Güven tesis edildikçe adalet güçlenir

04:0010/09/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

Bu ülkede yan yana, iç iç, omuz omuza birlikte yaşadığı / yaşlandığı insanları sevenler, halkına inananlar, son kertede toplumun sağduyusuna güvenenler var. Bunca provokasyona rağmen on yıllardır bir iç savaş çıkmamasını buna bağlamak mümkün.



Bir de her fırsatta halkını küçümseyen, cehaletini, zevksizliğini, hamasi duyguların ürettiği keskin milliyetçiliğini siyaseten faşizme uyarlayarak hakir görüp aşağılayan, doğrusunu 'ben bilirim'ciler var.



Bakıyorum da, bu keskin eleştiri yapanların özellikle çevre, mimari, sanat gibi hemen her alanda yaptıkları yorumlara çoğunlukla katılıyorum. İstişare etmeden yerel yönetimlerde karar merci olmaya, ehil olmadan sanat ve kültür yetkilisi ilan edilmeye epey itirazlarım oldu, oluyor. Fakat buna rağmen bu keskin eleştiriler, komşularımı, şehirlilerimi, vatandaşlarımı sevmeme, onlara güvenmeme hiçbir engel teşkil etmiyor...



Bu güven riskine bugünlerde fetöcü projenin yıllar yılı her şekle, her modele, mizaca bürünerek güven ve dostluk duygumuzu kökünden istismar etmiş olmasını ekleyin. Üstüne bir de Pkk sever zihniyetin terörü meşru gösterme çabasındaki ideolojik zaaflarının meşruiyet bulmasını da koyun. Yeniden güven ve sevgi ekseninde bir toplumsal mutabakat kurmanın kolay olmadığı ortada.



***



Buna rağmen, nefretin değil de asıl olarak sevginin celal- cemal dengesini korumakla toplumsal bir güven dairesi oluşturabileceğimizi düşünüyorum. Bugünlerde devlet kademelerinde Fetö bağlantısı üzerinden onlarca liyakatsiz ve adaletsiz işten almaları görmemize rağmen: 15 Temmuz'un ruhu bize bu güven duygusunu yeniden iade etti, ediyor.



Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın da dem vurdukları gibi bunca at izi it izine karışırken, eğer umudu koruyorsam, 15 temmuz gecesi yaşadığımız o olağanüstü direnişin şehitleri ve gazilerinin bizi şahit tuttuğu eşsiz duruşun hatırınadır. Acizane neler atlattığımızı ve demokrasi, milli irade, bağımsızlık, hür vicdan, barış, sivilleşme, çoğulculuk, hukuk gibi alanlarda eğer darbe başarılı olsaydı ne büyük açmazlara batacağımızı düşündükçe, umudun ağır basıyor yarınlar için.



***



Bazıları için uzun bir tatil başlıyor. Epeydir yollardaydım. Hep yaptığımız gibi arabayla. Durarak, bakarak, içinde yaşayarak... Hayatın... İnsanların nefesine dahil olarak... Bir bölgeden diğerine yemeklerin, giysilerin, bitki örtüsünün, gökyüzünden yansıyan ışığın, insan yüzlerinin değişimini izleyerek... 15 Temmuz sonrası neredeyiz, Türkiye bir uçtan diğerine seven bir gönül gibi genişlemekte mi? Çoğulculuğuna, barışına, vatanına aşk ile sahip çıkıyor mu?



Yoksa kutuplaşmanın, fitnenin, terörün kaçınılmaz sonucu olarak birilerinin on yıllardır denediği gibi sonunda iç savaş mı çıkacak? Bu soruların eşliğinde biraz da kendi izimizi sürdük. Tanımadığım insanlarla konuşurken, onların hayatın içindeki tavırlarını izlerken beni ilgilendiren ise bu fikirsel düzey değil. Bizzat yaşantıya tekabül eden gerçeklik. Yaşayan. Canlı olan. Değişip dönüşen. Sevgiye ve nefrete dair... Ne varsa...



***



Ülkenin batı bölgelerinde laik ulusalcı kimi vatandaşların olan biteni kulaktan dolma yanlış bilgilerle yorumladıklarını görmek de bu sevgi / nefret parametresine dahil kuşkusuz ki. “İmam hatipleri açtırdı hükümet, bu kadar yaygınlaştırdı, olacağı bu işte,” diyorlardı. İlle hükümete çatacak bir yaklaşımla, kendi iddialarına delil toplamaktı amaçları. Bilerek, bilmeyerek.



Bu örgütün bizzat İslami cemaatlerden kendini ayrıştırmak için din eğitimi veren okullardan ziyade mesela yabancı kolejlere öğrenci yetiştirdiğini... Orduda Kemalist subayların darbeci zihniyetine dahil olup rütbe kazanmak için gerekirse irticacı diye bürokrat ve subay fişlemiş olduklarını... Devletin çeşitli kademelerine atanmış alt veya üst düzey bürokratlarının cemaat bağlantısı açığa çıkmasın diye gerektiğinde özgeçmişlerinde isim ve okullarının bile değiştirildiğini...



Bütün bu iç içe halleri hesaba katmadan, öğrenmeye çalışmadan: “Aa dinci irticacı cemaat işte” deyip çıkıyorlardı işin içinden. Sanırım bu ülkede gerçeği aramak, halis niyetle iz sürmek, bağımsız bir yaklaşımla öğrenmeyi arzulamak, bunca at izinin it izine karıştırıldığı bir dönemde sahih olanı bulup çıkarmak her zamankinden daha anlamlı bir direniş biçimi! Her birimiz için!



***



Memleketin gündelik hayatının son on beş yılında, bahsettiğim gibi arabayla adım adım ilerleyerek bu topraklarda, tasnif ve tarife gelmeyecek alanlarda ne kadar güven ve sağduyu içinde olduğumuza, kesintisiz bir hareketin nasıl da taşa, ağaca, rüzgara sindiğine tanık oluyorum. En çok da insan hayatına. Bunca ihanet, bunca dökülen kan bu gidişatı değiştiremedi. Belki de hayata ve her şeye bakışımızda emanet şuurumuz kapanmadığından bu biraz da.



Bizi birbirimize lehimleyen bu kesintisiz ve iç içe devam edişin tutkalında güven hammaddesi var. Fakat bunun bunca hezimetten sonra yeniden işlevsel olması sahih bilgiye / irfana bağlı. Bugün at izi ile it izini birbirine karıştırmamızı isteyenlerin, hile ve aldatma yöntemiyle hakkı batıla çevirmeye çalışanların tuzağa düşeceği esas alan budur: Birbirimize güvenmemiz ve birbirimizden emin olmamız! Çünkü toplumda güven müessesesi ne kadar tesis edilirse adalet duygusu da o denli güçleniyor.




#Güven
#15 Temmuz
#FETÖ