Yardımlaşma bahsinde ölçümüz nettir ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez: 'Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek.'
Niçin böyledir bu? Şundan: İhtiyaç sahibi birinin ihtiyacını, onun insanlık onurunu zedeleyerek gidermenin dinimizde, geleneğimizde, örfümüzde yeri hiç olmamıştır, bundan böyle de olmayacaktır.
En nihayet, sadaka taşını bulmuş bir topluluğuz. Elini içine soktuğunda para mı bırakıyorsun, para mı alıyorsun kimsenin bilemeyeceği bir düzeneği yani. Ya da Ramazan'da bir bakkala girip veresiye yani zimem defterinden rastgele fakir insanların vereceklerini kapatan insanların torunlarıyız.
Dolayısıyla birkaç gündür sosyal medyada ve gazetelerde dolaşan 'Elazığ Belediyesi yardım dağıtma' görüntüleri canımı çok sıktı. İçinde 100 lira yüklü (isterse 1 milyon lira yüklü olsun) yardım kartlarını insanlara dağıtırken fotoğraf çektirip bunu basınla paylaşmak en hafif tabirle görgüsüzlüktür. O insanların onurunu çiğnemektir. Çaresizliklerini siyasete alet etmektir.
Umut ediyorum ki bu skandala imza atan Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz'a gereken uyarılar yapılmıştır.
Ve yine umut ediyorum ki, bundan böyle ortaya çıkabilecek bu ve benzeri meselelere mahal vermemek için gereken önlemler alınacaktır.
Yardım etme duygumuzu zedelemeye kimsenin hakkı da yoktur, cüreti de.
Dünyayı kurtaracak on çocuk
Bana diyorlar ki 'birader, sen sadece eleştirmeyi mi bilirsin?' Doğrusu bu ya, eleştirmeyi ve durum tespiti yapmayı çok seviyorum. Aslında 'seviyorum' yanlış oldu. Eleştirmek ve durum tespiti yapmaktan başkası kolay kolay elimden gelmiyor. Fakat şu da var. Yazılarımı takip edenler pek çok örneğini hatırlayacaktır bunun: Memlekette güzel şeyler olduğunda dile getirmeye de ayrıca bayılıyorum.
'Memlekette olan güzel şeylerden biri' bu aralar İstanbul'un Sultanbeyli ilçesinde gerçekleşiyor. Hem de sadece on çocuk için yapılıyor bu güzellik. Geçenlerde Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin ile bir sahur yaptık. O projeyi anlattıkça ben heyecanlandım.
Kısaca şudur: Senenin başında Süheyb Öğüt ve arkadaşları Hüseyin Keskin'e bir proje önermişler. Bu projeye göre Sultanbeyli sınırları içerisinde bulunan 650 parlak zekâlı lise birinci sınıf öğrencisi sınava sokulmuş. Karakter tahlili testi ve kompozisyon sınavı sonucu öğrenciler önce 300'e düşürülmüş. Sonra yapılan kademeli sınavlarla rakam önce 100'e, ardından 25'e, en son da 10'a düşmüş.
Bu olağanüstü kabiliyetli 10 çocuğa lise hayatları boyunca, yani 4 yıl sürecek bir eğitim öğretim planlaması yapılmış. Buna göre ilk yıl felsefe ve düşünce, ikinci yıl sosyoloji ve sosyal hareketler tarihi, üçüncü yıl psikoloji ve psikanaliz, dördüncü yıl da siyaset ve iktisat teorileri öğretilecek. Hedef, bu on çocuktan en az birini dünyanın en iyi üniversitelerinden birine göndermek, geri kalanların tamamının eğitimini de yurtdışında çok saygın okullara kabul edilebilecekleri donanıma ulaştırmak.
İşte ağızlara sakız edilen ve kendisini ortada bir türlü göremediğimiz 'vizyon' budur. 14 yaşında bir çocuğu alıp onu sonraki 8-9 yıl boyunca yetiştirmektir vizyon. Asıp kesmek yerine doğru isimlerle doğru projeler üretip hayata geçirmektir vizyon. '10 çocuk için değer mi' sorusunu sordurtmadan 'bir teki için bile değer' diyebilmektir.
İnşallah Sultanbeyli'nin bu güzel girişimi tüm yerel yönetimlere örnek olur.