O füzeler Mekke’ye düşmeden…

04:008/02/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Karagül

M
ekke savaşları başlamadan”
ve
“Tanklar Kabe'ye dayanmadan”
başlıklı yazılarla
önümüzdeki yıllarda
coğrafyayı bekleyen tehditleri sıraladığımda
yadırganmıştım
. Özellikle
İran
ve ona yakın çevrelerin
hışmıyla
karşılanmıştım. İran'ın
jeopolitik haritası
, yeni
Fars emperyalizmi
,
Basra Körfezi
ülkelerini tehdit etme,
Suudi Arabistan'ı çevreleme
hatta
Türkiye'yi güneyden kuşatarak
Arap-İslam dünyasıyla bağını koparma
girişimleri maalesef hakkıyla tartışılmadı.


Bu, yeni tür bir meydan okumaydı,

İran devrimiyle hiç alakası yoktu

. Tahran,

Şii kimliği üzerinden bir yayılma haritası

uyguluyordu ve İslam dünyasını derinden sarsıyordu.

“İslam İç Savaşı”

projesi ve

“Savaş İslam'ın kalbine yerleşecek”

tezi, İran'ın bu yayılma haritasıyla birebir

örtüşmeye

başlamıştı.



Erdoğan'ın ziyareti öncesi füze saldırısı


Tehdit sanıldığından çok büyüktü. Coğrafyayı yakından izleyen

muhafazakar çevreler

bile,

ezberlerin dışına taşıp, bu ölümcül gerçeği görmekten uzaktı

.

Şii-Sünni

ya da

İran-S. Arabistan

restleşmesine göre

pozisyon

belirlemek de vahim gerçeği görmemizi engelliyordu.



Cumhurbaşkanı Erdoğan

'ın, 12 Şubat'ta başlayacağı

Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar
ziyaretleri öncesi

bu konuya bir kez dikkat çekmek istedim. Tam da ziyaret öncesi

Yemen

'den ateşlenen bir

balistik füze

nin, S. Arabistan'ın Başkenti

Riyad

yakınlarındaki bir askeri üsse ulaşması, Suriye savaşı sonrası coğrafyayı bekleyen

daha büyük tehlike

konusunda bizi uyarmaya yetmeli. Geçtiğimiz Kasım ayında da yine Yemen'den bir balistik füze ateşlenmiş,

Cidde'yi hedef almış, Mekke semalarına 65 kilometre kala düşürülmüştü

.



İran, savaşı sınırından çok uzaklarda çıkarır..


Yemen'deki iç savaş bir

İran-Suudi savaşı

dır.

Husiler

sadece örgüt olarak hareket etmiyorlar,

bin kilometre menzilli ve İran tarafından geliştirilip kendilerine verilen

balistik füzelerle S. Arabistan'ı vuruyorlar. Husi açıklamalarına bakılırsa bunlar sadece

deneme

ve çok daha büyük füze saldırıları başlayacak.



Saldırı sonrası

tekbir

getirilmesi,

“Amerika'ya ölüm

” sloganları atılması kimseyi yanıltmasın.

Husiler'in ve İran'ın hedefinde ABD yok, sadece Suudi Arabistan ve onunla beraber hareket eden Körfez ülkeleri var

. Tahran ABD'yi hedef alacaksa bunu Husiler üzerinden ve

Kızıldeniz

kenarından yapmaz,

Basra Körfezi'ndeki ABD askeri gücünü

hedef alırdı.



Çünkü İran, krizleri hep sınırlarından uzağa taşımış, savaşları kendi topraklarının uzaklarında çıkarmış

, İran sınırında hesaplaşmaya girmemeyi tercih etmiştir. Bu doğru ve

akıllıca bir strateji

dir.

Hizbullah

üzerinden

İsrail

'le çatışma, Husiler üzerinden Kızıldeniz kenarında üslenip S. Arabistan'ı güneyden kuşatma,

Suriye

'deki Esad ve Nusayri'ler üzerinden bu ülkede hesaplaşma,

Afganistan

ve

Pakistan

'daki Şii gruplar üzerinden bu ülkelerde

nüfuz gücü

oluşturma,

Irak

'taki Şiiler üzerinden de bu ülkeyi

kontrol altına

alma projeleri uygulamıştır.



Hala 'devrim' pazarlıyor!


Eğer S. Arabistan'ı Basra Körfezi'nden vurursa savaşın kendi topraklarına sıçrama ihtimali vardır

. Bu yüzden hep

başkalarının topraklarında

savaş çıkarmış, kendi geleceği için

bu ülkeleri ve toplumları kurban etmiştir

.



