“Hâkimin hükmü yeter fitne ile âl nice bir!”

04:0019/01/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

Bunca kan ter ve gözyaşı içinde toplumsal gerginlikler mühim konumdaki yetkililerin menfaatine alet edildikçe adalet ve hakkaniyet ölçülerine kimse kıymet vermez hale geldi. Ya bizdensin ya şunlardansın, ya bunlardansın. Münferit olursan kurt kapar, kapanlara düşer, avlanırsın.



Buralar böyle işte. Herkesin kendi yaşam konforuna uygun bir biz örgütü var. Korunaklı mahallesi. Hangi biz'e dahil olursan ol, arkanı kollayacak, sırtını yaslayacağın bir cemiyet bulunur. Ölçü bellidir: “Bizden isen hak sendedir.”



Haksızlık yapmışsan da sırf bu biz örgütüne ait olduğun için seni savunan, koruyan dostlar bulunur. Ama seni savunmak uğruna mağdur ettiğin kişileri suçlu çıkarmaya ant içmiş dostlardır bulduklarının çoğu. Suçuna ortak olmak suretiyle sergilerler seninle dayanışmayı. Adalete ve insanlığın gönlüne davet etmeye, nasihat etmeye, tevhidî bir bakışla seni hakka yöneltmeye odaklı değildirler çoğunlukla.



Yaptığın zulüm biz'in içinde mazur görülür, üstü örtülür, birlik ve dayanışma ruhunu bu şekilde sergileyen vicdanlar da rahat eder. “O bizden değil mi, tabii ki sonuna kadar onu savunuruz! Varsın gözümüzün önünde haksız yere ona buna hakaret etsin, iftira atsın“ vesaire.



İmdi toplumsal gündelik hayat içinde bu biz ölçütünü adalet ve hakkaniyet temelinde değil de menfaat temelinde kurguladığımız ölçüde: İnsanlar arasında fitne çoğalıyor. Bununla da kalmıyor, sivil ya da resmi her tür oluşuma da sirayet ediyor. Gönüller ittifakı değil kuşkusuz bu kurulan: Menfaatlerin kurumsallaşması.



Adalet ve liyakat ölçütleri biz örgütünün resmi görüşü olarak kalmaktan ileri gidemiyor. Halbuki: İnsanlığın temel sorunlarının yanıtı, gönül fethetmeye giden yollara döşelidir. Sahicilikten, içtenlikten, halis niyetten geçer bu yollar. Anlama ve dönüşme kapasitesi arttıkça merhamet duygusu adaleti tesis etmeye yönelik bir rol üstlenir.



Her zaman söylediğimiz gibi, içinde nefret kin varsa ne hakkıyla direniş uygulayabilirsin, ne hakkaniyetli yargıda bulunabilirsin. Biz örgütlerinin mensuplarına sunduğu birlik ve dayanışma ruhu cemaatlerin menfaatine hizmet etmekle yücelmiyor. Aksine toplumsal boyutta çatışma ve fitnenin yayılmasına hizmet ediyor. Kansız kıyıma. Gizli şiddete...



Fitneye nefsinizi her rehin bıraktığınızda gizli şiddet meşrulaşıyor. Ki bu da zulmette ortaklık işte. Her menfaat hizmeti kendi dilinde... Biz'i zikrediyor. Birileri de burada pişip kavruluyor! Evet bu kez misali kendimden vereceğim. Arşivlerde hep iftiralar kayıtlı. Bir kez de sahih tanıklık geçsin kayda. Ola ki hayra hizmet eder. Birileri utanır mı, özür diler mi bilmem. Her farklı mahallede birbirine bazen tam zıt, o kadar olmayacak iftiralara maruz kaldim ki.. artık beklemiyorum.



Acizane bundan emelimiz taşı yoldan alıp kenara koymak kadar bir katkı. Okuru hakikate şahit tutma sorumluluğu. Nasıl olsa asıl bilgide her şey yerli yerinde!



