“Aya güne bakan su!”

04:003/06/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

Kesintisiz zikir gibi şehitlerimiz yüz yıllardır Anadolu’da. Sevenler yurdu burası. Kanı göğüslerine dökerken neye şahit olduklarının şuuruyla can veriyorlar kadavra muamelesi yaptığımız uzuvlarımıza. Bir başka deyişle mahkum olanların nefs-i emmare medeniyetine.Sevemeyenler ise benliği / nefsi yıkacaklarına pazarları, mabetleri, kumsalları, masum bedenleri patlatıyorlar. Mermiyle, salkım bombasıyla, insansız hava araçlarıyla, F 16’larla katledilemeyen gerçek; yine kendini feda edenlerin sırrında

Kesintisiz zikir gibi şehitlerimiz yüz yıllardır Anadolu’da. Sevenler yurdu burası. Kanı göğüslerine dökerken neye şahit olduklarının şuuruyla can veriyorlar kadavra muamelesi yaptığımız uzuvlarımıza. Bir başka deyişle mahkum olanların nefs-i emmare medeniyetine.


Sevemeyenler ise benliği / nefsi yıkacaklarına pazarları, mabetleri, kumsalları, masum bedenleri patlatıyorlar. Mermiyle, salkım bombasıyla, insansız hava araçlarıyla, F 16’larla katledilemeyen gerçek; yine kendini feda edenlerin sırrında gizli.

Bitimsiz bir aşk taarruzudur bu. Canlı bombaların yok edemediği.

Kanlı kansız kıyımların zalimi nefsimiz evet sahte zaferlerle sarhoş. Onu katlettiğimiz, terbiye ettiğimiz, teslim aldığımız ölçüde aşk erleri çoğalıyor, onların canlı şahitlikleriyle çalınıyor durgun suyumuza maya.

Anadolu irfanı dediğimiz bu sırrın mayası kamil insanın aleme yansıyan yüzüdür diyorum her seferinde bir başka cümleyle. Resulullah veçhesinden seyrettiğimiz bütün alemlerdir o yüzde görünen. Kendi; alem olmuş mânâsıdır.

Bugünün şehitlerini anmanın en sahih yolu, nefsini hesaba çekip teslim almışların, ölmeden önce ölmüşlerin yani evliyaullahın, hak erenlerin, vahdet ehlinin, Allah dostlarının, ne derseniz deyin, İnsan-ı hakiki’nin aşk şahitliğini anlamamızla gerçek değerini bulacak. Dökülen kanın can oluşundaki sır, külli mânâsını haiz olacak.

***

Böyle dediğimde gönül hep türbelere gidiyor. Oysa sağdan sağa devam ediyor taşınmaya emanet. Olsun. Onların ‘canlı söz’ oluşundaki esrar, onlara bir mekan atfetmenin anlamsızlığına rağmen türbelerinde ziyaretçileri coşturmaya da bir yandan devam ediyor. Edecek.

Bir aşıklar diyarı olan Elmalı’da mesela, bu devam edişin nasıl bir canlılık verdiğini kolayca hissedersiniz. Vahip Ümmi hazretlerinin türbesinin bulunduğu yerde bir su başlar fokurdamaya. Akar, durmadan akar aşağılara, beldenin sesi, nefesi, serinliği olur. Kaynaktır. Pınar başında, emektar ağacın altında ise elinde plastik bidonları, bugünün susamışları...

Türbeye gelenlerin eğilip avuçlarını çeşmeye dayayıp lıkır lıkır içişlerine bakakalırım her seferinde. İçe işledikçe su, büyük bir tatminle “nasıl da berrak, serin, şırıl şırıl bu su” deyişlerini işitirim. Elmalı’nın toprağına aşk ve irfan tohumu atan ve bu beldeyi nefesiyle yüzlerce yıl mayalayan hak aşıklarının suyuna dalarım ben de.

Elmalı’nın daha aşağıdaki yerleşim yerine dek suyla birlikte o çağıltının içinde akar, ol nefesi içine çeke çeke harlanır aşıklar durmadan. Vahip Ümmi’nin Eroğlu Nuri’ye, onun Sinan Ümmi’ye, onun da Niyazi Mısri’ye (ks) dönüşen suyunun içinde şükrederek uzayan bir damlayımdır ben dahi.

