1969 yılında Ağrı’da doğdu. Orta öğrenimini Sakarya’da tamamladı. Marmara Üniversitesiİletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Öğrenciliği esnasında çeşitli dergi ve gazetelerde makaleler yayınlayarak yazı hayatına atıldı. 1995 yılında Yeni Şafak Gazetesi’nde profesyonel gazeteciliğe başladı. 1997 yılında Kanal 7 televizyonuna transfer oldu ve televizyon haberciliğine başladı. Haberciliğin yanı sıra belgesel hazırlamaya başlayan Öztürk’ün ilk belgeseli Sarıkamış oldu. Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatını konu edinen ilk belgesele imza attı. Sonrasında İlk Meclis, Yemen, 1999 Depremi, Türkiye’de kadın hareketi tarihi ve Halide Edip, Osmanlı Modernleşmesi ve Pera gibi konularda birçok belgesele imza attı. 1999 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın en iyi belgesel ödülüne layık görüldü. 1999 yılında Amerika ve Kanada’ya giderek yabancı dil eğitimi aldı ve belgesel alanında araştırmalar yaptı. 2003 yılında TBMM Başkanı İletişim Danışmanı oldu. İki yıl sonra TBMM Başkanı Başdanışmanlığına getirildi. 2008 yılında AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanı olarak görev aldı. 2009 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Basın Danışmanlığı görevine getirildi. İki yıl boyunca Başbakan Erdoğan’ın basınla ilişkilerini koordine etti. 3 Ağustos 2011 tarihinde Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür olarak atandı. 1 Aralık 2014 tarihinde “kişisel prensip ve ilkeleri” nedeniyle, 3 yıl 4 ay sürdürdüğü, AA Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Genel Müdürlük görevinden istifa ettiğini duyurdu. 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren Yeni Şafak Gazetesi’nde köşe yazarı oldu. 18 Şubat 2015 tarihinde de Katar’ın önemli gazetelerinden Al Şark Gazetesi’nde yazıları yayımlanmaya başladı. İyi derecede İngilizce bilen Öztürk, evli ve 3 çocuk babasıdır.
O günler…
Yani, ideallerimizin peşinden deli gibi koştuğumuz, karnımızın aç, üstümüzün hırpani, rutubetli öğrenci evlerinde büyük hayaller kurduğumuz o günler…
O günler…
Yani, bir davanın yanıp tutuşan gençleri, dünyayı değiştirecek, zalime pençeyi vuracak, mazlumu koruyacak aslan kesildiğimiz o günler…
O günler…
Yani, dünyaya ait her şeyi elimizin tersiyle ittiğimiz, doğruluk ve dürüstlüğün baş köşemizde asılı olduğu, hakikati haykırdığımız o günler…
O günler…
Yani, aşkı bilmediğimiz, derdi sevdiğimiz, zenginliği bilmediğimiz garibana tutulduğumuz, yalanı bilmediğimiz, doğruluk için ölmeye hazır olduğumuz o günler…
O günler…
Yani, ülke, millet, ümmet, İslam diye yanıp tutuştuğumuz, kavgaların en kor haline daldığımız, dayak yediğimiz ama mutlu olduğumuz o günler…
O günler,
Yani, güzel günler, yani o özlediğimiz günlerin güzel adamıydı Akif Emre…
Tam o günlerde tanıdım Akif Ağabeyimi…
Yeni Şafak Gazetesi'nde işe başladığım ilk günlerimde, ilk gördüğüm anda sevdim onu. Derin, sessiz, bilgiyle dopdolu, dertli…
Huysuz derlerdi ona. Doğru, içinde sancıları vardı çünkü. Daha iyi bir ülke, daha iyi bir ümmet, daha iyi bir gazete, daha iyi bir Müslümanlık, daha iyi bir insanlık gibi az görülen dertlere tutulmuştu.
Ben genç, ele avuca sığmaz bir gazeteci adayı, o ise sükutun, sakinliğin, derinliğin, aklın timsali yazı işleri müdürüydü.
Röportajlar yapardım. Hınzır sorularla adamları sıkıştırır, zaferler peşinde koşardım. O ise, ayaklarımı yere bastırır, bilginin ve doğrunun peşine yönlendirirdi beni.
Benim gönlümün yayın yönetmeniydi. Onu gazetenin başına geçirmek için uğraşır, kulis yapar, sonunda kafamı duvarlara toslardım. O ise talepkâr olmaz, istemez, sessizce işini yapardı.
Kuytuda kalmış bilgeydi.
Gölgede bırakılmış bir aydındı.
Önü kesilmiş, kenarda tutulmuş bir dava adamıydı.
Öyle de öldü.
Eski güzel günlerin ölümü gibi, sarstı beni.
Onu, içindeki dert öldürdü.
O derdi şöyle tarif etti geçen haftaki yazısında:
(18 Mayıs 2017)
Derdi içini kemirdi…
Uğradığı haksızlıklar, adaletsizlikler ve gördüğü çürüme, yozlaşma sonunda onu alıp götürdü aramızdan.
O güzel günlerin, elimizde, avucumuzda kalan son güzel adamlarından birini daha aldı götürdü kader.
Bize de, bu kirli dünyada onun için ağlamak, hayıflanmak, pişmanlıklar duymak, dertlenmek ve o güzel günleri özlemek kaldı geride.
İçimde kopup giden, her şeyi anlamsızlaştıran ve isyana sürükleyen fırtınalar kopardı Akif Ağabeyimin ölümü.
Ne uğruna, ne için tüm bu yaşadıklarımız? Bu yozlaşma, bu pespayelik, bu dibe vurmuşluk… Akif Emre'nin isyan ettiği tüm bu çürümüşlüğü neden yaşıyoruz hepimiz?
O günlerin özlemini çeken herkes ağladı dün.
O güzel günlerin kıymetini bilen herkesin yüreği yandı.
Son güzel adamlardan birinin, son dik duran adamlardan, son kalender adamlardan, son nezaket sahibi, sözünü esirgemeyen adamlardan birinin gidişine yandık, kavrulduk hepimiz.
Yine de umut tohumu ekerek gitti Akif Ağabeyim.
Öldüğünde masasında son yemeği bir bardak çay, bir bardak su, yarım kalmış poğaçaydı.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.