır, başka yerlerden talimat alan biri yargıçlık yapamaz, ne olursa olsun.” Sonra da, hukuki sınırlar içinde kalmadığı anlaşılan mahkeme üyelerinin, üyelerle birlikte yapıldığını anladığım kendi iç soruşturması ardından gönderildiğini söylemiş. Ve eklemiş: “Güncel ifadeyle konuşursak paralel temizlik yapan bir başkana paralelci deniliyor ve bu tamamen haksızlık.”



***


Özellikle son dönemde, çalıştıkları resmi kurumlarda, talimatı başka merciden aldığı tespit edilen bazı elemanların kendilerini iyice gizleyebilmek için paralelci diye alakasız çalışma arkadaşlarını fişletmeye / yerlerine kendilerini koydurmaya çalıştığına dair pek çok canlı şahitlik var. Doğrudur, eğridir, bizzat bunlara maruz kalmış kişiler yalan söylüyordur ya da imdat çığlıkları atıyordur... Elbet bunun da araştıranı vardır.



Lakin burada (söyleşiyi yapan gazeteci bu mevzuyu pek açmamış olduğu için) Can'ın sözlerinden: Mahkeme üyeleri toplanıp bir soruşturma yapmışlar ve orada paralelci olanlar gerçeği bu iç soruşturmada itiraf etmişler. Ve kurumdan uzaklaştırılmışlar gibi bir ifade çıkıyor. Eğer böyleyse, kuşkusuz ki devlete, millete ve tek tek şahıslara ne çok iftira attıklarına kendi hayatımızdan da tanık olduğumuz bazı paralel mensupların mevcudiyetine rağmen, Anayasa Mahkemesi üyeleri arasındaki paralelci kadro epey mülayim imiş demek gerekiyor.



***


Yok eğer kendileri Can'ın sözlerinden mülhem “evet paralelciyiz ve talimatı başka bir merciden aldık” demediyse: Koskoca Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın yaptığı “hukuk sınırları içinde kalan temizlik operasyonu”nun nasıl bir yöntemle icra edildiğini öğrenmek vatandaş olarak hakkımızdır diye düşünüyorum.



“Güncel ifadeyle konuşursak paralel temizlik yapan bir başkana paralelci deniliyor” diyen Can, bunun haksızlık olduğunu belirtiyor. O halde Başkan'ın hangi yöntemlerle bu kadroyu tespit edip uzaklaştırdığı kamuoyunun bilgilendirilmesine muhtaç.



Bu kadar olağan bir şeymiş gibi ve net bir dille temizlikten bahsediliyorsa: Her gelen kendi temizliğini yapar, sistem böyle yürür gibi bir anlama savruluruz. O zaman da evet birileri çıkar ve bu temizliğin gerçekten olup olmadığını sorgulama hakkını illa ki kullanır.



***


Malum ki; emniyette olsun, orduda olsun; talimatı başka merciden alanları ayırt etmek ve görevden uzaklaştırmak hiç de kolay ve adaletli bir süreç değil. Haksızlık yapmadan eğri ile doğruyu ayırmak için sağlam istihbarat ve kanıt gerekiyor. Bu durumda “Zühtü Arslan bunları şöyle temizledi” söylemi meşruiyetini nereden almaktadır? Nasıl bir temizliktir ki bu, adalet ve hakkaniyetin tecellisi zedelenmemiştir?



Siyasi merciler paralelle mücadele sürecinde sık sık hem içerde hem dışarıda insan haklarına uymadıkları için bunca eleştirilirken: Haksızlık yapmadan bir Anayasa Mahkemesi Başkanı eğer paralelci üyelerin (Can'ın ifadesiyle) “temizliğini” sağlamışsa, emsal teşkil edebilmesi bakımından da ayrıca kıymetli bir hizmet olacaktır bu yönteminin açıklanması.



***


Neden buna bu kadar takıldın diyenler için devam edelim. Verdiği söyleşide şöyle diyor Osman Can: “Arslan'a yapılan suçlamaların tamamı haksızlık. Üyeler arasında tabii ki Gül'e yakın olan isimler var, tartışılmalı isimler var, Sezer döneminde de olduğu gibi, pek çok isim var. Kim tarafından seçilirse seçilsin 17 kişilik bir masa burası. Herkesin şartları eşit, malzeme eşit. Bir hukukçu ve yargıç olarak orada konuştukları için herkes kendisiyle aynı fikirde olmayan diğer üyeler karşısında hukuki sınırlar içerisinde hareket etmek zorunda ki kendi otoritesini tartışmalı hale getirmesin. Hangi cumhurbaşkanı tarafından seçilmiş olursa olsun bu üyeler, burada bir çoğulculuk oluşturuyor ve buradan iyi kararlar çıkabilir.”



Bunları dedikten sonra da yargıda çoğulculuk ifadesini gündeme getiriyor: “Yargıda çoğulculuğu arttırdığınızda yargıdan hukuki kararlar çıkar. Yargının demokratik meşruiyeti. Tek taraflı atamalar gerçekleştiğinde ise yargıdan hukuki kararlar çıkmama ihtimali artar.”



***


Bu güzel ve iyi niyetle sarf edilmiş sözler yargının nasıl işlediğine dair, yani arka planına dair pek fikri olmayan sade bir vatandaş olarak beni dehşete düşürdü açıkçası. Yargıda kadrolaşmanın kaçınılmaz olduğu ön kabulü bizzat hukukçuların nezdinde bu kadar sıradan / aleni bir şey midir?



Yani Anayasa Mahkemesi'nin yargıçları birbirine bakıp “hmmm bu şu cumhurbaşkanının adamı, o yüzden şöyle karar verir, ben de bu durumda şöyle bir pozisyon alayım” mı diyor? Her hukukçunun kendisini atayan merciye biat ettiği bu kadar aleni, bu kadar zımni bir önkabul ise: Bugüne dek anayasa mahkemesinin hangi kararının evrensel hukuki ilkeler çerçevesinde / vicdani olduğu iddia edilebilir ki?



***


Dahası... Yargıda çoğulculuk gibi sosyolojik referanslı bir kavram: Adaletin tahakkuk etmesinde evrensel bir ölçüt olabilir mi? Ya da tek ölçüt olabilir mi? Vicdanın kimliği kökeni, ideolojisi vs var mıdır? Olmalı mıdır?



Eğer Anayasa Mahkemesi'nin kararları yargıç üyelerin kimliğine veya ideolojisine, hatta sadece onları atayan 'bürokratik tanrısı'na göre veriliyorsa ve bu böylesine net bir veriyse: Öncelikle buradaki esas yanlışlığın altı çizilmesi gerekmez mi? Osman Can gibi her koşulda hakkaniyet amaçlayan hukukçular tarafından? Hele bu kritik dönemde kusura bakmayın ama hiç de geçiştirilecek bir konu değil bu.



#Osman Can
#Zühtü Arslan
#Anayasa Mahkemesi
#mit tırları davası