Elmalı’dan Saraybosna’ya gönül coğrafyasının atar damarlarında

04:0016/05/2017, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

Geçtiğimiz hafta “Balkanlar'da İrfan Ocakları: Bosna'da Nakşibendilik Sempozyumu” için Saraybosna'daydık. Hemen her yıl kültürel bir faaliyet doğrultusunda geldiğimiz Balkanlar'daki değişimi anında izlemek, buluşmalarımızın hayatımızdaki yansımalarını yerinde tespit etmek için epeyce hayırlı oluyor uluslararası buluşmalar.



10 yıl kadar önce buraya ilk geldiğimde Saraybosna Film Festivali'nin logosunun kırık kalp şeklinde olduğunu görmüştüm. Savaşlar hep devam ediyor. Ama onarmak için bir vesile bulunuyor her seferinde. Yapılmayan kalbin nesi yıkılır ki! Gönüller yapmaktır fetih. Davalardan azade bir buluşmadır nihayetinde kalbin anadilinde.



Nakşibendilik'in Bosna Hersek ve Türkiye için ortak bir hamur olduğunu kaydeden Akdeniz Kültür ve İletişim Kulübü Başkanı Abdullah Aykut'tan gerçekleştirdikleri bu projenin beş yıl süreceğini ve ilerleyen dönemde Kadirilik, Halvetilik ve Rufailik üzerine de sempozyumlar gerçekleştireceklerini öğrendik. Anadolu'daki irfan geleneği izlerinin Saraybosna'da da kendini gösterdiğine işaret eden Aykut'u dinlerken gözümün önüne Elmalı'daki Ömer Paşa Camii geldi.



Bosna fatihi Ömer Paşa Manavgatlı. Oradan elde edilen ganimetlerle yaptırdığı bu camiye Elmalı'daki uluslararası sempozyumlara ne vakit katılsam gelirim. Caminin avlusundaki çınarın önünde huşu içinde oturur ve Niyazi Mısri'nin seyr ü süluk günlerinde mürşidi Ümmi Sinan'ın emriyle burada verdiği vaazlarını işitmeye çalışırım. Saraybosna'dan Elmalı'ya gönül yolları her seferinde daha da açılır. Atar damarlardan toplar damarlara...



***


Boşnak Enstitüsü'ndeki sempozyuma, ülke genelinden Nakşibendilik tarikatının önde gelen isimleri, ilahiyatçılar ve diğer davetliler katılırken düzenleyicilerden biri olan Amina Siljak Jesenkoviç'ten mutlaka bahsetmem gerekir. Yıllardır tanıdığım ve her zaman işini hakkıyla yapmak için çalışıp gayret eden Amina bugünlerde Yunus Emre'yi Boşnak diline kazandırmakla meşgul.



Onca işin gücün arasında bizi her seferinde en güzel şekilde ağırlayan Amina gibi aşk ve irfan dilinin geleneksel terminolojisinden anlayan ve içeriden takip edebilen çevirmenlere duyduğumuz ihtiyaç bu tür kültürel platformların sayısı arttıkça daha da önem arz ediyor.



Amina'nın tebliğini ve diğer Boşnakları dinlerken, bizim konuşmalarımıza nazaran daha farklı bir perspektiften baktıklarını gördüm. Samir Vildic, Nakşibendilerin ülkenin sadece belirli yerlerinde değil birçok beldesinde de tekkeler kurarak halkın çeşitli tabakalarına nüfuz ettiklerini anlattı. Bizler, aldığımız eğitim gereği Osmanlı devletinin yaklaşımları üzerine kuruyoruz yorumlarımızı ve tarihi olaylara bakışımızı. Onlar ise devlet ve imparatorluk yönetimi tarafından değil, kendi coğrafyaları ve tarihleri üzerinden açıyorlar meselelerini doğal olarak.