Maalesef coğrafyadaki bütün çatışmalar

dini kimlik, mezhep kimliği

ve o çerçevede biçimlendirilen siyasi söylemler üzerinden pazarlanıyor. Bu saatten sonra

Tahran'ın hala “Devrim” pazarlaması

nın abesliği ortada iken,

bölgesel savaşının dini hiçbir boyutu yokken
bu projeyi bile din ve mezhep kimliği üzerinden pazarlayabilmesi

, İran siyasetine özgü bir maharettir.



Basra Körfezi'ni ve S. Arabistan'ı vuracak..


“Suriye savaşı biter bitmez Basra Körfezi karışacak”

dedim ve hala öyle inanıyorum.

S. Arabistan ve Körfez ülkeleri doğrudan İran'ın hedefi olacaktır

. Çünkü Tahran, bugüne kadar

“ana hedef”

inin çevrelerinde dolaşıyordu. Suriye şu an için en büyük çatışma alanıydı çünkü Akdeniz kıyılarına buradan ulaşıyordu.

Hizbullah

tek başına yeterli değildi ancak yine de Tahran'ın

Akdeniz'e açılan kapısı

ydı. Suriye'de iktidarın değişmesi Tahran'ın Akdeniz'e uzanan

elinin kesilmesi

demekti.



Hatırlayalım:

1991 Körfez Savaşı'na kadar Arap-Fars sınırı Irak-İran sınırıydı.
2003 işgalinden sonra Irak, İran denetimine geçti. Arap-Fars sınırı Suriye'ye kaydı

. Suriye de Tahran'ın tam kontrolüne geçerse Akdeniz'e kadar

Arap etkisi yok olacak

, Arap dünyası ağır kuşatma altına alınacaktır.



İran ve Irak, Kuveyt'i yeniden işgal edebilir


Bu durumda İran;

hem Kuzey'den, hem Batı'dan, hem Doğu'dan hem de Güney'den (Yemen'den) S. Arabistan'ı kuşatma altına almış olacaktır

. İşte bu,

Arap-Fars savaşının nihai cephesi

ni oluşturacaktır.

Kuveyt'ten Katar'a, Bahreyn'den S. Arabistan'a

kadar bütün ülkeler tehdit altındadır.

Saddam Hüseyin

dönemindeki

Kuveyt işgali

Irak'ın sonunu hazırlamıştı. Tahran denetimindeki Irak'ın böyle bir dönemde

yeniden Kuveyt'i işgale

girişebileceği dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.



İslam coğrafyası, Soğuk Savaş'tan sonra çok büyük bir

dış
istila

projesinin hedefi olmuştur ve bu süreç devam etmektedir. Ülkeler işgal edilmiş, iç savaşlar çıkarılmış,

yeni haritalar

çizilmiştir. Her birkaç yılda bir, bir ülke de benzer bir

akıbete

zorlanmaktadır.



Nükleer pazarlık: Tahran kazık attı


Son dört yılda

Türkiye'nin yaşadığı travmaları biraz da bu çerçevede değerlendirmek

gerekmektedir.

PKK ya da FETÖ

, örgütlerin kimliği ve niteliğinin önemi kalmamış, hepsi

bir büyük proje

çerçevesinde Türkiye'ye karşı harekete geçirilmiştir. Amaç, Türkiye'nin son on yıldır devam ettirdiği

büyük yürüyüşü durdurmak, onu teslim alıp yeni harita projelerine mahkum etmek

tir. Türkiye bu anlamda Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük mücadelesini vermektedir.



İşte böyle bir dönemde, Türkiye için de bölgeye daha farklı yaklaşmak, bakmak zorundayız.

Ortadoğu'da bugün yaşananlar, Birinci Dünya Savaşı döneminden çok daha karmaşık, çok daha zord

ur. Suriye savaşı, bu açıdan

Türkiye'nin gözlerini açmıştır

.

Brezilya

ile birlikte dünyanın merkez güçlerine rağmen,

İran'ın nükleer tezlerini savunan Türkiye, bunun ağır faturasını hem Batı'dan gelen saldırılarla ödemiş hem İran'dan gelen ihanetle tatmıştır

.



Türkiye “süper güç olmasın” savaşı bu


Tahran, Suriye'de aynı zamanda

Türkiye'nin süper güç olma hesaplarına karşı savaşmış, PKK/PYD ile bile ortaklık kurarak güneyden çevrelemeye girişmiş

, Türkiye'nin güneye açılan kapılarını kapatmaya, Arap dünyasıyla ilişkilerini bitirmeye çalışmıştır.



