Cumhurbaşkanının yetkisi ‘benliksiz makam’ındır!

04:0021/01/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

Anayasanın da nefs-i emmaresi var. Durmadan zaaflarını dayatıyor bize. Sorun şu ki biz de siyaset ve entrika adına mağlup oluyoruz ona. Bir türlü anayasal anların ruhuna giremiyoruz.



2000'li yılların çok büyük kısmını anayasa tartışmaları ve alternatif taslakları içinde geçirdik. Gerek resmi kuruluşların gerekse sivil toplumun önderliğinde madde madde insan haklarını, hukuku, vatandaşlık kriterlerini tartıştık.



Bireyi, insanı, vatandaşı, yurttaşı masaya yatırdık. Kimlikleri, aidiyeti, cemaatleri... tartışalım derken birbirimizle tanıştık, kaynaştık. Tartışmayı öğrendik.



Görünüşte kimse, hiçbir kesim askeri darbe döneminden kalan bir anayasayla yönetilmek istemiyordu. Ama nihayetinde herkes bir yerde geri çekiliyor, anayasal anların gidişatını kolluyordu.



***



Menfaatler işin içindeyken hak ve hukuk daima rafa kalktı bu ülkede. Anayasanın açıklarından kendine yeni hukuki söylemler devşirdi cingöz olanlar. Kimi de anayasanın zulme davetiye çıkaran maddelerinin kurbanı oldu, sistematik olarak ezildi, hakkı yendi.



Daha öncesi ise tam bir kabustu. 28 Şubat sürecinin en can alıcı anlarında yine anayasa vardı. Cumhurbaşkanı'nın Başbakan'a fırlattığı bir anayasa kitapçığı sonrasında ekonomik kriz çıkmış, faiz lobicileri köşeyi dönmüş, devlet bankalarının içi boşaltılmıştı.



İlkokula giderken, 70'li yıllarda Anayasa ve Hürriyet bayramı olarak kutlardık 27 Mayıs'ı. Yıllar içerisinde anladık ki, o darbe anayasası bile 80 anayasasından iyiymiş. İster istemez hep gündemimizde oldu diğerleri; 24 anayasası, Osmanlı dönemi, Tanzimat dönemi, ithal edip kendimize uyarladığımız laiklik mevzuatı, ilk meclis tutanakları vesaire.



İki gün önce meclisteki oylamalarda yine anayasa tartışmaları yüzünden bir siyasi hanım hastanelik oldu. Defalarca fitne girdi araya. Koskoca profesörler, milletvekili ve bakanlar, bürokratlar, Başbakan ve Cumhurbaşkanları birbirine girdi. Anayasanın bazı maddeleri değişse bile kendisi kaldı. Anayasanın özgürlükçü, çoğulcu, hak ve hukuku vatandaşın yararına gözeten maddeleri üzerinde mutabık kalabilmek için defalarca kavga çıktı kürsülerde.



Tek parti anayasası denilerek en acil maddelerde dahi uzlaşmaya yanaşmadı çoğu zaman muhalefet. Hatta son dönemde tüm meclisteki partilerin temsilcileri tarafından oluşturulmuş anayasa komisyonunun aylarca çalışıp mutabık kaldığı onlarca maddenin bile oylamaya sunulmaması için uğraştı durdu muhalefet.



Şimdi uzun zamandır halkın anayasası diyoruz. Hep birlikte, ortak bir akıl ile kendimize en uygun, en hakkaniyetli yasalarda buluşmak istiyoruz. Ama siyasetin kirli dili buna izin vermiyor. Artık yetmez mi sizce de!



Hangi siyasi şehvet, bu ülkedeki milyonlarca vatandaşın gasp edilmiş hukuku üzerinde durup haklılık iddia edebilir ki! Hak evrenseldir, hak ederseniz hakkınızı alırsınız. İster anayasayla, ister babayasayla!



***



Gelelim anayasa tartışmalarının içimize bakan yanına biraz da. Hukuk tahakkuk ettiğinde hakikate yaklaşmış oluyor muyuz? Mazlumların açısından bakınca evet. Vicdan için bu gerekli kuşkusuz.



Ama adaletin / Hakkın her an tecelli etmekte olduğunu bilenler için durum farklı. Zulmetin en karanlık anında bile her şeyin 'yerli yerince' olduğunu, zuhuratın böyle olması gerektiği için her şeyin tam da böyle seyrettiğini, Hakkın zatın sırrında gizli olduğunu bilenler için... Evet bu bilgiyi içselleştirmiş olanlar için, şer gibi görünenin de hayır olduğunu, zulmün de Adl'ine dahil olduğunu, mazlumun hakkını savunmanın da bazen haklı olmanın hududunu aşındırdığını bilenler için... Hakka karışarak benliğinden soyunmuş olanlar için... Hakkı hiçbir koşulda kendine izafe etmemek, adaletin evrenselliğine bir çağrıdır.



Yunus'un “bir ben var bende benden içeri” dediği o benliksiz / ilahi makama ulaşıp Hakkın eli, dili, gözü olabilenler, hayır ve şerri, kahır ve lütfu, celal ile cemali tevhid edenler için... Adaletin evrensel dili her an tahakkuk ediyor. Kesintisiz.



Haklı olduğumuzda, yani mazlum olduğumuzda diyelim, benliksiz makama ulaşmadığımız sürece nefsimizin sınırlı terimlerinde hakkı kendimize izafe etmiş olmuyor muyuz?



Sonra belalarla sınanmaya devam ettikçe Hakka küsüyor çoğumuz. Ya da ne yaptım da bunları hak ettim diye yine kendine izafe ediyor yenilen hakkını. Kısacası haklıyken de haksızken de hakkı benliğimizin eseri olduğunu sandığımız için aslında Hak yok demiş oluyoruz. Nefsimizin geldiği yerden görüyoruz hakkı. Oysa Mısri'nin dediği gibi, “Haktan başka bir şey yok, gözsüzlere pinhan imiş.”



***



İşte böyle benlik duygusunun çengel atmasıyla içimizdeki hakikate nasıl kör kalıyorsak, dışımızdaki benlik halkaları da hukuk kurallarını koyma konusunda bizi birbirimize engel olarak çıkarıyor.



Adalet bir bütündür. Şimdi siyasetin en sivri dilinde toplumsal barışımızın, özgürlük ve çoğulculuğumuzun teminatı olacak hukuksal çerçeve içinde nasıl yönetileceğimize karar vermeye çalışıyoruz. Nasılsak öyle yönetilmekte olduğumuzu hatırlamamızda fayda var.



Nefsimizin sınırlı terimlerinde genişlemedikçe, adalet ve hakkaniyetin tesis edilmesi için daha kuşatıcı bir ruha bürünmedikçe onlarca taslak yazıp duracağız. Buna izin vermeyelim artık. Adalet duygumuzun dilini, yasama yürütme ve yargının birliğinde anayasanın ruhuna bir an önce tahvil edelim. Cumhurbaşkanı'nın yetkisi nihayetinde hiç kimsenin tekelinde değil, bir şahsın otoritesinde hiç değildir. Mânâ dilinde Hakkın tecellisi ol benliksiz makamındır.


#Cumhurbaşkanı Erdoğan
#Adalet
#28 Şubat