Bu iki farklı algının ortak bir hamuru yoğurmadaki lezzetini tatmak ise bizlere düşüyor. Nitekim geçen yıl, bir başka uluslararası etkinlik kapsamında Balkanlar'daki farklı meşrepten tarikatları ziyaret ettiğimiz geniş çaplı bir kültür seferberliğine de katılmış ve geleceğimizi şekillendirirken nelere dikkat etmek gerektiğini, neleri öne çıkarmak ve neleri görmemek gerektiğini derinlemesine mütalaa etme fırsatı bulmuştuk.



Sahiden de yetmiş küsur yıllık komünizm dönemine rağmen sadece Saraybosna'da değil Ohri'de, Kalkandelen'de, Prizren'de, Travnik'te, Mostar'da pek çok tekkede ilahilerden silsilelere, yazmalara dek geleneğin çeşitlenerek devam edegeldiğini görmek, aşk ve irfan dilinin bugünlere bıraktığı tınıyı işitmek hepimize yitirdiğimiz bir ruhu çağrıştırdığı için hep biraz hüzünlü de gelse şifa oluyor.



***


Osmanlı'nın fetih ruhunu anlamaya çalışırken hemen her yerde karşımıza çıkan fermanlardan bahsedilir. Çeşitli millet ve kültürlere adaletle hükmetmeden büyük bir devlet olunamayacağını Saraybosna'ya 60 kilometre uzaklıktaki Fonitsa kentinde Fransiskenlerin manastırında bir kez daha fark ettim. Fatih'in 1463 yılında Fransisken tarikatının kurucusu Zvizdoviç'e Bosna'yı fethi sırasında verdiği ferman, halen manastırın müze olarak kullanılan kısmında muhafaza ediliyor.



'Ahidname'nin orijinalinin yanı sıra Fatih'in Fransisken tarikatının kurucusuna hediye ettiği kıyafet ve Bosna'nın son 600 yılda geçirdiği en önemli izlere ait materyaller teşhir ediliyor. Fonitsa kentine hakim bir tepede kurulu bulunan manastırda, 3 bini Osmanlı döneminden kalma el yazması kitabın da yer aldığı kütüphane bulunuyor.



Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Papa'ya da takdim ettiği Fatih'in tuğrasını taşıyan ahidnamede şu ifadeler yer alıyor: “Ben Fatih Sultan Mehmed Han. Dünyaya ilan ediyorum ki, bu padişah fermanı verilen Bosnalı Fransiskenler himayem altındadır ve emrediyorum ki hiç kimse, ne bu adı geçen insanları ne de onların kiliselerini rahatsız etmesin ve zarar vermesin.



İmparatorluğumda huzur içerisinde yaşasınlar ve bu göçmen durumuna düşen insanlar, özgür ve güvenlik içerisinde yaşasınlar. İmparatorluğumdaki bütün memleketlere dönüp korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler. Ne padişahlık eşrafından, ne vezirlerden veya memurlardan, ne hizmetkarlarımdan, ne imparatorluk vatandaşlarımdan hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir. Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin veya tehlikeye atmasın. Hatta bu insanlar, başka ülkelerden devletime birini getirecekse, onlar da aynı haklara sahiptir.”



***


Yol boyunca yanımızdan akan Neretva nehri; savaşlar ve iç savaşlar boyunca kaydettiği kanlı gecelerini, birbirinden zarif köprülerinin yıkılışını, yeniden yapılışını, bir dönem 'bal', bir dönem 'kan' olarak ifade edilen Balkan ruhunun aslında hepimizin yolculuğunu içerden dışarıya temsil edişini yeniden hatırlattı bana. Tekkelerin, köprüler, dağlar, yemyeşil tepelerin, durmadan akan serin suların gönül şehrini inşa edecek iç manalarını düşünmeye çalıştım. (İnşallah devam edeceğim.)




#Cumhurbaşkanı Erdoğan
#Papa
#Travnik
#Mostar
#Saraybosna