Mendil satan Suriyeli çocuk dövülünce, sosyal medyada her gün söz ve karakter cinayeti işleyen onlarca kişi şaşkınlığa düştü: “Ne ara bu hale geldik!” Daha Suruç'da katledilen masum gençlerin kanı akarken, “katil bir cumhurbaşkanıdır, katil bir siyasi partidir” diye haykıranların dönüp kendi hallerine bakmaması, elbet hepimiz için bir tür kendini bilmezlik örneği. Hiçbirimiz de dışında değiliz bu örneğin.
Daha ilk saatlerde “amacınız başkanlıktı, değer miydi bunca kanın dökülmesine, verirdik 400 milletvekilini sana” diye yazmak. Bunu dillendirebilmek. Bunu dolaşıma sokmak... Sonra da ne ara bu hale geldik!
Daha entelektüel dozda; “bu katliama neden olan faktörlerin başında gerilim ve şiddeti tırmandıran dil geliyor” gibi sözler sarf etmek. (Elbette bu geniş zamanlı bir gerçek.) Gelgelelim devletler arası ilişkileri, uluslararası oyunları, istihbarat gündemlerini, Türkiye'nin savaşa sürüklenmesini bekleyenleri, barışın bir an önce tarihe karışması için iki yıldır içeride dışarıda lobi yapanları filan hiç yokmuş gibi farz eden bu tip 'tek doğru'ların kolayca katliam ve provokasyonların gerekçesi haline getirilmesi adalet ve hakikate pek hizmet etmiyor.
Sanki dil daha yumuşak ve kibar olsaydı tam seçim öncesi Diyarbakır'da bomba patlamazdı, Suruç'da katliam olmazdı! Sanki iki yıldır PKK'nın silah bırakmamasının tek nedeni haklarının henüz anayasada verilmemesi!
Yanı başımızda kirli bir savaş, hemen her sınır ülkesinde hemen her gün patlayan bombalar, Işid gibi bir tehditkar örgüt, silah bırakmak yerine infaza başlayan bir diğer örgüt, Ortadoğu'yu dizayn etmeye çalışan aktörler, Mısır'da yaşanılan onlarca kıyım, İslam ile terörü özdeşleştirme gayretinde binlerce diplomatik kıvırma, Işid ile hükümeti bir gösterme çabasının iki yıldır ta Balkanlara dek uzanan lobicileri vs. Hiç yokmuş gibi.
Sanki kendi barışımızı yapma konusunda devlet olarak ilk kez 'çocuk katili' denilen bir liderle resmi olarak görüşmeye başlamamışız gibi. Sanki bu konuda halkın yüksek oranı AKP tarafından ikna edilmemiş gibi. Sanki halk çoğunluğu tarafından zaten cumhurun başı olarak seçilen Erdoğan işi gücü bırakmış, dört yıllık bir başkanlık titri için masum çocukları bombalatmış!
“Ordumuz gidip bir an önce Kobani'yi savunmak için Işid'le çarpışmalıdır” diye aylarca nara atanlar, şimdi Işid'e karış savaş başlatılınca savaşa hayır diye haykırmaya başladılar bir anda. Elbette savaş olmasın, bunu kim ister ki. Fakat korkunç bir kin ve nefret savaşı içinde durmadan adalet duygumuzu zedelerken barışa dört elle sarıldığınıza kim ikna olur?
Halk savaşı başlatmak için kuşanan veya dağa çıkan veya sokaklara isyan başlatmak için inen Kürt gençler çok daha inandırıcı. Çünkü vücutlarını ortaya koyuyorlar. Bedelini ödemeyi göze alıyorlar. Siz ise serin ikindi odalarından “çok sıkıldım bu algı operasyonu lafından” diye hayıflanabiliyorsunuz umarsızca. Hükümetin paranoyasıymış bunlar vs.
(Bunda haklılık payı olsa bile, bu paranoya tek doğru olabilir mi böyle bir coğrafyada, böyle bir ortamda? Sadece barış müzakerelerinin çok ilerlediği 1993 yılında olanları hatırlayın! Ya da Ergenekon döneminde ya da Gezi döneminde olanları vs.)