Türkiye ile

Orta Asya

arasındaki geçişleri kapatanlar;

Türkiye ile Arap dünyası arasındaki sınırları da, duvarlar örerek, oraları cepheye dönüştürerek kesmeye çalışmıştır

. Ama İran Türkiye'yi doğrudan vurmamıştır,

vuramayacaktır

. Yine aynı yöntemlerle,

vekalet

savaşlarıyla Ankara'yı sıkıştırmaya çalışmakta, S. Arabistan benzeri bir

çevreleme planı

uygulamaktadır.



İsrail'i değil, S. Arabistan'ı haritadan silmek planı…


Küresel istila dışında bölgeyi hedef alan

ikinci istila ve kaos fırtınası İran'ın bu jeopolitik hesapları, emperyal hırslarıdır

. Bu da

içeriden vurulmaktı

r. S. Arabistan her şartta savunmada, İran saldırgan durumdadır.

Bu saldırganlığın İsrail karşıtlığı ile, Amerika düşmanlığı ile pazarlanma dönemi bitmiştir

.



“İsrail'i haritadan silme” söylemi açık ve propagandadır, “S. Arabistan'ı haritadan silme” planı gizli ve gerçektir

. Kitleler bu konuda uyarılmalı, bütün coğrafyayı hedef alan bu tehdit önlenmelidir.



Bunu söylerken bir

Şii-Sünni

gerilimine,

İran'la savaşa

işaret etmiyoruz. Çünkü bu

yıkım

olacaktır. Halklar, kitleler Tahran'ın bu yıkıcı planlarının sadece kurbanlarıdır. Onları düşmanlaştırmak yerine daha da

kaynaştırmanın

yollarını aramak zorundayız. Ama

Fars istila haritası

nı durdurmak için İran'ın

zaaf alanlarının

zorlanması zamanı gelmiştir. Tahran'ın siyasi

elitleri

bu çılgınlığı durdurmazsa,

İran'ın en zayıf yanının kendi içinde olduğu

geçeği ortaya çıkacaktır. Bunu bildikleri için de savaşları ısrarla sınırlarının çok ötelerine taşımakta, içeriye yansımasını engellemektedirler.



Trump İran'ı hedef alır mı?


Donald

Trump

'ın gelişi ABD'nin bölge politikalarında

değişim

işaretleri verdi.

Obama'nın İran yanlısı, Türkiye karşıtı, terör sevdalısı politikaları

ndan sonra

Cumhuriyetçiler

yeniden

“İran düşman”

tezine dönüş işaretleri veriyor. Bu politika nereye varır,

ABD-İran ilişkileri ne olur

, göreceğiz.

İlk hesaplaşma alanı Yemen

olacak gibi. Belki de bu yüzden İran, füze saldırıları ile

gözdağı

vermeye çalışıyor.



Ama ne olursa olsun, 1991'den bu yana ABD'nin bütün müdahalelerinden İran kazançlı çıkmıştır.

Tahran'ın bölge dışı bir güçle hesaplaşma diye bir planı hiç olmamıştır

. Onun bütün savaşları,

saldırıları bölge içine yöneliktir

ve öyle de devam edecektir.



Yolunu kaybetmiş bir füze Mekke'ye düşerse!


Basra Körfezi ve S. Arabistan'ı hedef alan kuşatma ve saldırıların, birkaç yıl içinde büyük bir ateş topuna dönmesinden

, bütün coğrafyayı alevlerin sarmasından, işin

“Mekke Savaşları”

na dayanmasından ciddi endişe duyuyorum. Ve bunun bir

“endişe”den çok öte

bir şey olduğunu da not etmiş olayım.



Mekke üzerinden Cidde'ye giden füze, havada vuruldu. Son olarak da aynı füzelerden biri Suudi başkenti

Riyad

'ı hedef aldı. Yani istedikleri zaman her yeri vurabileceklerini gösterdiler.

O füzelerden biri Mekke'ye düşerse ne olacak?
Yolunu kaybetmiş bir füze

ne tür felaketlere neden olur? Ya da birileri bu arada bir

korsan

füze ile Mekke'yi vurursa, birileri bir tezgah kurarsa, nasıl bir kıyamet kopar?



Bu olur mu, olur!

#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#Donald Trump
#ABD
#Tahran
#Mekke