“Her varlıkla varsın, bir gözyaşı damlası kadarsın” deyişi bir büyüğümün. Kainatın bütün sularını gözümün pınarına çağırdığı an dört unsurun anasını babasını bilir gibi olurum. “Ben ruhların babası, eşyanın anasıyım” diyen Resulullah’a bugün şahitlik etmenin niyazıyla dayarım ağzımı çeşmeye.

Mürşid-i kamilin dudaklarının arasındaki hazinenin kimine kazık kimine azık olduğunu, nasip sırrının emaneti ehline vermekle olan mecburi ve gönüllü ilişkisinden doğacak olanı... Dala dala çıkarmaya içimdeki inciyi, en diplere... O sözsüz kelimesiz sırrın binlerce yıldır varlığın hava halinden, ateş haline, su ve toprak haline nasıl eşsiz bir terkiple tutulduğunu / paylaşıldığını...

Derken ezelimin güzeline kavuşmak isterim lıkır lıkır çekerken gönlüme nefesini. Suyuma ateşime toprağıma iki eliyle yoğrulup ruh üflenmesini tefekkür etmenin daha verimli bir yolu var mıdır diye sorarken, yine bir büyüğümün nefesine dalarım yankılayan sesinde:

“Merhaba ey akan su. Aya güne bakan su. Ayın günün gülücüğü... Muhammed’in nurucuğu... Senden su almaya geldim, mübarek yüzünü görmeye geldim. Hu.” Bizleri “aleyküm selam” diyerek selamlayan büyüklerimin yurdundayımdır bu yankıyla birlikte. Kendisiyle tanışmış, varlıkla tanışmış birinin verdiği selamın içindeyimdir artık. Teslim olmuş nefsin sırrında sulh ve esenlik içindeyimdir.

***

Kalbin şükrü her şeyin Allah’tan olduğunu, Hak olduğunu bilmesi denir ya, akan suyla konuşan büyüğümün şelale başındaki niyazıdır işte Anadolu irfanının suyuna çalınan maya. Temiz rızık kalbin şükrü olsa gerek derim. Maşuk, kursağımdan geçen en güzel rızık!

Saklı hazinenin bilinme arzusu yutulmak değilse nedir. Yutmalı sevdiğini, o olmalı derim. Ama yutacak olanı illa yakmalı, yeniden çözeltilere ayırmalı maşuk. Yaka yaka aşığını. Mürşid müridini. Yak’ara yakara kalp secdesine varmaya...

Islak ve kuru, köpüklü tazyikli, keseli, Arap sabunlu tam otomatik bir temizlik gerektiğini her susayana... Rıza külleri suya savrulmadan, sevdiğine dönük olmadan küll’e dönmek olmadığını... Kin kibir riya şehvet gazap haset öfke yakıldıkça aşk abdestini kendi suyunla alacağını... Rab sabunuyla yıkanacağını... Abdest alırken o tertemiz suyla örtüneceğini... İlla bilecektir yolculukta her uzayan damla.

***

Çağlayan hiç durmaz, ezeli ve ebedi olanı hissettirir susamışlara. Bir de umut verir: Açık denizlere, kıyısız okyanuslara dökülüp karışma arzusunu. Şekilsizlik, suretsizlik, yönsüzlük, kimliksizlik içinde hüviyetine kavuşma, kendi hakikatinin nuruyla buluşma özlemini.

Belki o sebeple şelalede çağıltı içinde gümbürdeyen ses, çeşme başında fısıl fısıl bir duaya dönüşüyor. Akan suya hürmet, ki suyun hafızası var, içinde hep sen, farklı suretlerde devrede devrede... Bir suda bütün sular. Katresinde nice bin derya gizli. Şükür ile hamd ile güzelleşmeye nice bin umut.

Akabilirsem eğer denize, kaynağıma döneceğim, artık bu katre halimin bir anlamı kalmayacak derim, şırıl şırıl aşk depolarım. Meçhul asker anıtlarından İsimsizler mezarlığına, İlk Şehitler anıtından Son Kurşun anıtına. Toprağım hızla emdi can suyunu. Doldu doldu Anadolu.

#Mürşid-i kamil
#Meçhul asker
#Şehitler