Buralı olmak...

04:0022/08/2015, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

Şimdi teröre gerekçe bulmanın, ideolojik pay çıkartmanın veya senlik benlik davalarına meyletmenin yine zirve yaptığı bir dönem. PKK'nın, DHKP-C'nin veya IŞİD'in aynı süreçte başlayan katliamlarını, canlı bombalarını, hain pusularını gördükçe... Teröre her gerekçe bulma yöntemi direniş adı altında yürütülen bir saldırganlığı meşrulaştırmaya yarıyor.Suruç katliamının ardından geçen şu bir ay içinde terör eylemleri giderek yayıldı, yayılıyor. Her ne kadar herkes bununla iştigal ediyorsa da... Unutulan

Şimdi teröre gerekçe bulmanın, ideolojik pay çıkartmanın veya senlik benlik davalarına meyletmenin yine zirve yaptığı bir dönem. PKK'nın, DHKP-C'nin veya IŞİD'in aynı süreçte başlayan katliamlarını, canlı bombalarını, hain pusularını gördükçe... Teröre her gerekçe bulma yöntemi direniş adı altında yürütülen bir saldırganlığı meşrulaştırmaya yarıyor.

Suruç katliamının ardından geçen şu bir ay içinde terör eylemleri giderek yayıldı, yayılıyor. Her ne kadar herkes bununla iştigal ediyorsa da... Unutulan gerçek şu: Ateş düştüğü yeri yakıyor. Hikayeler iç burkuyor. Vedalara gönül dayanmıyor. Terör ve saldırganlık, örgütlü bir nefret ve misilleme alt yapısıyla kıvama getirilmeye devam ediyor bunca kan ve gözyaşı ortamında. Eli kalem tutanların diliyle vuruculuğun ve kırıcılığın sıfatlarına bürünerek yepyeni elbiseler giydiriliyor.

Terörün ardındaki bütün iftira, karalama, vatandaşın algısını manipüle etme gibi eylemleri gerçekleştirenler için gerçeklik algısının aslında ne olduğuna dair bir anlama ve aktarma çabası yok. Aksine, şahit oluyoruz ki: Bizzat barışı tekeline almış görünen ve fakat yıllardır sürdürülen barış mücadelesine hep takoz olmuş ideologların kaleminden çıkan sabah akşam hüküm cümleleri, yargısız infaz sözcükleri, şahısları hedef alan yakıştırmalar...

Sanki terörün iç sesini dışa vuruyor bu kalemler aslında. Gerçeğin sesini işitmek isteyenlere... Bununla birlikte... Bir de burada devam eden hayat var. Kanı canı kuşatan... Kim haklı kim haksız davalarındaki, fitnedeki, intikam ve misilleme duygusundaki, nefret ve öfkedeki bütün o yıkıcı, yaşamasız alanlara inat... Buralı olanların diriliğine şahitlik eden bir ruh hali var.

Kimileri buna milli olanla olmayan üzerinden bir anlam vermeyi deniyor. Olabilir. Acizane, bunun daha iç anlamlarına bakmak ve manasına daha geniş bakmak istiyorum. Buralı olan o ruha biraz daha yaklaşalım o halde şu kan çanağının ortasında.

Burayı seven, buranın nefesini içine çekmekten mutluluk duyan insanların kendi hayatlarını ve çıkarlarını buranın o tabiri caizse külli ruhunda eritebilenlerin seçiminden bahsediyorum. Memleketin güneydoğusunda veya batısında atılan kurşunların, kurulan hain pusuların, patlatılan gencecik canlı bombaların hiç olmamasını isteyenlerin 'bağlılık'larından bahsetmek istiyorum.

Siyaseten değil, hayat için, insanlık için mutluluk, haysiyet, selamet isteyen ve bu uğurda elini taşın altına koymaktan çekinmeyen sıradan vatandaşların kuşandığı ortak ruh halinden bahsediyorum biraz da.

90'ların ve sonraki yılların tecrübesiyle, ırkçı, kökenci bir bakış açısına teslim olmadan, hesabı sadece zalim olandan sormaya çalışan, birlik ve dirliği hepimiz için, en benzemezlerimiz için de isteyen 'burayı sevenler'den (ve sesi sosyal medyada vs pek çıkmayanlardan bahsediyorum.

Ama'sız, koşulsuz yaşadıkları yeri sevenlerden... Eleştirilerini de sevdiği için yapanlardan bahsediyorum yine elbette. Yakıp yıkmadan, isyan ederek hepimizin canını ve hayatını tahrip etmeden itirazlarını dile getirmeyi öğrenmiş, demokrasi olgunluğuna yaklaşmış geniş kitlelerin gündelik üslubundan bahsediyorum hatta.

Müzmin muhalif olmanın adalete yol açmayabileceğini, başlayan terörü cumhurbaşkanının saray hırsı gibi tek ve mutlak bir hüküm cümlesine bağlamanın ortak acımızı dindirmeyeceğini bilenlerden bahsediyorum... Ve bu kinli hüküm cümlesi üzerine kurulmuş acı moderatörlüğünün bu topraklardaki iç içe geçmiş hayatı yeniden üretemeyeceğini bilenlerin ruh halinden bahsediyorum.

Burada ve şimdi, zalimle mazlumun sık sık buluştuğu yerdeyiz. Herkesin birbirine benzeyenle bir arada olmayı arzulamasına rağmen, hep en benzemeyeniyle iç içe olmayı öğrenmek zorunda kaldığı yerdir burası. Muhteşem karmaşalarımızın bizi yıkmaya değil, yeniden yapmaya, tadil etmeye talip olduğu yer. Bizi ayırmaya ve çatıştırmaya and içenlerin bir türlü tam olarak çözemediği budur biraz da. Bu karmaşalarımızın ruhu.

Buralıyım diyen herkesin şahit olduğu bu iç içelik bizi aslında bir arada tutan sihirli bir simyadır. Formülünü kimsenin bilmediği... Burada, gerçeğin içinde o kadar başka gerçekler vardır ki, küresel dış aktörlerin Ortadoğu masası şeflerinin raporlarında yazdığı gibi gelişmez pek çok şey.

Şimdi dışarıya dönük tamamen çarpıtılmış şöyle mutlak bir algı kurgulanıyor: Devlet Kürtleri zalimce katlediyor. Hem de eski vesayet dönemlerinde olduğu gibi Kürt oldukları için! Kürtler ise çevreyi, kadın haklarını, mazlumluğu savunuyor ve direniyorlar.

Halbuki bir adım yakına gelen herhangi biri çatışmasızlığın nasıl örgüt tarafından haince sona erdirildiğini göreceği gibi... Türk ordusunda şehit düşen askerlerin içinde çok fazla sayıda Kürt olduğunu... Devlete direniş uyguladığı söylenen teröristlerin ise Kürt halkının ancak belirli bir bölümünü temsil ettiğini... Kürt hareketi üzerine siyaset yapan partinin de Kürtlerin ancak bir bölümünün oyunu aldığını... Görecektir.

Evet, bizi en çok birbirimize düşüren şey, bizi bugünlere dek iç savaştan koruyan şey oldu: En yakınımıza çoğunlukla en benzerlerimizin değil, aksine en benzemezlerimizin gelivermesine nihayet alıştık küreselleşme / bireyselleşme çağına hızla geçiş yaptığımızdan beri. (Devam edeceğim inşallah.)
#Suruç katliamı
#ışid
#pkk
#kürtler