***


Geçtiğimiz günlerde akademisyenlerin imzaladığı bildiride belli ki bir isim benzerliği sonucu bazı haber kaynakları bunu benim ismim olarak (akademisyen değiliz ki) algılayıp haber yapmış. Önce üstünde durmadım. Maruz kaldığım iftira ve hakaretler karşısında eskiden çaresizlik duyardım. Yaşadığım büyük bir kırılma sonucu o fitne dilinin her sözü kendi ateşinde erittiğine kani oldum ve böyle durumlarda Hz. Meryem gibi susmayı öğrendim büyük ölçüde.



Fakat hakaretler giderek başka haksızlıklara da yol açacak şekilde artınca tivitirda bir açıklama yaptım. Bir düzeltme sadece. Meğer bu dahi benim suçummuş gibi fesat arttı. Bu açıklamadan sonraki günlerde ise Güneş Bugün Akşam Türkiye gibi gazetelerin sitesinde -Akşam'ın bizzat gazetesinde- “Teröre destek veren sözde edebiyatçılar” başlığıyla ismim ve fotoğrafım yayınlanmaya devam etti. Ne susmam ne de düzeltmem çözüm oldu. Düzeltme yapıldı mı bilmiyorum ama çamur atma devam etti. Peşine ırki, cinsel, siyasi ve tamamı şahsi hakaretler katılarak.



Aportta bekleyip başımıza bir bela geldiğinde -velev ki göz göre göre yanlışlık olsun- üzerine gidip çamur atmaya meraklı ve bunu mesela gazetecilik olarak pazarlayan ne çok kişi var. Sadece bela da değil tabii. Mesela geçenlerde bir kitabıma verilen ödül dahi şahsıma hakaret vesilesi olabildi. Verilen bir ödül vesilesiyle, jürinin adları da bilinmesine rağmen, düzmece olduğu yazılabilmişti mesela bir köşede.



Kuruma değil şahsa sataşma elbet bir cemaate ait değilseniz çok daha kolay.



Celali çoğaltmamak için telaffuz etmiyor olsam da.. Şahıs ve kurum isimleri nadiren kullanıyor olsam da.. İftiralar arşivine gelen çamur malzeme doldukça doluyor, bir büyüğümün dediği gibi “Hak geçerse Hak geçiriyor!” Her seferinde yanlış bilgi yüklü zihinler harekete geçiyor ve daha geniş ölçekli toplumsal sınıfsal siyasi vs fesadın artmasına yol açıyor.



Fitneyi benimseyenlerin nefsi emmaresine ayna tutuyor oysa bu sahte şahitlikler. İftira atan ve yalan haberi kasıtlı yayan her kim karşısında kendi nefsinden bir suret büyütür. Büyütüyor.



Merak etmeyen, gerçeğin içine girmeyi vakit kaybı gören, biz örgütü içinde itibarını dışarıdakilere hakaret ederek koruyabilen, kul hakkını sadece sözde söyleyen, gönlüne indirmeyen, tevhidi hayata geçirme gayretinde bulunmayan ama emanetin en ehli kendi imiş gibi davrananları seyretmek ibret vesilesi oluyor. Lakin 50 yaşıma girerken, iftiralar ve hakaretleri sermayem olarak benimsemeye başlamışken, buna hala şaşırıyorum.



“Hakkı kendine izafe edenlerin bildirileri hakikati ne kadar yansıtabilir” adlı önceki yazımda kullandığım şiirden bir bölümü paylaşayım. Gerek halk gerek devlet tarafından uğradığı iftiralar sebebiyle ömrünün 16 yılını adasında sürgünde geçirmiş Niyazi Mısri'den (ks):



“Nice bir adli katil fitneyi ihyâ edesin / Beni öldür sunayım boynumu gel çal nice bir / Hâkim-i şer'i dahi ger sana uydurdun ise / Hâkimin hükmü yeter fitne ile âl nice bir!”


#fitne
#Teröre destek
#edebiyatçılar