Haydi bi daha bi daha bi daha

04:0025/03/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
İsmail Kılıçarslan

Bir kısmı vakitsizlikten, bir kısmı da yayınlayacak yer bulamama sorunundan kaynaklanan gerekçelerle bir türlü hayata geçiremediğim, yapmayı çok istediğim beş bölümlük bir belgesel projem var. Adı 'Selamün aleyküm-Türkiye İslamcılık Meselesi.'



Bölüm isimlerini de çalışmış durumdayım. 1800'lü yılların başından 1950'lere kadar olan kısmı anlatacak ilk bölümün adı 'İslamcılık bir melekti yavrum' olacak. 1970'e kadarki hikayenin adı ise 'Zincirler kırılsın Ayasofya açılsın.' 1970'ten 1990'a kadarki bölümün adı 'Ben kalksam ve dirilsem.' 90-2000 arası ise 'Refahın vakti geldi.'



Burada bir duralım. Belgeselin ilk dört bölümünün isimlendirilmeleri konusunda hiç şüphem yok. Belgeseli bir proje olarak yazdığım andan itibaren bölüm isimleri de netti kafamda. Fakat beşinci ve son bölümün adı sürekli değişiyor.



Önce 'Hayırlı cumalar' olarak düşündüm bölümün adını. 2000'lerden sonra büyük bir değişime uğrayan İslamcılığın sosyolojisine eğilmekti niyetim. Ardından 'Birikim Dergisi miyim ben abi?' diyerek bu isimlendirmeden vazgeçtim.



Bir ara aklım 'Ümmetten millete: Gâvura çekilen kılıç' başlığına da razı oldu. Türk İslamcılığının kendi derin kodlarını keşfetme sürecini anlatmayı çok heyecan verici buluyordum zira. Ardından bundan da vazgeçtim. Ağır düşünce tartışmaları yapmayı bir belgesele bırakmayı uygun bulmadım.



Şimdilerde bölümün dosyadaki adı 'Haydi bi daha bi daha bi daha.'



Malum, AK Parti'nin en sevilen seçim şarkılarından biriydi 'haydi bi daha bi daha bi daha.' Şunu biliyorum: 2000'li yılların İslamcılığını AK Parti üzerinden anlatmak hem zaruret hem risk. Zira içeriğinde bolca ve sert eleştiriler barındırmak zorunda bu bölüm. Hem İslamcılara hem de AK Parti'ye üstelik.



Niçin anlatıyorum bunları peki? Birincisi 'belki şu belgeseli yapmak için bana cesaret verirsiniz de motivasyonum artar' umuduyla. İkincisi ve daha da önemlisi, yaklaşan referandum öncesi birkaç kelam edebilmeye bir vesile kılmak için.



Doğrusu bu ya, eşim dostum bana 'referandumda niçin evet vereceksin' diye sorduklarında onlara şu cevabı veriyorum: 'Çünkü bunu benden Recep Tayyip Erdoğan istiyor ve bunu kesinlikle kendisi için istemiyor.'



Kabul, cevap kendi içerisinde hafif artistik bir ton taşıyor, ancak benim açımdan net bir hakikate de temas ediyor. Erdoğan, 'Türkiye'ye doğru yaklaşan cismin ne olduğunu en iyi bilen isim' olarak bir kalkan, bir koruma, bir tahkimat talep ediyor bizden referandumda 'evet' vermemizi isteyerek.



Son günlerde Avrupa gazetelerinden Michael Rubin gibi gâvurlara, Avrupa Parlamentosu'ndan Amerikalı bilmem ne analistlerine kadar bir dünya pislik yuvası 'Recep Tayyip Erdoğan bu kez kazanamayacak' derken tam da şuna işaret ediyorlar bana kalırsa: 'Recep Tayyip Erdoğan kazanamamalı, bu proje akamete uğramalı. Türkiye yeniden manşetlerle, elçiliklerle, komiserlerle, hatta sadece jestlerle yönetebileceğimiz bir ülke konumuna gelmeli.'



'Tam bu noktada İslamcılara düşen nedir?' sorusunu sormayı dahi zaid addederim, lakin yine de sorulmuş kabul edelim.



Tam bu noktada İslamcılara düşen şey bir kez daha 'haydi bi daha bi daha bi daha' diyerek Recep Tayyip Erdoğan'a omuz vermektir, destek olmaktır.



Bütün kavgaları, küskünlükleri, gönül kırgınlıklarını bir kenara bırakıp bir bakıma Türkiye'nin bağımsız bir ülke olarak var kalmaya devam etmesini oylayacağımız referandumda 'eyvallah Reis' dememiz lazım. Bu hem Recep Tayyip Erdoğan'a hem de gözümüzün bebeği ülkemize borcumuzdur.



Sonra mı? Sonrası şu. Bu referandumu da atlattıktan sonra memleketin İslamcılarının yapabileceği en verimli şey bir adım geriye çekilmektir. Bir adım geriye çekilip nitelikli insan yetiştirmenin, entelektüel faaliyet alanını yeniden keşfetmenin, reel-politik düzenin uzağında yeni bir şarkının peşine düşmenin, 'kültürel silahlanma' ve benzeri kavramları tartışabilecek sağlıklı bir düşünce muhitini yeniden inşa etmenin vaktidir referandum sonrası.



Aksi halde benim İslamcılık belgeselinin ek altıncı bölümünün adı 'Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına' olacaktır. Bize yazık olacaktır.



Ne diyordu Robben: 'Eveti öyle bir bas ki yeğenim, senin vurduğun mührün sesi Michael Rubin ve benzeri gâvurların kulaklarını sağır etsin. Bir de sakın ola gâvura gâvur demekten korkma. Zira bizde gâvura gâvur derler.


#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#Avrupa
#Michael Rubin
#İslamcılık