Aslımızdan kopamayız

04:0031/05/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Tenekeci

'Bu topraklar' ifadesini çok sık kullanırız. Peki, bundan ne anlıyoruz, anlamalıyız?



'Bu topraklar' ifadesini çok sık kullanırız. Peki, bundan ne anlıyoruz, anlamalıyız?



Bu topraklarda neşet eden ve günümüze ulaşan yahut ulaşmayan her türlü güzellik, kıymet, yaşanmışlık. Yunus Emre'den bozkırdaki alıç ağacına, Ahlat'taki Selçuklu mezarlığından hâlâ ayakta olan bir dağ köyüne, İnce Minare müzesindeki sekiz yüz yıllık ahşaplardan yanık sesli bir çobana kadar.

Sadece büyük eserler değil, küçük çabalar da bizi ilgilendiriyor.


Üstünde yaşadığı toprağa yabancı kalmak, kendi insanına hor bakmayı da beraberinde getiriyor.



Önce her anlamda toprağı tanıyacağız, tanımalıyız. Üstünde ne olmuş ve oluyor; altında kimler yatıyor?



Toprağın sesine kulak vermek, bizi iyi insanlara, hakikatli işlere, derin düşüncelere götürür.


Toprak bize daima güzel huylar öğütler: Mütevazı olmak, tevazu göstermek, vefalı çıkmak, emek vermek, fedakârlık yapmak. Sabrı tavsiye eder. Susuzluktan çatlar da sesi çıkmaz.



Toprağı arsa, yatırım aracı veya taşınmaz mal olarak görenler, meseleye dünyadan bakıyor demektir.

Bir şeyi anlamadığımız zaman, saçma olmuyor o.


Toprak ev sahibidir. Biz ise kiracı bile değiliz.


Topraktan uzaklaştıkça neye yaklaşıyoruz? 'Beton' diyelim. Beton burada, bir yapı malzemesinden ziyade, hırsı ve ihtirası temsil eden imge olarak karşımıza çıkıyor. Merhamet ile merhametsizlik arasında. Kök ile köksüzlük sınırında. İkincisi, bizi, başka bir haline getiriyor. Yabancılaşmanın başladığı yer işte burasıdır.



***



İbrahim Kalın'ın

Ben, Öteki ve Ötesi

isimli derinlikli eserini okurken toprak bahsiyle karşılaştım. Sevincimi gizleyemedim.



İsterim ki beraber okuyalım: "Topraktan gelip toprağa geri dönecek olan âdemoğullarının mayasıyla olan ilişkisi, coğrafî olmanın ötesinde ontolojik bir irtibatı işaret eder. Kültürün, toplumun, medeniyetin, insanın üzerinde yaşadığı ve dünyadaki evini kurduğu toprak; coğrafî bir konumdan ziyade köklere, kuruluşa, sahici hamura, derinliğe ve gerçekliğe tekabül eder." (Sayfa 462)



"Toprak ile düşünce arasında sağlam ve sağlıklı bir ilişki kurmak, düşünce ufkumuzu daraltmak demek değildir. Tersine, toprak bize köklerimizi hatırlatır; nereden beslendiğimizi gösterir…" (463)



Aynı bölümden:

"Türkiye toprağına düşen güneş ışığının elbette kendine özgü hususiyetleri vardır."


Özetle:

Kökler bizi sınırlamaz, aksine özgürleştirir. Çünkü sağlam köklere sahip olmadan semâya doğru yükselme imkânı yoktur.


***



Bu kıymetli katkıdan, güzel moladan sonra devam edelim.



Elimizdeki imkânları kullanarak şu iki şeyden birini yapabiliriz; ihya yahut imha.


Hayatın her anında ve alanında karşımıza çıkıyor. İş ortamlarında veya yolculuk esnasında. Medya, siyaset, ticaret ve edebiyat dünyasında. Nedir bu?

Kazanma hırsının yol açtığı ağır tahribat.

Yol kenarlarına dökülen, ortamı berbat eden kaçak molozların bile bununla ilgisi var.



Haliyle, kazandığımızı sandıkça kaybediyoruz. Bunu anladığımızda güneşimiz batmış oluyor.



Gücü kaldıran nefsini, kaldıramayan ise kendinden güçsüzleri ezer.

Bu noktada, toprakla kalbî temasımız, fânilik duygusunun pekişmesine fayda sağlar. Dünyadan ayrılacağımızı anlarız. Zalimlerden olmak istemeyiz.



Kemal Sayar'ın

Kayıp Arkadaş

kitabından: "

İnsanın

yetinme ahlâkını ve kanaat duygusunu yeniden keşfetmesi gerekiyor." (186) Hemen ilave edelim: "Kanaat, izzetin cevheridir." (

Mevâkıf

, 178) Devamında: "Ahlâkın özü samimiyettir." (

Akıl ve Erdem

, 101) Tekrar bir önceki esere dönelim:

"Kalbin yalanı, inanıp yapmamaktır."

(130) İş nereye vardı?



Bütün bunları toprakla birlikte okuyorum. Size de tavsiye ederim.


#İbrahim Kalın
#Kemal Sayar