Hep birlikte “seni başkan yaptırmayacağız” diye seçim öncesi ne tür algı operasyonlarının tuzağına bizzat kendi kendinizi düşürdüğünüzü gördü basiretle bakanlar. Her sizin gibi düşünmeyeni insani duruştan uzak olmakla suçladınız mesela kolayca. Tek insani duruş size aitti. Farklı bakış açılarını savunanları ya kaç paraya satılmış, ya menfaatçi, biatçı, korkak vs. ya da müstehzi bir sırıtışla paranoyak ilan ettiniz bu memlekette.
Bütün bu kul hakkını çiğneyen sözlerinizin şu kainatta bir başka bilgide gelip sizi bulmayacağından nasıl emin olabiliyorsunuz? Adaletli tavır takındığınızdan o kadar eminsiniz ki, haksızlık yaptığınızı fark dahi edemiyorsunuz. Her beğenmediğinizi hakir görüp, mutlaka bunda bir bit yeniği vardır diye saldıracaksınız, alay edeceksiniz, onlarca yargı cümlesi kurup sanal alemde veya köşelerde yayınlayacaksınız. Sonra da algı operasyonu sizi bunaltacak!
(Sözgelimi Ali Bayramoğlu gibi hiçbir kesime aidiyet kespetmeyen bir vicdana defalarca yaptığınız gibi. “Ola ki o da her şeyi doğru analiz etmeyebilir” diye eleştirmek ve yapıcı bir içerik analizi kurmak yerine: Sözümona objektif bir infaza tabi tutarak sözlerini bağlamından koparmak suretiyle kendi art niyetinize malzeme ediyor ve diplomatik bir kibarlıkla yargılıyorsunuz onu. Anlama arzusuyla yaklaşır objektiflik peşinde olan. Hüküm vermekle başlamaz halis bir niyet. İddialı hüküm ve hazır bir niyetle başlanırsa, söyleyeceklerine kılıf ve delil arar durur insan sadece. Bu yaklaşımla her şeyi yerli yerine konması mümkün değildir.)
Sosyalist halk savaşı bir ideolojik şıklık vaat ettiği için desteklenebilir, muhalif olmanın kenar süsüdür sokak isyanları diyelim. Fakat onca hayatı bir başkanlık hırsıyla ateşe attı diye yazdığınız makaleler algı operasyonu olarak algılanmasın. Işid'le savaşmıyorsun diye yaygara koparmaktan bir günde geri dönün ve “vaay bizi savaşa soktun” diye karalamaya başlayın ama.
Bu ne tatlı su muhalifliği! Hem de barış yürüyüşünü silahlı AKP'ye karşı yapacağınızı haykırarak. Çünkü bizzat algı operasyonunuzu kendinize karşı kullanarak AKP'nin silahlı örgüt olduğuna inandınız. Birbiriyle çatışan iki örgüt hem Işid hem Pkk şu anda masumları katlediyorken; siz bir yandan Kürt gençleri halk savaşına teşvik edip bir yandan da barış için yürüme organizasyonu yapıyorsunuz soğukkanlılıkla.
Trafik polislerini pusuya düşürüp infaz eden örgüt ise çevreci ve feminist bir sivil dernek oldu sizin için. Kendinize karşı başarılı olduğunuz bir algı operasyonu daha işte! Barış müzakerelerinde mutabık kaldığı halde iki yıldır silah bırakmaya yanaşmayan örgüt (elbet onun da bu savaş ortamında geçerli sebepleri mevcut) masumları katletmeye devam etmiyormuş gibi.
Barış sadece sizin tekelinizde, AKP'ye bunu bırakmayacağınızı daha 2009'daki ilk Kürt açılımından beri haykırıyorsunuz zaten. HDP'yi veya diğer eski oluşumları desteklemiş, savunmuş biri olarak, artık anladım ki sizin barış dediğiniz, bu topraklarda savaşın diğer adı! Mendil satan Suriyeli çocuk bunu yakinen anladı.