Önceki gün sosyal medyada patlayan bir olay, her kesimden ve seviyeden binlerce, on binlerce insanın bir anda içindeki öfkeyi ve kızgınlığı gün yüzüne çıkardı. Bu, büyük bir travmanın, içten içe kanayan bir yaranın habercisi ve dışa vurumudur.
Meseleyi, verilen tahribatı, insanların derdini, neden bu denli büyük tepki verdiklerini anlatayım.
Önceki gün sabah, muhafazakar camianın en önemli isimlerinden merhum Enver Ören'in kurduğu televizyonda, bu camia ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan iki kişinin yaptığı program vardı.
Her zamanki gibi, parmak sallayarak, insanları tehdit ederek, bu ülkenin en önemli projelerinden TRTWORLD'de çalışanların tümünü “hainlikle” itham ederek, AK Parti içindeki insanları türlü türlü suçlarla etiketleyerek işe başladılar. Aslında her zamanki tipik davranışlarını sergilediler. Dindar ve muhafazakar insanları düşmanlaştırdılar yani. İçim cız etti. Merhum Enver Ören yaşasaydı aynı acıyı hissederdi diye düşündüm.
Sonra yazacağım yazı için AK Parti yöneticilerini, teşkilatını aramaya başladım. Amacım “buruk galibiyet” olarak tanımladığım referandumda, oyların neden düşük çıktığını anlamaktı. Ankara'da, Anadolu'da ve İstanbul'da görev yapan AK Partililerin sıraladığı dört, beş gerekçeden biri, son yıllarda ortaya çıkan, suçlayıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici, nefret dilinin yarattığı rahatsızlıktı.
Notlarımı derlerken, akşam saatlerinde, sosyal medyaya bir video düştü. Adını anmayı zül kabul ettiğim biri,
gemisine katılan insanları ve orada şehit olanları
diye tanımlayıp, “Reis'in” İslamcıları hemen partiden tasfiye etmesini istiyordu.
Yanındaki kişilerin de AK Parti'yle, muhafazakarlıkla alakası yoktu ve onlar da bu fikre hararetle destek veriyordu. Bu video, 17 Nisan günü başka bir televizyon kanalındaki programdan alınmıştı.
İnsanlar işte bu videodan sonra isyan etti. On binlerce kişi mesaj attı, Türkiye devletinin resmi şehit kabul ettiği insanlara, “manyak tipler” diyen adama tepki yağdırdılar. Tepkiler bu yazı yazılırken devam ediyordu.
Düşünsenize, muhafazakar insanların paralarıyla kurulmuş gazetelerde, parayla yazıp, dindar insanları düşmanlaştırıyorlar. Dindar insanların kurduğu televizyonlarda, yine dindar insanları, “kripto, FETÖ'cü, hain, satılmış, Kraliçe'nin adamı, Amerika'nın adamı” diye suçluyorlar. Cesur değil, cüretkarlar. Hiçbir şey umurlarında değil. Kimse de bunlara “sen kimin adına konuşuyorsun, sus” demiyor.
İnternette duvardibi diye bir site açtılar. 28 Şubat döneminde, gizliden açılan ulusalcı sitelerin aynısı. Orada AK Parti'nin kurucularına, devlet adamlarına, şu andaki bakanlarına, milletvekillerine, yazarlarına, aydınlarına ağza alınmayacak küfürler ediyor, başörtülü yazarların namusuna dil uzatıyorlar. Devletin en gözde kurumlarını, bürokratlarını, yöneticilerini orada ahlaksızca suçluyor, iftira atıyor, karalıyorlar.
Bitmedi. Belediyeleri, kurumları arayıp, insanları işten attırıyor, ekmekleriyle oynuyorlar. İş dünyasında, bürokraside ve siyasette örgütleniyorlar. Hedeflerinde tamamen dindar, muhafazakar insanlar var. Ne ilginçtir ki, bu insanların taktikleri ve tutumları, FETÖ'cülerle neredeyse aynı.
Bu dili kullanan insanlar kibirli, ukala, cahil, cüretkar, menfaatçi, kraldan çok kralcı ve kesinlikle psikolojik sorunlu. Sonradan bu insanların yukarılarda itibar gördükleri, en önemli projelerde yer aldığı, en önemli işlerde çalıştığı görülünce, insanların kafaları karıştı. İşte bu, içten içe bir yaranın kanamasına, derinleşmesine neden oldu.
'Dindar insanlara, muhafazakarlara, eski kurucu siyasetçilere hakaret etmenin, referandumda ne kadar oy getireceği hesaplanıyor?' sorusu cevapsız kaldı zihinlerde.
16 Nisan öncesi araştırmalarda, AK Parti tabanında birçok insanın bu dilden çok rahatsız olduğu tespit edilmişti ve ben de yazmıştım (
).
Yaşananlar, insanların gönlünde yara açıyor, uzaklaştırıyor, kırıyor ve öfkelendiriyor. Önceki gün olduğu gibi, bir kriz anında patlamalara neden oluyor.
16 Nisan, AK Parti için bir yenilenme, bir dönüşüm fırsatı veriyor. Geç kalmadan büyüklerimizin bunu iyi değerlendireceğini umut ediyorum.