Döktüğün kan, ol pıhtıdan can çıkarmakta!

04:0022/12/2015, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

İçimiz dışımız kan çanağı. Battıkça batıyoruz. Battığımız kendi kanımız. Oluk oluk dökülerek de olsa, bu insan sırrı, bir başka bilgide kan pıhtısından can çıkarıyor.“O onları sever, onlar O'nu.” Sevmek her sonun başı, her başın sonu. Ta dibinde hakikat çanağının, senin canın benim canım. Varlığın her aşamasında, her şey kurban olmakta, kendi kemaline doğru, usul usul... Küll'de kül ola ola... Başkalarının diye döktüğümüz kendi kanımız.Yürüyüş usul usul, evet. Gece yürüyüşü gibi sonsuz bir yükseliş.

İçimiz dışımız kan çanağı. Battıkça batıyoruz. Battığımız kendi kanımız. Oluk oluk dökülerek de olsa, bu insan sırrı, bir başka bilgide kan pıhtısından can çıkarıyor.

“O onları sever, onlar O'nu.” Sevmek her sonun başı, her başın sonu. Ta dibinde hakikat çanağının, senin canın benim canım. Varlığın her aşamasında, her şey kurban olmakta, kendi kemaline doğru, usul usul... Küll'de kül ola ola... Başkalarının diye döktüğümüz kendi kanımız.

Yürüyüş usul usul, evet. Gece yürüyüşü gibi sonsuz bir yükseliş. Geceyle gündüzün birbirinden çıkarılışı gibi, başa dönmekle sona ulaşmak, iki ucu birbirine bağlamak için; 12 Rebiülevvel. En Sevgili isen doğduğun gün ile göçtüğün gün bir. Bunu bir yaprağa yazmak. Tarihten öte bir mânâ.

Seven ile sevilenin, öven ile övülenin bir olduğu... Ölmeden önce ölenlere kutlu doğum müjdesi. “Sen olmasaydın” sözünün muhatabı, “alemlere rahmet”in anlamı. En Sevgili'nin zuhuru. Mevlid kandili. Kan pıhtısından usul usul gelen can, rahimden çıkıyor, insan olmaya yürüyor, Adem'in içinde Resulullah sırrına kavuşuyor. Evvel ahire yürüyor. Ahir evvelden hayırlı!

Takvimin sonuyla başlangıcını aynı yaprağa yazmak, bir bakıma vuslat. Terk etmişiz ne varsa gayrı diye görüp bildiğimiz. Kanı, canı... Hiçbir şey dışarıda kalmamış, her şey gelmiş vücudda birleşmiş. Varlık vücudumuz olmuş, bizde vücud bulmuş varlık. Feda etmeden, terk etmeden, vazgeçmeden kavuşulamayan can sırrı.

Ama kavuşunca... Kavuşmanın böylesi, hakk ile, hakkıyla... İşte barış. Adalet. İşte selam. Teslimiyet. Barışı kelimelerle istemekten öte bir amel. Bizzat barış olmak. Elimizle, dilimizle, yüzümüzle, gözlerimizle. Baştan aşağı bir yok oluşla kavuşuyoruz hakikatin nuruna. Varlık oluyoruz.

Hakkına girdiğimiz, borçlu kaldığımız ne varsa, gelip buluyor bizi, bulacak. Bulmakta. Zira bir parmak dahi boşluk yok. Hakkıyla direnmenin de, haksız yere kan dökmenin de nefsimizde karşılığı mevcud. Adaletsizce yaptığımız ne varsa, nefsimizden bir suret olarak geliyor karşımıza.

Sevmek ise yerli yerine koymaya başlıyor her şeyi. Kan çanağının en dibinde de, en dışında da sevmek farz. Kılıç sallarken bile. Sonsuzluğu ters yüz ediyor sevmek. Zamanları birliyor, siliyor, yeniden kuruyor saatleri. Geçmiş ile gelecek birbirine bağlanıyor, ebedi bir şimdinin içinde olduğumuzu idrak ediyoruz usul usul.

“Zaman döndü dolaştı, yerin ve göklerin ilk yaratıldığı güne döndü...” Sevmek gece yürüyüşü gibi anlık. Elli bin yılı bir anda katettiriyor sevene! Ve uçsuz bucaksız. Kesintisiz bu yüzden. Gündüzler boyu devam ediyor. Nefsin ruha yürüyüşü gibi. Ilık döşeğinden son ağaca dek. Ki sonranın da sonrası var. Enfüsten afaka, yine içeriye, yine dışarıya. Yükseliş tevazu yönünde. Kaynağa doğru. Güzele doğru.

Güzellik tamam oldukça, gönül hiçbir şeyi inkar edemiyor, sevmediklerini de içine alıyor, öğütüyor. En büyük günah, gönlündekini inkar etmek olsa gerek. Güzelin tamamlanışı sevmekle gerçekleşiyor. Sevebilen görüyor ancak güzeli. Seven kişi, her azasıyla görüyor. Gönül oluyor çünkü baştan aşağı. Sevmek yerli yerine oturtuyor tüm alemleri. Anlamları. Gerçeklerin evi doğmaz dolanmaz bir güneşle aydınlanıyor. Kutlu doğum.

Kainata sığmayan mümin kalbe sığacak hale geliyor. İnsanda genişlik yaratıyor güzellik. İşte zirvesi Resulullah olan kamil insana ulaşabildiğimiz ve kamil bir imanla güzelleşebildiğimiz ölçüde bir nur medeniyeti tahayyül edebiliyoruz. Bir kendini bilenler medeniyeti. Gecesi gündüzü aydınlık!

“Bilin ki Allah'ın Elçi'si aranızdadır” ayeti bu yüzden Cîlî'nin “Resulullah'ın (sav) her sûrette bir sûret bulma makamı vardır ve bu haliyle O, sûretlerin tümünde tecelli eder” sözü üzerinden canlı bir tefsir yaşatıyor. Taliplere, sevenlere, kendi nur-ı Muhammedî'sine kavuşmaya niyet edenlere. Ya da nasibi olanlara. Ki nasip de bir sırdır.

Onun, “zamanın en kâmili suretinde görülmesi”nin anlamlarını nefsimizin katmanlarında yaşamaya başladıkça 'aramızda olması'nın bir hatıraya veya tarihsel bir vakıaya sığmayacağını idrak etmeye başlıyoruz. “Beni gören O'nu gördü” buyurmasının sırrını döküp saçmadan taşıyanların emaneti korunmaktadır. Allah dostları bunun için var.

Bu ezelden ebede devam eden silsileye ismini yazdıran insan-ı kamil'i (gerçek mürşidi) okumakla ol hakikati kendilerinde toplayan Resullullah'a canını feda etmenin anlamları içinde yüzüyor talipler. Gecenin içinde hep yanıyor kandil. Aşıkların canına can katıyor dökülen kan. “Musa'dır diye Firavun tarafından katlettirilen her bebeğin kanının Musa'ya can katması” gibi.

“Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır / Bu gelen tevhid ü irfan kânıdır (...)

Bu gece şâdân olur erbâb-ı dil / Bu geceye cân verir ashâb-ı dil.”
#ol pıhtıdan can çıkarmakta
#medeniyeti
#tevhid
#irfan